Bölüm 19

692 85 130
                                    


Çoğu anılar zamana yenik düşerdi, yavaş yavaş silikleşir en sonunda da unutulurdu ama bazı anılar vardı ki o anıları zaman bile yenip, silemezdi.

İlkler mesela...

Bir çok insan hayatındaki ilkleri kolay kolay unutamazdı. Okulun ilk günü, ilk arkadaş, ilk tatil, ilk öpüşme, ilk aşk.

Özellikle de ilk kez aşık olduğun o an.

İlk aşık olduğun an, bu anı bir çok insan istese de unutamazdı. Çoğu anılarım zihnimde silik silik kalsa da Yoongi'yi sınıfta ilk gördüğüm zamanı asla unutamazdım. O an en küçük ayrıntısına kadar benimleydi, her şey ağır çekimdeymiş gibi yavaş ve belirgindi o gün, mimiklerinin her bir saniyesi zihnime kazınmıştı, hafif kırışmış okul forması, pantolonunun altına giydiği kırmızı bağcıklı beyaz spor ayakkabıları, mavi sırt çantası hepsi zihnimdeki küçük kutuda saklıydı.

O küçük kutuya çok şey sığdırmak istemiştim, onun her gülüşünü, bana aşkla baktığı her saniyeyi zihnimdeki o minicik kutuya sığdırmak istemiştim. İhtiyacım olursa bir gün o kutuyu açarım ve yine benimleymiş gibi hissederim diye, tüm bencilliğimle hepsini sığdırmak istemiştim.

Kötü anıları birer birer atıp, onun için yer açsam ne olurdu ki? Her hücremi Yoongi'yle doldursam, ciğerlerim sadece onun kokusunu çekse, gözlerim sadece ona baksa, dudaklarım sadece onun dudaklarıyla kutsansa, zihnimin her odacığı Yoongi'yle dolsa, Park Jimin denen bu varlık sadece Yoongi'yle dolup taşsa ne olurdu?

Ama seçemiyordum işte, bazı anılar istemesem de benimle beraber kalmaya devam ediyordu. Bugünü de seçmek benim elimde değildi, geleceğimi belirleyecek olan bu lanet sınava dair anılarım hep benimle kalacaktı, bugünü hep hatırlayacaktım.

Gece boyunca asla uyuyamamıştım, hala şaka gibi geliyordu, birazdan bu sınava girecektim ve geri kalan hayatımın yönünü bu bir kaç saat belirleyecekti. Haksızlık diye düşündüm, yıllarımı bir kaç saate sığdırmak büyük haksızlık.

Yoongi de benim ısrarlarıma dayanamamış, en azından şansını denemek amacıyla benimle beraber girmek istemişti. Aynı okulda girsek de sınıflarımız farklıydı. Sınav saatine kadar dayanamayıp sabahın köründe kapısına dayanmıştım, Bayan Min zorla beni içeriye çekiştirmiş, ikimize de tıka basa kahvaltı yaptırmıştı. Arabayla bizi okula bıraktıktan sonra Yoongi beklemeyip gitmesini istemişti, şu sıralar annesinin ekstra üstüne düşmesi ve ona sürekli çocuk gibi davranması sinirlerini bozuyordu ama annesini de kırmak istemiyordu.

Şimdiyse elimizde tuttuğumuz su şişeleriyle beraber okulun bahçesinde tur atıp duruyorduk, oturmak istememiştik. En azından hareket etmek heyecandan titreyen bedenime biraz olsun iyi gelmişti.

Tam yeni bir tura devam edecekken bedenim Yoongi tarafından durdurulmuştu. "Biraz şu bankta dinlenelim mi?" Demişti.

Salak gibi düşünememiştim, sadece kendi heyecanıma odaklanmıştım. Yoongi zaten çok çabuk yoruluyordu, bir de benim yüzümden sesini bile çıkarmadan en az 10 tur okulun etrafında dönmek zorunda kalmıştı.

"Özür dilerim bebeğim! Ben, ben nasıl unuttum bilmiyorum?" Demiştim afallayarak.

Yorgun bedenini en yakın banka oturttuktan sonra yüzüne daha iyi odaklanabilmek amacıyla önünde diz çökmüştüm.

Soluyordu, benim sevgilim gün geçtikçe soluyordu sanki. Ten rengi zaten bembeyazdı, bu kadar soluk olması canımı sıkıyordu, göz altları da çökmüştü, minicik bedeni daha da minicik kalmıştı.

Yine de, her şeye rağmen yüzündeki tebessümü bir dakika bile bozulmamıştı, telaşımı gördüğü anda ellerini ellerimin üstüne koymuştu. İkimizin de eli buz gibiydi, benim ki heyecandan onun ki hastalığından.

Perfect Man || YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin