Arkadaşlar merhabalar öncelikle. Bu hikayemde her hikayem gibi benim için çok önemli. Ama bu hikayemi öne atan bir durum var. O da şu ana kadar yazdığım tarzdan farklı olması. Romantik komedi yeni denediğim tarz benim. Başarılı olup olmadığıma dair en ufak bir fikrim dahi yok. Bunu sizlerin yorumları, beğenileri ve eleştileri ortaya koyacak. Lütfen her okuyan arkadaşım düşüncelerini dile getirirse sevinirim... (Mümkünse uzun yorumlar olsun :p )
Seviliyorsunuz.
-
Benim bu yersiz ve fazlasıyla anlamsız sorum üzerine yüzünü biraz daha yüzüme doğru eğdi. Çirkin çehresinde en az çirkinliğine yakışır cinste bir gülümseme oluşmuştu. ''Kötü çocuklara ne yapılır bilirsin prenses.''
Kötü çocuk? Çocuk? Prenses? Ah! Olduğum yerde tepinesim vardı. Nasıl böylesine küçük düşürücü bir duruma düşebilmiştim ki ben? Bütün klasım biranda yerle bir olmuştu. Üstelik basitlik kokan bu adamın tehditlerini dinliyordum. Tam bir rezillik! Ben ki sosyetenin nadide çiçeği... Tamam, çiçekten çok bir kaktüs olarak anılsam da kaktüs de bir bitkiydi! Üstelik de gayet nadideydi.
''Patilerini üzerimden çek çam yarması.''
Sert çehresinde ukala bir gülümseme ile karşılık vermişti sözlerime. Ama hayır kestik! Olamaz bu. Ukala değil ezik gülümsemesi olmalıydı o. İstemsizce çam yarmasına biraz daha yaklaştım ve kocaman açılmış gözlerimle onun yüzünün her santimini incelemeye aldım. Cinayet sonrası alanı inceleyen polisler kadar dikkatli ve soğukkanlı bir şekilde çam yarmasının yüzünde ki her santimin, her izin üzerinde saniyelerce durdum. En son umutsuzluk ve hayal kırıklığının harmanlandığı yüz ifademle çam yarmasının gözlerinde durdum.
''Hırsızsın sen.''
''Ne?''
''Bu ukala gülümseyiş sadece zengin, yakışıklı ve bekâr erkeklere özeldir! Senin gibi çam yarmalarına değil!''
''Senin dilin fazla uzun.''
Bak, bak! Bizim çam yarmasına bak. Mafya kılıklı çam yarması ne olacak! Aklı sıra beni böyle korkutacağını sanıyorsa avucumu yalar. Ben ki Türkiye sosyetesinin kaktüsü, ben ki dedişkosunun tatlı mı tatlı prensesi, onun karşısında mı yenilecektim ki? Ah, tam bir rezillik olurdu işte öyle bir şey.
''Seni mafya bozuntusu haddini bil!''
''Bilmezsem ne olur?''
Sesinde alay mı vardı? Vardı. Aklı sıra benimle dalga geçiyordu ha? Şimdi görürdü o. Kapıda ki elime bütün gücümü vererek zorlukla da olsa açmayı başardım ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.
''İmdaatttttttttttt! Sapık! Kurtarın beniiiiiiiiiiii! Sapık var arabamda! İmdatttttttttttttt!''
''Mine Hanım iyi misiniz?''
Kapının yanında duran iki görevliden birisinin sorusu üzerine susarak, yüzümü de olabildiğince acınası bir ifadeye soktum. ''Beni taciz ediyor. Bakın ne halde tutuyor.''
Görevlilerin bakışları önce çam yarmasıyla benim pozisyonuma kaymıştı. Dışarıdan bakıldığında kolaylıkla yanlış anlaşılmaya açık olan bu pozisyon sayesinde tezim kanıtlanmıştı.
''Beyefendi arabadan inin.'' dedi az önce bana iyi misin diyen görevli. Hayır, bu çam yarmasına nasıl beyefendi diyebiliyordu ki bu adam?
''Bana baksana neresi beyefendi bu çam yarmasının? Mafya kılıklı, katil bozuntusunun teki!''
''Şey Mine Hanım...''
''Sus görevli sus! Beni büyük bir hayal kırıklığına uğrattın. Sınıf ayrımlarını hala öğrenememişsin! Şimdi al şu çam yarmasını arabadan.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiyasko Prenses
General FictionO bir zengin. O bir prenses. O bir güzellik abidesi. O fazla zeki. O kim mi? Tabi ki benim. Ben kim miyim? Tanıştırayım sizi kendimle. Ben Mine VUSLAT!