Arkadaşlar bol bol yorum ve beğeni bekliyorum :) Lütfen düşüncelerinizi benden esirgemeyin.. Bu tarz benim yeni yazmaya başladığım bir tarz ve ben bu konuda nasıl olduğumu sizlerden duymak istiyorum... Yorumlarınızı bekliyorum :)
Seviliyorsunuz :)
-
Ben daha bu iğrenç gerçeğin yasını tutamadan telefonun ucundan gelen dit sesi ile başka bir yasa sürüklenmiştim. Ama bu kadar da yapılmazdı bir insana değil mi? Hele benim gibi meleğimsi huyları olan bir hatuna kesinlikle bunlar fazlaydı!
Hafifçe iç çektim ve sanki telefon yüzüme kapatılmamışçasına ''Ah, anlıyorum dedişko.'' dedim. Sonra kısa bir süre bekleyip fazlasıyla şuh bir kahkaha attım. ''Tabi ki dedişko daha sonra hallederiz, görüşürüz.'' diyerek telefonu çantama attım. Sabırsızca bana bakan tezgâhtara ''Vazgeçtim, almıyorum.'' dedim. Kızın biran da yüzü solmuş, ne diyeceğini bilemez bir halde bana bakıyordu. Onun bu vasat görüntüsünü es geçerek azılı düşmanım, katilden bozma Koray'a çevirdim bakışlarımı.
''Gidelim çam yarması.''
Bir şey söylemesini beklemeden hızla mağazadan çıktım. Bu rezilliğin elbette ki bedelini ödeyeceklerdi. Hem dedişkom olacak olan yaşlı kurt hem de bu katilden bozma, mafya kılıklı çam yarması!
Olabildiğince hızlı adımlarla arabayı park ettiğim alana geldim. Alışveriş yapamamanın verdiği sinirle arkamı dönerek çam yarmasını arkasında ki duvara doğru sıkıştırdım. Kiminle dans etmesi gerektiğini öğrenmeliydi artık! Ona gayet iyi haddini bildirecektim. Elimi kaldırarak yüzüne doğru uzattım. ''Sen... Mafya çakması olan çam yarması hemen bana şifrelerimi veriyorsun.''
Sesimde ki soğuk tını benim bile ruhumda küçük çaplı bir korkuya meydan vermişti. Kesinlikle bu çam yarması da korkmuştu. Korkması da gerekti zaten. Şuan en azgın dalgaları köpüren bir deniz kadar öfkeliydim.
Gözlerimi onun soğuk kahverengi gözlerinden biran bile ayırmadan bu eşsiz öfkem karşısında dize gelişini büyük bir heyecanla bekliyordum. Ama bu bekleyiş bir süre sonra bizim çam yarmasının gözlerinde gördüğüm alayla yerle bir oldu.
Boğuk bir sesle ''Ya vermezsem?'' dedi. Vermezsem... Bana dedi. Siz düşünün. Kaşlarımı çatarak ''Hasta mısın?'' dedim. Suratında oluşan şaşkınlık bu soruyu beklemediğini çok açık ele veriyordu. Onun cevap vermemesi üzerine konuşmaya devam ettim. ''O halde manyağın tekisin!''
''Bana bak!''
''Ne var?''
Bir anda ona doğru uzatmış olduğum parmağımı elinin arasına alarak beni kendine doğru çekti. Bir elinde parmağım sıkışıp kalmış kim bilir ne eziyetler çekerken diğer eli de incecik belimi bir mengene gibi sarmıştı. İçimde büyük bir korku yangını başlasa da olabildiğince sakin bir sesle ''Hemen bırak beni, affedeyim seni.'' dedim. Ah ne kadar da asilce! Kurduğum cümle de bile bir anlam vardı. Nasılda uyumlu kelimeleri bir araya getirmiştim ama!
''Ne zaman insan gibi hareket etmeyi öğreneceksin?''
''İnsan olamayacak kadar mükemmel olduğumu mu düşünüyorsun?''
İnanamaz gözlerle bana bakıyordu. Yüzüme her saniye daha fazla yayılan gülümseme ile ''Sonunda mafya bozuntusu! Benim mükemmeliyetimin önünde böyle yola gelirsin işte.''
''Salih Bey akli dengenden şüphe etme konusunda gerçekten haklı.''
Beni bir böcek gibi üzerinden iterek kenara çekilmişti. Yaşadığım utanç ve küçük düşürülme ile öfkeyle kasıldım ve önce dedişkoma sonra bu çam yarmasına lanetler yağdırmaya başladım. Demek dedişkom benim akli dengemden şüphe ediyordu! O bunak kendi akli dengesinden şüphe etmeliydi asıl. Hangi dede torununun peşine mafya kılıklı bir çam yarması takardı ki? Soruyorum size hangi dede? Tabi ki aklı başında olan hiçbir dede böylesine saçma ve mantıktan uzak bir girişimde bulunmazdı.
