Bu istila karşısında her zaman ki bilindik tavrını sergileyerek Koray'dan uzaklaşmak istese de kalbi bu duruma karşı çıkarak birkaç saniye sonra adamın dudaklarına beklediği cevabı vermişti.
Yapmaması gerekti. Şu an yaptığı fazlasıyla yanlıştı. Neden yanlış olduğu hakkında bir fikri yoktu ama işte yanlıştı. Olmaması gereken bir şeyi yapıyordu. Elbette kız kurusu gibi kalmaya niyeti yoktu ama böyle bir adamla da her an öpüşecek de değildi. Hatta hiçbir zaman öpüşecek değildi. Ve hatta öpüşmemesi gerekti. Yanlıştı bu. Kocaman kırmızı kalemle yazılması gereken bir yanlış...
Bir anda irkilerek dudaklarını adamın dudaklarından uzaklaştırdı fakat bedeni hala fazlasıyla adamın bedenine yakındı. Derin bir soluk alarak ''Bu yaptığımız şey... Kırmızı kalemle yazılması gereken kocaman bir yanlış,'' diye fısıldadı. Mine'nin bu cümlesi karşısında adamın sert çehresinde çapkın bir gülümseme belirmişti.
''Ne yapıyoruz?''
Genç kadın ne diyeceğini bilemez bir halde adama bakıyordu. Her saniye artan yanaklarında ki kızarıklık için ise yapabileceği hiçbir şey yoktu. Zorlukla yutkunarak ''Şey...'' diyebildi fakat bu cevap Koray için yeterli değildi. Adam sorusunu ''Ne?'' diye tekrarladı.
Mine hayatında ilk defa utanma duygusunun evrelerini yaşamaya başladığını fark etti. Şaşkınlığın verdiği galeyanla bir eliyle ağzını kapatarak ''Ben...'' demişti ki adam soru dolu gözlerle ona baktı.
''Ben ilk defa utanıyorum sanırım.''
''Ne?''
''Yanaklarım yanıyor, titriyorum... Bunlar utanma evreleri değil mi?''
Kızın sözleri karşısında adamın kafası allak bullak olmuştu. Mine'nin böylesine saçma ve gereksiz soruları her defasında tam zamanında bulabilmesi gerçekten takdire şayandı adamın gözünde.
''Gerçek misin sen?''
Mine şımarıkça gülümseyerek ''Sence?'' diye sordu.
''Fazlasıyla gerçeksin,'' diyen adam kadının belini sıkıca kavramıştı. Mine ile yan yana olduğunda aklı hiç olmadığı kadar tuhaf bir karmaşaya bulanıyordu. Bir tek onun yanındayken kurulu bir düzende olan hayatı yeni sürprizlere yer veriyordu ve ne kadar kabul etmek istemese de adam bu durum fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Mine renksiz hayatına fazlasıyla renkli geliyordu.
''Ne düşünüyorsun?''
Mine'nin sorusu ile hafifçe gülümseyerek ''Senin rengini,'' dedi. Genç kadının kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı. Birkaç saniye sonra ise şımarıkça ''Peki, benim rengim ne?'' diye sordu. Koray bu soru üzerine hiç düşünmeden ''Kırmızı,'' dedi.
''Neden kırmızı?''
''Aslında...'' diyen adam boştaki eliyle genç kadının yanağını okşayarak ''Kırmızının her tonu desek daha doğru olur. O kadar çok değişken bir ruh halin var ki prenses...''
''Sen bana dengesiz mi demek istedin?''
Koray kahkaha atmasına engel olamamıştı. ''Bilmem öyle mi dedim?''
Mine öfkeyle adamın göğsünü yumruklamaya başlamıştı ki yumrukları adamın elleri tarafından hapsedildi. ''Mine... Sence benim rengim ne?''
''Siyahsın tabi ki!''
''Siyah?''
''Evet! Karanlıksın...''
''Karanlık tarafımı görmek istediğinden olmasın o?''
''Aydınlık bir tarafın olsaydı görürdüm çam yarması.''
''Hah! Bende diyordum nerede kaldı senin meşhur lafların.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiyasko Prenses
Ficción GeneralO bir zengin. O bir prenses. O bir güzellik abidesi. O fazla zeki. O kim mi? Tabi ki benim. Ben kim miyim? Tanıştırayım sizi kendimle. Ben Mine VUSLAT!