Bölüm 2

1.6K 193 287
                                    


"Şimdi denklemde kökten kurtulmak için her iki tarafın da karesini alıyoruz."

Şu hayatta biraz daha zeki olmayı dilerdim sanırım. Hocanın anlattıklarını hemencecik anlayan tiplere hayran olmadan edemiyordum. Benim için bu konuyu derste dinlemeliyim, üstüne gidip evde çalışmalıyım, üstüne gidip tekrar anlamadığım için Taehyung'a anlattırmalıyım. Öyle inek öğrenciler gibi bir kez dinledim mi tamamdır moduna asla giremezdim.

Siz de benim gibiyseniz eğer hayata 1-0 geri başlayan tiplerdensinizdir, üzgünüm hayat bize acımasız.

Tabii benim dersi derste anlamam pek söz konusu değildi bunun diğer sebebi ise ders boyunca çaprazımda oturan Yoongi hyungu izlemekti.

Aklınızda soru işareti oluşmuştur bundan eminim. Yoongi benden büyüktü ama bazı nedenlerden dolayı liseye geç başlamış, bu yüzden aynı sınıftaydık ve bu durum benim için hayatımdaki en güzel şanstı. Demek ki şanslı olabildiğim bazı konular da varmış diye düşündüm.

Onunla aynı sınıfta olabilmek bile benim için büyük bir nimetti. İnsanlar nasıl bir ünlüye tapacak kadar hayran olabiliyorlarsa ben de Yoongi'ye o kadar hayrandım. Her hareketini analiz etmeden duramıyordum, gözüm sürekli üstündeydi. Eğer bu kadar mükemmel olmasaydı hala onu bu denli takip eder miydim acaba? Bundan emin değildim işte, Min Yoongi'nin çekiciliği başarılarından kaynaklı mıydı, yoksa sadece kendisi olduğu için miydi?

Ben onu bu denli derin izlerken Taehyung'un bahsettiği gibi farklılıklar sezmeye başlamıştım. Öncelikle Yoongi gözünü asla tahtadan ayırmazdı, hocalarla göz teması kurmaktan asla çekinmezdi, ayrıca istekliydi, hoca bir soruda ona söz hakkı vermezse hayal kırıklığı yaşardı. Ama bugün ki Yoongi'de bazı sıkıntılar vardı. Gözleri her zamanki gibi merakla parlamıyordu, yorgunluk, umutsuzluk çökmüştü sanki. Her zaman tahtaya dönük bakışları bugün sadece defterine odaklıydı, hocanın dediklerini not alıyor gibi de görünmüyordu, sanki beyniyle savaş veriyor gibiydi.

Ben Yoongi'yi gözlerimden lazer çıkarcasına gözetlerken yanımdaki Taehyung'un beni dürtmesiyle bakışlarım ona dönmüştü.

"Bir şey söylemek istiyorum, bence Matematik Korece anlatılan bir ders değil bu kesinlikle yeni bir dil. Evet, evet yabancı bir dil. Çünkü yarım saattir tek bir kelime anlamamamın başka bir sebebi olamaz, tabii aptal değilsem. Sen de anlamıyorsun değil mi Jimin, bana tek olmadığımı söyle lütfen?"

Arkadaşımın fazlaca isyan barındıran cümlelerine gülmemek için dudaklarımı dişlemem gerekmişti. Çünkü konu Tae Tae olduğunda kendimi zor tutan bir insandım, yer mekan fark etmeden kahkahayı basabilirdim.

"Korkma tabii ki de anlamıyorum dostum, ben Min Yoongi değilim ki tek seferde konu anlıyım."

Hocanın bize doğru baktığını gördüğümüzde konuşmamıza küçük bir ara vermek zorunda kalmıştık, biz asla konuşmamızdan taviz vermezdik sadece ara verirdik.

Ben de o arada tabii ki Yoongi'yi izlemeye devam ettim. Ellerini başına koymuş düşünüyordu, düşündüğü şey her neyse onu boğuyor gibi bir hali vardı. Kafasını bir kere bile defterinden kaldırmamıştı.

"Sence de farklı değil mi Jimin? Bunu en iyi sen anlarsın, her hareketini ezbere biliyorsun zaten, acaba takımın kaybetmesine sebep olduğu için suçlu mu hissediyor? Herkes çok acımasız dedikodular yaptı."

Bu çok saçmaydı, insanlar neden bu kadar bencildi? Ne yani, oyun kazanıldığında harika Yoongi, kaybedildiğinde kötü Yoongi mi oluyor? Hata yapmayan insan var mıdır ki bu hayatta?

"Maçtan sonra çok mu kızdılar?"

"Tabii sen o gün gelememiştin değil mi? Maç boyunca Yoongi hep kendini geri plana attı, verilen pasları iyi şekilde karşılayamadı, çok pasifti. Maç gerçekten çok büyük bir farkla kaybedilince herkes Yoongi'ye yüklendi. Hatta çıkışta biraz hırpaladıklarını duydum. Kaptanlığı bırakacakmış."

Perfect Man || YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin