bana göre uzun bir bölümle karşınızdayıım, bu fice verdiğim emeğin, değerin karşılığı olarak oy ve yorum istiyorum, böylece kurgunun başkalarına ulaşmasına da katkıda bulunmuş olursunuz❤️❤️ iyi okumalar
|güneş doğarken bir aşk arıyorsun.|
hoseok bu köyde mandalina bahçesinden sonra en sevdiği yer olan tepede oturup, güneş'in batışını izlerken bütün bu turunculaşmış gökyüzü ve yeşille kaplı güzel köyün yarattığı manzaraya katkı sağlıyordu.
gencin kulağına sıkıştırdığı hanımelinin kokusu ara ara burnunu okşuyor, keyifli gülümsemesini daha da büyütmesine sebep oluyordu. bütün çiçeklerin kokusunu severdi ama hanımeli onun için çok başkaydı. yine koparmaya kıyamamış, kopup yere düşmüş hanımellerinden birini almıştı. önce özenle koklamış, sonra kulağının arasına yerleştirmişti.
aslında bugün oldukça yorucuydu hoseok için. çamaşır günüydü ve annesi ile birlikte sabah bütün çamaşırlar elinden geçmişti. annesi daha çok hoseok'un başında durup nasıl yıkadığını test etmişti. hoseok ise annesini mutlu etmek için elinden geleni yapmıştı, hem abisinin gömleklerini yıkıyor olmak onun için bir gururdu, sonuçta öğrencilerinin karşısında giyecekti bunları.
gömlekleri yıkarken aklına yaklaşık bir hafta önce gördüğü o işlemeli gömlek doluşmuştu, ardından da o gömleğin sahibi. hoseok bir haftadır olur olmadık zamanlarda aklına düşen bu adama anlam vermeye çalışıyordu, zihni ona oyun mu oynuyordu?
öğlenden sonra da olgunlaşmış mandalinaları toplamaya başlamıştı. tabii bu sefer babası ve annesi de yardım etmişti çünkü tek başına o kadar mandalinaları bitirmesi mümkün değildi.
ama tam şu an bu tepede oturup manzarayı izlerken aklında olan hiçbir şey yoktu. ne o gidemediği okul, ne bütün gün canına okuyan işler, ne de ona oyun oynayan zihni umrunda değildi.
mandalina bahçelerinden biri olgunlaşmıştı, dünden beri topluyorlardı ve bunu düşünmek hoseok'u üzüyordu. hepsini kendi elleriyle yetiştirmişti ve onları uğurlayacaktı. onu en çok üzen de bu mandalinaları babası götürürken yanında gidememekti, nedense buna bile izin vermiyorlardı. oysaki o kasabayı, şehri görmek için can atıyordu, yeni yerler ve insanlar onu her zaman çokça heyecanlandırırdı.
hoseok gökyüzünü izlemeye devam ederken elinde bir hareketlilik hissetti, kırmızı bir uğur böceği toprağın üstüne koyduğu eline konmuştu. hoseok görünce yavaşça elini yüzüne yaklaştırdı, uğur böceğine kocaman gülümsedi.
"uç uç uğur böceği, demem gerekiyor galiba ama ben senin elimde durmanı istiyorum. ne de güzelsin böyle. bak benim ten rengim sıkıcı, renklendireceğim diye bir ton şey giyiyorum, sen böyle kıpkırmızı olarak beni imrendiriyorsun."
hoseok ne kadar umutsuzca cevap beklese de uğur böceği elinin üzerinde hareket etmeye devam etti. hoseok alt dudağını sarkıttı, hayvanların ona cevap vermemesi hep üzüyordu onu.
"keşke siz bana cevap verseniz, jimin seul'e gittiğinden beri konuşacak kimsem yokmuş gibi hissediyorum. lütfen benimle dertleşin, sizi çok seviyorum."
gerçekten de seviyordu, iç içe büyümüş olmasının da bir katkısı vardı tabii, köpek ve kedilerle koyun koyuna uyuduğu çok günler olmuştu.
uğur böceği gencin nazik ellerinde hareket etmeye devam ediyordu, birkaç saniyenin ardından hoseok'un elinin üzerinden uçup gitti. hoseok üzülmüştü, yoksa onu sevmemiş miydi? sözleri mi kalbini kırmıştı? konuşamaması onun suçu değildi, çok mu üstüne gitmişti?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ekşi mandalinalar | sope
Fanfiction"anlaştık efendim, mandalinalarım emrinize amadedir."