O gereksiz mahlûkatı düşünmeyi bırakarak yerime oturdum ve telefonumu elime alarak sosyal medya da ne olup bittiğini takip etmeye başladım. Sonuçta sosyal medya deyip geçmemek gerek. Fazlasıyla önemli dedikodular, son dakika haberleri içeriyordu ve ben bunlardan geri kalamazdım tabi ki! Her ne kadar magazin gündeminden bu aralar dedişkomun gözüne batmamak için uzak dursam da benim damarlarımda magazinlere haber olmak için fazlasıyla hızlı akan bir kan vardı. Sonuçta herkes en iyi bildiği işi yapmalıydı değil mi? Benim de en iyi yaptığım şey dedişkomun parasıyla günümü gün etmekti.
Çalınan kapı sesi ile telefonumu masaya bıraktım ve ciddi bir ses tonuyla ''Gir,'' demiştim ki kapı açıldı ve içeriye bu aralar yüzünü en çok görmek istediğim adam girdi.
''Çok yakışmışsın.''
Hafif bir kahkaha attım. Onun karşımda ki boş koltuklardan birine oturmasını bekledikten sonra ''Buraya hiç yakışmadığımı biliyorum,'' dedim.
''Neden?''
''Benim yakıştığım tek yer dedişkomun koltuğu.''
''Hiç değişmeyeceksin değil mi?''
Umursamazca omuzlarımı silktim. Neden kendimi değiştirme gereği duyayım ki? Ben kendimden fazlasıyla memnundum. Memnun olmayan hemen defolup gidebilirdi. Tıpkı o pis çam yarması gibi! Bak, onu hatırlamak yine beni gerdi. Onun yüzünden erken yaşta kırışıklarım ortaya çıkacaktı. Çünkü onu düşündüğüm her an kaşlarımı çatmama engel olamıyordum.
''Yine neye kaşlarını çattın?''
Melih'in sesiyle kendime gelerek ''Hiç,'' dedim sadece. Konuyu değiştirmeye çalışarak ''Bu akşam yola çıkacakmışız,'' dedim.
''Evet, ama ben gelemeyeceğim.''
''Ama... Neden?''
''Çünkü halletmem gereken birkaç iş var. Seni Koray Bey götürecekti zaten.''
''O çam yarması ile hiçbir yere gitmem ben!''
''Ne?''
''Duydun dediğimi.''
''Mine iyi misin?''
''Gayet iyiyim.''
''Adamın sana ne zararı var yahu? Hem onla gitmezsen kimle gideceksin?''
''Seninle giderim!''
''Ben yarın akşama anca gelirim.''
''Bende o zaman giderim o halde.''
Derin bir nefes aldı. Sabrı zorlanıyor gibi bir hali vardı ama umurumda değildi. Hem Melih bana ne kadar kızarsa kızsın olabildiğince sabırlı davranmaya çalışırdı. Bizim aramızda olan bağ çok başkaydı. Öyle bir çam yarması o bağı koparamazdı.
''Bak canım deden yarın sabah erkenden başlanılmasını istiyor.''
''O halde tek giderim!'' diye direttim. O katil bozması pis sapık ile aynı araba gidecek değildim. Hem bugün ki laflarımdan sonra eminim o da benimle gitmek istemezdi. Hoş onun öyle bir lüksü olamazdı ya neyse!
''Mine hayatında bir saatten fazla araba kullandın mı sen? Ayrıca toprak yola falan sapman gerekiyor. Tek gidemezsin!''
Sinirle oflayarak hafifçe koltuğumda kaykıldım ve başımı koltuğuma iyice yaslayarak kollarımı birbirine bağladım.
''Melih bir şey soracağım.''
''Sor.''
''Biz ne iş yapıyoruz?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiyasko Prenses
General FictionO bir zengin. O bir prenses. O bir güzellik abidesi. O fazla zeki. O kim mi? Tabi ki benim. Ben kim miyim? Tanıştırayım sizi kendimle. Ben Mine VUSLAT!