9

33 5 2
                                    

(Bu foto çok kalp💞💞)

Aerin sincaba sahip çıkarken ben de kutu buldum ve yanlarına gittim. Kutuyu bir yuva haline getirip sincabı odamda misafir ettim. Ardından kitaplarımızı alıp grup odasına gittik. Domin ve Hera hala buradaydı. Etrafı dizayn etmişlerdi.

-Taetae! Nasıl olmuş? Dedi. Etrafa baktım. Gerçekten çok iyi yapmışlardı.

-Güzel olmuş. Ellerinize sağlık. Dedim ve masada toplaştık.

-Bir fikrim var. Dedi Hera. Ona döndürdük kafamızı.

-Yarışma olduğu için tahminimce takım çalışması yapılacak. Bu yüzden...çalışma odasından ziyade burada da ders çalışmalıyız. Takım çalışmamızı güçlendirmek için. Dedi.

-Doğru söylüyor. Takım çalışması kesinlikle olacak. Zaten takım çalışması yapılmayacak olsa, takım oluşturulmazdı. Bireysel denemeler olurdu en çok birincilik alan üniversiteyi kazanırdı. Kısacası basit düşünülürdü. Takım oluşturmakta bir bit yeniği var. Değil mi? Dedim. Aerin ve Domin de başlarını sallayıp onayladı. Kalkıp kağıt kalem aldım. Masaya geri oturdum. Bir tablo çizdim. 4 sütun oluşturdum. Hepsinin uyanma ve uyuma saatlerini yazdım.

-Hepimiz 7-8 gibi kalkıyoruz. Saat 1-2 gibi yatıyoruz. O zaman saat 12'ye kadar çalışma odalarında kalın. Öğleden sonra akşam saat 6'ya kadar yani 6 saat boyunca burada çalışacağız. Sonra tekrar çalışma odalarına dağılırsınız ya da gündelik işlerinizi halledersiniz. Oldu mu? Planına uymayan var mı?

-Bence güzel. Hepimize uyması lazım. Buraya çalışmak için getirilmedik mi? Dedi Hera. Haklıydı. Bu plan hepimize uyunca bugünü çalışma odalarında tamamladık. Gece saat 1'de odama girdiğimde ilk olarak sincabın yanına gittim. Önüne koyduklarımı yemişti. Başını okşadım ufaktan.

-Tatlış şey! Doydun mu? Dedim. Ben onu elime alıp yatağıma geçerken Aerin kapıyı açıp içeri koydu başını.

-Girebilir miyim? Dedi. Başımla onu onayladım. İçeri gelip koşar adımlarla yanıma geldi. Sarılacak ya da beni öpecek sanmıştım. Büyük bir aşkla gelmişti yanıma. Sincabı elimden alıp ayağına baktı.

-Tatlış şey. Bacağın iyi oldu mu? Dedi ve minik bir öpücük verdi ona. Kıskanmıştım. Kaşlarımı çatıp elinden aldım o sincabı.

-Gidip uyu hadi.

-Neden?

-Yarın programa başlayacaz. Uykunu iyi al. Dedim. Gülüp başını salladı. Sonra sincabın başını son kez okşadı. Arkasını dönüp biraz adımladı. Sonra bana doğru döndü ve koşarak yanıma gelip bana baktı. Ne yapacağını merak etmiştim. Sincap gibi benim de başımı minik minik okşadı. Sonra hızla odadan çıkıp gitti. Sincabı kaldırıp baktım.

-Tatlış! Senin de kalbin hızlandı değil mi? Hızlandı mı? Kalbin-burada mı? Kalbin neredeki? Dedim ve kalbini aradım. Sonra onu koydum yerine. Ben de uyudum. Bir sonraki gün saat 12'de kitaplarımızla birlikte grup odasında buluştuk. Minik saati ortaya koyup çalışmaya başladık. Bir soruyu Domin'e gösterdim. Çözmemde yardımcı oldu. Sonra Hera bana bir soru gösterdi. Ben de yardımcı oldum. Domin de Aerin'e soru verdi. Çözdü. Sonra bir matematik sorusunu bana gösterdi Aerin. Çözmek istedim ama çok zorlandım. Sonra diğerlerini de başıma toplandım. Kitap önümde, domin hera ve aerin de arkamdaydı. Çözmek için çok uğraştık ama olmamıştı.

-Bunu, buraya verirsek -X...peki burası? Soru mu yanlış ki? Dedim. Çok fazla zaman harcamıştık ama çözülmüyordu. Ayaklandım.

-Siz devam edin. Görüşme odasında hocaya sorup geleceğim. Dedim. Başı ile beni onayladılar. Kitabı alıp görüşme odasına gittim. Jawon görüşme odasından çıkmıştı. Biraz birbirimize baktık.

-Babana neden sormuyorsun ki? Dedi.

-Neden soracakmışım? Dedim.

-Baban her zaman arkanı kollamıyor mu?

