Bir dakika ne demişti o? Sağmak... İnek... Ben... Böylesine birbirinden farklı, birbirinden uzak bu kelimeleri nasıl bir arada kurmaya cüret ederdi? Bu nasıl bir densizlikti? Öfkeli gözlerimi gözlerine sabitleyerek ''Uzamadı mı sence de artık?'' diye sordum. Benim sorum karşısında o anlamamış bir yüz ifadesiyle bana baktı.
''Anlamadım?''
Anladığı bal gibi ortadaydı. Beni öfkeden delirtmekten başka bir şey yapmaya çalışmıyordu. Derin bir nefes aldım.
''Kendi seviyendikelere böylesine eşsek ah pardon inek şakaları yapmanı öneririm.''
''Yine başladık.''
''Ne?''
''Bana bak kızım her horoz kendi çöplüğünde öter. Burası da benim çöplüğüm anladın mı?''
Dudaklarımın ucuna konan alaycı gülümsemeye engel olamadım. ''Anlamaz mıyım? Burasının bir çöplük olduğunu ve ancak bu çöplüğe senin gibi birinin yakışacağını daha dün gece anlamıştım.''
Çehresinde seğiren kasla ayaklarım geriye adım atmak istese de inatçı çenem daha öne çıkmayı tercih etmişti.
''Haddini aşma Mine!''
''Haddimi senden öğrenecek değilim! Sen asıl önce haddini aşmamayı öğren. Karşında kimin olduğunu unutma!''
''Bana bak kadın!''
''Ne var?''
Koray bir şey diyecekken içeriye giren adam ile susmak zorunda kaldı.
''Koray Bey bir adam geldi.''
''Kim?''
''Melih Beymiş''
Melih'in adını duymam ile neredeyse koşarak ahırdan çıktım. Arkamdan hızlı adımlarla gelen ayak seslerini duymamaya çalışarak arabasının önünde etrafa bakınan Melih'e sarıldım. Onun elleri de belimi sardığında ''İyi ki geldin,'' diye fısıldadım. Beni kendinden hafifçe ayırarak, belimi bırakmadan ''Beni bu kadar çok mu özledin?'' diye sordu.
''Çok,'' dedikten sonra ona hafifçe gülümsedim.
''Hoş geldin Melih.''
Melih beni kendinden uzaklaştırarak elini Koray'a doğru uzattı. Melih'in yüzünde hoş bir gülümseme varken Koray'ın çehresi kaskatıydı. Suratsız adam işte! Ne bekliyordum ki? Hayır, o kaskatı suratında bir meymenet de yoktu. Çirkin herif. Hem de çok çirkin herif. Çok çok çok çirkin herif.
''Hoş buldum. Erkencisiniz?''
''Evet, Mine'yi ahıra götürdüm.''
''Hım...''
''Evet, Melih ve bana inek sağdıracaktı düşünebiliyor musun?''
Melih'in yüzünde ki ifade benim sözlerim ile ciddileşmişti. ''Sebep?'' diye sordu. Soruyu bana sormuş gibi görünse de gözleri Koray'ın gözlerindeydi. Koray'da bunu anlamış olacak ki bana cevap hakkı tanımadan kendisi konuştu.
''Gireceğimiz işte yaşanılan zorlukları görsün istiyorum. Bir su gibi harcadığı paraların ne zorluklarla kazanıldığını öğrenmesi gerek.''
Ne saçmalıyordu bu adam böyle? Hayır, neyin kafasını yaşıyordu ki? Benim harcadığım para onu ya da bir başkasını ilgilendirmezdi!
''Benim harcadığım para...'' demiştim ki Melih ''Mine bir saniye...'' diyerek araya girdi.
''Koray Bey Mine'nin yaşadığı çevre, öğrendikleri çok farklı. Sizce de ahır da inek sağdırmak biraz ağır değil mi?''
''Hayır, ben ağır olduğunu düşünmüyorum. Aksine hafiften başlıyoruz.''
Daha fazla kendime hakim olamayarak öfkeyle Koray'ın dibinde bittim. Bıkmıştım bu adamdan. İnatçı bir kanser hücresi gibi yapışı kalmıştı bana. Kanser nasıl bedeni bitiriyordu bu çam yarması da benim muhteşem ötesi ruhumu bir fare gibi yiyordu. Pis adam ne olacak!
''Sana bu hakkı kim veriyor?''
''Ne hakkında bahsediyorsun?''
''Bana karışma ve emretme!''
''Deden...''
''Dedem burada beni ahıra sokmaya çalıştığını öğrenince bence hiç ama hiç memnun kalmaz.''
''Beni dedenle tehdit etmeye çalışma prenses... Fazlasıyla canın yanar.''
''Sen tehdit etmeden konuşamaz mısın?''
Gerçekten merak ediyordum ben. İki kelimesinden birisi tehditti. Tamam, ben onu umursamıyordum, takmıyordum fakat bu kendini çakma mafya babası falan sanıyordu sanırım. Ay tipi de andırıyordu sanki.
''Gerçekleri söylemek ne zamandan beri tehdit oluyor?''
''Seninle uğraşamayacağım. Git kendi kendini ye,'' diyerek onun konuşmasını beklemeden Melih'in koluna girdim. Onun öfkeli gözlerini üzerimde hissetsem de bir saniye bile ona bakma gereği duymadım.
''Yüzün solgun gözüküyor.''
''Yok canım ya... Sanırım gece rahat uyuyamadım.''
''Anladım,'' dedikten sonra tekrar Koray'a bakarak ''Düşündüğünü< şeylerin hiçbirisi Mine için uygun değil,'' dedi.
''Ne düşündüğümü nereden biliyorsunuz Melih Bey?''
''En hafifi diye düşündüğünüz işten dolayı diğerlerini düşünebiliyorum.''
Koray'ın bedeni dikti ve her an kavgaya hazır gibi duruyordu. Sert çehresi fazlasıyla ifadesiz dursa da altta yatan öfkeyi görebiliyordum. Hayır, bir ahıra girmedim diye bu kadar da öfkelenilmezdi ya!
''Siz karışmayın!''
''Koray Bey biraz sakinleşir misiniz?''
Sıkıntıdan şimdi orta yerimden çatlayacaktım. Bizim kibar Melih ne kadar öfkelense de bu asker çakması yüzünden yine de efendiliğini korumaya çalışıyordu. İşte tatlı çocuğun hali başkaydı tabi.
''Melih şuna bey diyip durma... Kendini gerçekten bey sanacak!''
''Mine ahıra!''
''Gitmeyeceğim, rahat bırak beni.''
Koluna girdiğim Melih'i eve doğru çekmeye başlamıştım bile. Bir saniye bile bu suratsız adamın afrasına tafrasına dayanamazdım.
İçeriye girdiğimiz de ikinci katta ki arka bahçeyi gören salonun balkonuna geçtik. Balkonun korkuluklarına dayanarak karşımda duran arkadaşıma baktım. Bazı insanlar huzuru sergilerdi ya Melih de benim için öyleydi.
''İyi ki geldin yoksa bu manyak bana neler yapardı.''
''Derdi ne?''
''Kafasından sorunlu bence. Bana kalırsa çocukluktan kalma birşey tabi fakirlikten zavallı doktora falan da gidememiştir.''
''Mine?''
Melih'in sesi fazla ciddiydi. Olması gerekenden çok ama çok fazla. Olabildiğince şirin görünmeye çalışarak ki - benim her halim şirindir ki - gülümsedim.
''Efendim.''
''Bu adamla aran da ne var?''
-
İyi akşamlar arkadaşlar. Öncelikle BÖLÜM KISADIR! Bu aralar o kadar yoğun çalışıyorum ki oturduğum yerde uyuya kalıyorum. Biliyorum bunların hiçbiri siz ilgilendirmez ama ne şartlarda yazdığımı bilmenizi istiyorum. Ben kimseyi keyfi yere burada bölüm bekletmem. Yazabildiğim de zaten yazıp yayınlıyorum.
Biraz sabır ve saygı bekliyorum. Ben Hemşireyim arkadaşlar ve haftada bir gün bile boşluğum olmadan çalışıyorum. O sebepten empati kurararak yorum yaparsak sevinirim. Bir daha ki bölümü daha uzun tutmaya çalışacağım.
İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayın :)
Seviliyorsunuz ♥ :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiyasko Prenses
Ficción GeneralO bir zengin. O bir prenses. O bir güzellik abidesi. O fazla zeki. O kim mi? Tabi ki benim. Ben kim miyim? Tanıştırayım sizi kendimle. Ben Mine VUSLAT!