''Bana bak çam yarması senin seviyene düşecek değilim. Haddini bil!''
''Had mi? Sende olmayan bir şeyden bahsetmen çok komik prenses...''
Vay. Bizim çam yarmasına bak sen. Adamı konuşma bilmiyor sanırken mahalle kadınları gibi susmak bilmemeye başlamıştı.
''Dilin çok uzun çam yarması.''
Yüzünde ukala bir gülümseme belirmişti yine. Hırsızdı işte. Bütün genç ve yakışıklı erkeklerden bu gülüşü çalarak büyük bir suç işliyordu. En kısa zamanda kesinlikle bu suçtan yargılanmalı ve bir hücreye tıkılmalıydı. İşte o zaman ben derin bir nefes alabilirdim.
''Kadınlar genelde dilimi severler.''
Yüzüm yanmaya başlamıştı. Sanki üzerime kaynar bir kazan boca edilmiş gibiydim. Bu ne arsız bir adamdı. Katil kılıklı, mafya bozuntusu şimdi ise sapık! Bu kadarı benim gibi harika bir insana bile fazlaydı.
''Senin dilini sevse sevse köpekler sever! Onların bile iştahını açacağını sanmıyorum.''
''Deneyelim mi?''
Ne, ne, ne? Neyi deneyecektik? Her lafımdan sonra böyle neden beni bozuyordu ki? Ah, kahretsin kesinlikle formumdan düşüyordum.
Derin bir nefes aldım. Korkunun eceli faydası yoktu sonuçta. Hem olacak olanla ölecek olana engel olamazdık değil mi? ''Neyi deneyeceğiz?''
''Dilimin işleyişini.''
Hafif bir kahkaha attım. ''Senin kokuşmuş dilin ilgi listemin en, en, en altında bile değil!''
Biranda sırtımı otoparkın soğuk duvarında hissetmiştim. Çam yarmasının kolu ise belime dolanmış bir halde o asker kaçağı yüzünü yüzüme doğru eğiyordu.
''Ne yaptığını sanıyorsun sen?''
Kendimi ondan kurtarmaya çalışıyordum ama kaçacak hiçbir yerim yoktu. Üstelik o böyle üzerime doğru eğilmişken kaçabilecek hiçbir noktam yoktu.
''Aptal mısın?''
Bana mı demiş bu çam yarması bunu? Bu lafı onun ağzına tıkmasını iyi bilirdim de ben şuan pozisyon fazlasıyla faule açıktı.
''Çekil!''
''Korktun mu?''
Sesinde ki alay içimde ki öfkeyi ateşliyordu resmen. Ben ne kadar hanımefendiliğimi korumaya çalışıyorsam o da o kadar serseriliğini gün yüzüne vuruyordu. Ne olacaktı işte. Ne bekliyordum ki ben böyle bir adamdan? Yapması gerekeni, kendine yakışanı yapıyordu elbette ki.
''Çam yarması senin seviyene inmeyeceğim.''
''Ama ben birazdan senin ağzının en saklı yerlerine ineceğim.''
Ağzım şaşkınlıktan açık kalmış bir vaziyette ona bakarken ''Beni öpecek misin?'' diye sordum. Yüzünde bilmiş bir ifade belirmişti. Hani genelde kendini bir halt sanan insanların ben bilirim ifadeleri vardı ya hah işte ondandı bu tam olarak.
Yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırdı. Kalbimde ki anlamsız ritim değişikliğini es geçerek onun soğuk kahvelerine baktım. Bu mafya kılıklı çam yarması ciddi ciddi beni öpmeyecekti değil mi?
''Sakın beni öpmeye kalkışma. Çünkü...'' dedim ve hafifçe yutkundum. ''Ağzımdan pisliğini silebilmek için ancak bir çamaşır suyu işe yarar ve ne yazık ki kendime kıyamayacak kadar mükemmelim!''
''Desene dünya senin gibi bir kendini beğenmişten kurtulacak!''
''Ne?''
''Dünyaya iyilik yapıyorum prenses üzerine alınma.'' dedi ve biranda dudaklarım onun sert dudaklarının istilasına uğradı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiyasko Prenses
General FictionO bir zengin. O bir prenses. O bir güzellik abidesi. O fazla zeki. O kim mi? Tabi ki benim. Ben kim miyim? Tanıştırayım sizi kendimle. Ben Mine VUSLAT!