-Bilmem. Senin baban da kolluyordur değil mi? Arkanı kolladığı zamanların vtr'sini çıkarmak zor olmasa gerek. Dedim ve omzunu patpatlayıp içeri girdim. Soruyu hocaya sordum ama sonuç olarak sorunun yanlış basım olduğunu fark ettik. Kitabı götürüp durumu gruptakilere anlattım. Sonra dersimize geri döndük.

-Burnum! Diye haykırarak dikleşti Domin. Hepimiz ona baktık. Kanıyordu. Yanımdaki ruloyu elime sarıp kopardım ve burnuna tuttum.

-Çok çalışmanın kanıtı. Delil bu delil! Derken bizi sakinleştirmeye çalıştığı belliydi. Gülüp saçlarını karıştırdım ve derse döndüm. Bir anlığına gözüm Aerin'e kaydı. Tüm benliği ile, tüm hücreleri ile o test kitabına odaklanmış, bir sorudan diğerine arada saniye bırakmadan geçiyordu. Kitap okur gibi test çözüyordu. Derse geri dönecekken telefonunun çaldığını fark ettim. O da telefon çalar çalmaz fark etmiş hemen eline almıştı. O kadar odaklanmasına rağmen hemen telefona yönelebilmişti. Annesi arıyordu. Hemen alıp açmak için çıktı. Sanırım ailesinde bir problem vardı. Yoksa hemen telefonu açmaz, çalıştıktan sonra açardı. Tekrar ağlamasından korktuğum için tuvaleti bahane ederek ben de ardından çıktım. Gizlice duvarın arkasından onu dinledim. Aramızda sadece bir duvar vardı. Annesinin sesini dahi duyuyordum çünkü o da duvara yaslanmıştı.

-Alo! Anne! O iyi mi? Kardeşim iyi mi? Dedi. Hemen ağlamaya başlamıştı. Dudağımı dişledim. Demek ki kardeşinde bir problem vardı.

-Değişen bir şey yok. Seni sormak için aradım. Sen iyi misin? Bir şeye ihtiyacın var mı?

-Hayır. Yok. İyi olmaya çalışıyorum. İyi olacağım anne. Ben...ders çalışıyordum akşam seni arasam sorun olur mu?

-Hayır hayır. Önemli değil. Sen git de ders çalış. Akşam konuşuruz. Seni seviyoruz. Deden de burada. Seni de görmek istiyordu.

-Ben istemiyorum. Nasıl geliyor buraya hala? Hangi yüzle! Kardeşimi de babamı öldürdüğü gibi öldürecek mi?

-Kızım! Deme öyle!

-Ne demiyeyim ya? Nasıl demeyeyim? Babamla ilaç üretip onu denemişlermiş. Babam bilmediği vitaminleri bile almazdı! Nasıl bu kadar kolay kanıyorsun o pis adama? Nasıl? Kardeşime de ilaç denemek için mi geldi? Geldiği gibi geri dönsün Ukrayna'daki sevgilisinin yanına. Onu görmek istemiyorum. Kardeşime de yaklaşacak olursa...ben de onun üstünde farklı ilaçlar denerim! Dedi ve telefonu kapattı. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Önce onu susturmalı, sonra da mutlu etmeliydim. Beni görmeden çalışma odasına geçip gidecekken yaslandığım duvardan rahatımı bozmadan bileğini yakaladım ve onu kendime çektim. Şoka girip ağlamayı bir anda kesmişti. Ama göğsümdeki kokumu tekrar alınca omuzları düşmüş ağlaması az öncekinden biraz daha şiddetlenmişti. Kollarımı ona dolayıp başını okşadım. O da tişörtümü elleri arasına alıp sıktı ve ağlamasını bastırmaya çalıştı. Güç bela onu susturduktan sonra süt alıp bahçeye çıktık. Gözlerinin etrafı hala ıslaktı. Sütü masaya koyup ayakkabılarımı ve ardından çoraplarımı çıkardım. Sonra eğilip onunkileri de çıkardım.

-Ne yapıyorsun?

-Suya girelim. Ferahlarsın. Dedim ve paçalarını katladım. Sonra kendi paçalarımı da katladım ve sütünü elinden alıp masaya koydum ve onu suya doğru çektim. Ayağımız serin suyla buluşunca ani bir tepki vermiştik ama bu bizi güldürmüştü. Gerçekten ferahlatıcıydı. Biraz eğilip elimi berrak suyun altına koydum ve ayağımıza çarpan bir sürü balıklarla oynadım. Sonra Aerin aniden elini suya attı ve yüzümü ıslattı. Ben de refleks olarak ayaklandım. Yüzümü sildim o da ayağa kalktı. Elindeki balığı gösterdi.

-Bak!

-OMO! ÖLDÜRECEKSİN! Bırak! Bırak da yüzsün! Zavallıcık. Dedim. Aerin şiddetle gülerek balığı suya bıraktı. Ben ise onunla değil, suya kavuşurken mutlu olan balıkla ilgileniyordum.

O anlık boşluğumdan faydalanan Aerin elimden kapıp beni daha uzaklara götürdü. Kendi peşinden, sürüklercesine...

STUDY TEAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin