Bazen kendi kendime düşünüp dururum, "Yakınımdakileri ne kadar tanıyorum?" diye ya da "Onlar beni ne kadar tanıyorlar?" diye. Sorumun cevabı aslında çok basitti, ben kendimi ne kadar gösteriyorsam o kadar tanıyorlar ne eksik ne de fazla. Kendimi tam anlamıyla eksiksiz açabildiğim bir insan da çıkmamıştı karşıma buna ailem de dahildi. Koskoca evrende yalnız kalırsınız ya ben yapayalnızdım.Genel olarak insan aslında kapalı bir kutudan ibaretti, zihninden ne geçirdiğini, ruhuyla nelerle boğuştuğunu asla anlayamazdık. Hepimizin süslü püslü maskeleri vardı, gülümseyen suratlarımız, millete güzel şekilde lanse ettiğimiz aile hayatımız, sürekli ben iyiyim diye yalan söyleyen dilimiz vardı. Bu nedenle insanları tam anlamıyla tanımak gerçekten mümkün değildi. En çok tanımak istediğim adamı bile ne kadar biliyordum ki?
Ben Min Yoongi'yi ne kadar tanıyordum ki? Göstermek istediği aslında neydi, mükemmellik imajı altında sakladığı nasıl bir ruhtu? Bu soruları kendime hiç sormamıştım, sadece körü körüne imrenmiştim peki şimdi neden bilmek istiyordum ki, ne değişti de hayatım da bunu sorgular oldum?
Yanımda beni çekiştirerek kuaföre götüren beden aslında kimdi, içinden neler geçiyordu, deli gibi merak ediyordum? Evet kuaföre gidiyorduk, okul çıkışı beni resmen sürüklemişti gelmem için.
Bir yandan gideceği kuaförün adresini hatırlamaya çalışırken bir yandan da bana planlarını anlatması gözüme aşırı tatlı geliyordu.
"Ders konusunda zaten anlaştık, şimdi sıra stil değişikliğinde. Aaa! Bu arada söylemeden geçemem cidden bugün bile çok büyük ilerleme kaydettin Jimin, hocaya cevap verirken o kadar gurur duydum ki, sınıftakilerin bakışı da çok komikti. Onlara asıl Park Jimin'i çok fena göstereceğiz."
Her şeyimi benden iyi planlamıştı arkadaşlarıyla tanıştırdı ki sosyalleşmeye başlayayım, evde yapmam için ödevler verdi, ders programımı oluşturdu, ertesi gün basket derslerine başlayacakmışız, bazen evime gelip ders çalıştıracağını söyledi, şimdi de stilim için kuaföre gidiyorduk. Anlayamıyordum ki, bir anda kendisini benim için bu kadar kaptırmasını, benden bile daha heyecanlı gözükmesini anlayamıyordum. Sanki yıllarca ona gelmemi bekliyormuş gibi bir hali vardı, sanki Yoongi yıllarca Jimin'in yanına gelmesini bekliyordu.
"Hyung, ben cidden ne kadar teşekkür edeceğimi bile bilmiyorum, bu kadar hızlı işe yarayacağını hiç düşünmezdim. Daha ilk günden yeni bir sayfa açmışım gibi hissediyorum."
Mahcuptum ayrıca bir o kadar da mutlu bunu nasıl ifade edeceğimi dahi bilemiyordum.
"Öncelikle hyung demene gerek yok, kendimi çok resmi bir işteymiş gibi hissediyorum sadece Yoongi de. Ayrıca kendine güvenmen gerektiğini söylemiştim ben sadece içindeki gerçeği gün yüzüne çıkarıyorum. Beni dinlemen yeterli."
Sen nesin peki, hayatıma ışık tutacak meleğim misin? Bu kadar düşünceli bir insan olman imkansız çünkü, hayal ediyorum da ne kadar yakışır bembeyaz tenine meleklik.
Tanrım! Ne düşünüyorum şuan ben? Düşündüklerimi beynimin en derinlerine iteleyip hafif dalgaya alarak, elimi başımın üstüne bir asker edasıyla kaldırıp konuşmaya başladım.
"Emredersiniz Komutanım! Bu arada neden kuaföre gidiyoruz ki, benim saçlarım gayet de güzeller?" Tüm gülümsememi takınarak konuştuktan sonra hiç beklemediğim bir şey oldu, o güzel kemikli eller benim saçlarımın arasında dolaştı. Bir süre nefesimi tuttuğumun bile farkında değildim. Nasıl desem dokunduğu yer çiçek açtı desem çok mu abartılı olur?
"Biliyorum çok güzeller ama okuldakilere konuşacak şeyler vermeliyiz ve inan bana yarın tüm okul ağızları beş karış açık şekilde sadece seni konuşacaklar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perfect Man || Yoonmin
FanfictionSen fazla mükemmeldin Yoongi, herkesin isteyebileceği bir hayatın vardı, önümdeki en mükemmel örnek sendin. Bu hayattaki tek amacım biraz olsun sana benzeyebilmekti. Bilemezdim... içinde aslında ne kadar yaralı bir ruh sakladığını bilemezdim. Kimse...