Cenazeler, cenazeler dünyadaki hiç bir canlı tarafından sevilmezdi. Nasıl sevilebilirdi ki zaten, birisini bir daha görmemek üzere sonsuzluğa uğurlarken insanlar kendi içinden de bir parçayı uğurlamak zorunda kalırdı. Sevdiği bir insanı kaybeden birisi bir daha asla tam hissedemezdi, her zaman içerde bir yerlerde kaybolan bir parça minik bir kıvılcıma sebep olurdu sonra da bitmek bilmeyen yangınlara.Ölüm her zaman acı vericiydi. Ölen kişinin yaşı ne olursa olsun, ölümü beklense de yine de acı vericiydi. İnsanlar ölüme alışamadılar, isteseler de alışamazlardı.
Özellikle de giden kişi dünyada çok az misafirlik ettiyse, çok erken zamanda sonsuzluğa yolculandıysa bu acı çok daha farklı bir boyuta ulaşırdı. Erken gelen ölüm her zaman daha yıkıcıydı. Yoongi şu anda film izlercesine izlediği bu sahneye baktıkça bunu çok daha iyi anlayabiliyordu.
Ölümünün ne kadar acı verdiğini şimdi daha iyi anlayabiliyordu.
Etrafındakileri görebilen beden kendisini asla göremiyordu, sanki bedeni değil de sadece ruhuyla oradaydı, her şeyi geriden izliyordu asla müdahale edemeden.
Bu gördüğü sahne bir cenaze sahnesiydi. Etrafta büyük bir kalabalık vardı, ağlama sesleri, hıçkırıklar, çığlıklar, kendi aralarında çatallaşan sesleriyle konuşan insanlar. Bazılarıysa etrafı umursamadan cenazede verilen yemekleri yemekle meşgullerdi. Etrafta gönderilen boy boy çelenkler vardı.
Cenazeye de düğüne de gönderilen şeyin aynı olması çok garipti. Çiçekler hem insanların en güzel günlerine hem de an acı günlerine şahitlik etmek için yaratılmışlardı.
Yoongi hayatı boyunca cenazelerden nefret etmişti, orası ona hep korkunç ve gerilimli bir ortam gibi gelmişti. Bu yüzden hayatında katıldığı cenaze sayısı taş çatlasa bir ya da ikiydi. Büyükannesinin cenazesini hatırlıyordu, cenazelerde acıdan dolayı mı bilinmez ama en iyi tanıdığı insanlar bile ona yabancı geliyordu, sinir krizleri geçiren annesi, kenarda boş boş bakan babası o gün Yoongi'ye korkutucu derecede yabancı hissettirmişti.
Şimdiyse yine nefret ettiği o ortamdaydı, neden orada bulunduğuna dair hiç bir fikri yoktu, zaten bedenen orada olmadığı da aşikardı.
Yoongi bu sahnenin çabucak bitmesini istedi, bu kimin cenazesiyse hemen oradan kaybolmayı ve başka bir boyuta ışınlanmayı diledi. Nefes alış verişi hızlanmıştı, kalbinde oluşan bu bilinmedik baskı minik bedenin canını sıkmıştı.
Kendi aralarında grup oluşturmuş bir kaç kadın kendi aralarında fısıldaştılar. "Tüh, çok da genç çocukmuş." Dedi birisi, diğeri de "Ayrıca harika bir çocuktu, her alanda başarılıydı, etraftakilere karşı çok saygılıydı, ailesine hep gurur kaynağı oldu. Böyle bir çocuğu kaybetmek onları kim bilir ne kadar yıkmıştır?" Dedi mırıldanarak.
Yoongi şaşkınlıkla kadınlara kulak verirken odayı büyük bir çığlık kapladı.
"Yo-yoon!" Yoongi kendi adını büyük bir çığlıkla duyunca şok olmuştu. Bir an için birinin onu gördüğünü, hissettiğini düşünmüştü.
"Hayır, hayır... İnanmam, gitmez o beni bırakmaz, bensiz yapamaz Taehyung, çok korkar o, karanlıktan çok korkar, bırak beni, bı-bırak yanına gitmem lazım!" Güçsüz beden onu tutan kolların arasından çıkıp kurtulmak için çırpınıp duruyor, boğazı yırtılırcasına çığlıklar atıp duruyordu, bir insanın acısı sesinden ancak bu kadar anlaşılabilirdi.
Çığlığında saf acı vardı bu çocuğun.
Az önce kendi aralarında konuşan kadınlar da oraya doğru dönmüş, etraftakiler tarafından zor zapt edilen çocuğa acıyarak bakmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perfect Man || Yoonmin
FanficSen fazla mükemmeldin Yoongi, herkesin isteyebileceği bir hayatın vardı, önümdeki en mükemmel örnek sendin. Bu hayattaki tek amacım biraz olsun sana benzeyebilmekti. Bilemezdim... içinde aslında ne kadar yaralı bir ruh sakladığını bilemezdim. Kimse...