☺Bölüm - 14☺

22.2K 1.7K 106
                                    

Dudaklarının dudaklarıma ilk teması ile tüm bedenimin titremesine engel olamadım. Ellerimle ona engel olmaya çalıştıkça o daha fazla derinleştiriyor öpüşünü. Ya ağzımı zorlayan arsız diline ne demeliydi? Dudağım da hissettiğim acı ile istemsizce inledim ve o an dilimle dili buluştu. Bu... Bu çok farklıydı. Tüm bedenim karıncalanmaya başlamıştı. Artık onu itmeye çalışan ellerim durmuştu ve destek almak istercesine omuzlarında takılı kalmışlardı.

Ne kadar süre onun dudaklarının esaretine mahkûm olduğumu bilemiyordum ama onun benden uzaklaşması ile bir anda tüm ruhum üşümeye başlamıştı.

Üzerimden kalkarak elini bana doğru uzattı. Hipnotize olmuş gibi elini tutarak bende ayağa kalktım. Yolun ortasında öylece durmuş birbirimize bakıyorduk. Korkuyla dudağımı ısırmama engel olamadım. Sonuçta ıssız bir yerde bu çam yarması ile yalnızdım. Korkmam gerekti!

''Aklında yine ne tilkiler dolaşıyor prenses?''

''Kendi aklınla karıştırdın herhalde çam yarması!''

Sözlerim karşısında alay dolu bir kahkaha attı. ''Çok tatlısın prenses.''

Dudaklarımı alaycı bir şekilde kıvırarak ''Emel'e bu yaptıklarını anlattıktan sonra da tatlı olduğumu düşünecek misin çok merak ediyorum.''

Aramızda ki mesafeyi kapatarak bir eliyle belimi sardı. ''Beni tehdit mi ediyorsun?''

''Hayır, tabi ki... Tehdidi sen gibi mafya bozuntularına bırakıyorum. Ne de olsa sizin profesyonellik alanınıza giriyor!''

''Hım...'' dedi ve düşünceli bir yüz ifadesiyle bana bakmayı sürdürdü. Bana neden baktığı ya da belimde ki elinin neden orada olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kendimi bu asker kaçağından uzaklaştırmam gerekti biliyordum ama bir türlü ondan uzaklaşamıyordum. ''Şimdi... Sorumun cevabını ver.''

''Ne sorusu?''

''O adam... Melih kim?''

''Sen Melih'in adını nereden biliyorsun?''

Sorum karşısında sakinleşmeye çalışır gibi kısa bir an gözlerini kapatıp açtı. ''Az önce kendin söyledin ya kadın!''

Evet, söylemiştim ama bende insandım yani. Unutabilirdim bir anlık. Bu kadar abartılacak bir durum yoktu ortada. Küskün bir sesle ''Sensin kadın,'' dedim ve o an bir kahkaha daha attı.

''Seninle bunu tartışmayacağım prenses... Kimin kadın olduğu ortada...''

Bir şey söylemedim. Bazen gerçekten salaklık ve patavatsızlık konusunda kendimi bile aşıyordum. ''Soruma cevap ver,'' diyen sabırsız sesle düşüncelerimden sıyrıldım.

''Seni ilgilendirmez.''

''İlgilendirmese sormazdım değil mi?''

''İlgilendirmesin o halde! Ben soruyor muyum Emelle aranda ne var diye?''

''Sor.''

'Hayır, canım ne münasebet. İki uyuz otu birbirinizi bulmuşsunuz bana da mutluluklar dilemek düşer!''

Sözlerim karşısında belimde ki eli tutuşunu sertleştirmişti. Canımı acıtmaya başlamıştı pislik adam!

''Melih kim?''

Bıkkınlıkla nefesimi dışarıya verdim. Papağan gibi aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu. Bu adama cevap vermeden kurtulamayacağım aşikârdı.

''Arkadaşım.''

''Sadece arkadaşın yani?''

''Evet.''

''Güzel...'' dedi ve belimde ki elinin tutuşunu gevşetti biraz.

''Güzel olan ne?''

''Hiç,'' dedi ve beni bırakarak arabaya bindi. Bende sinirle peşinden arabaya bindiğimde hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırdı. Kendimi sakinleştirmeye çalışarak ''Nereye gidiyoruz?'' diye sordum.

''Seni evine bırakıyorum.''

Bu sözler karşısında içimin rahatlamasına engel olamadım. Fakat aklımda hala cevap bekleyen soruların varlığı içimde ki rahatlamayı bir anda silip süpürmüştü.

''Emel'i seviyor musun?''

Bu soru ne zaman ağzımdan kaçmıştı bilmiyordum. Utanarak ve hafif çekinerek Koray'a baktım. O da sorum karşısında şaşırmış gibiydi. Gözleri kısa bir an beni bulsa da tekrar yola doğru döndü.

''Merak mı ediyorsun?''

Sesi ciddi bir tondaydı. Alay ya da başka bir şey yoktu. En azından ben öyle anlamıştım.

''Yoo... Muhabbet dönsün diye.''

''Benimle muhabbet etmeyi sevdiğini bilmiyordum Mine.''

İsmimi onun ağzından duymak garip hissetmeme neden olmuştu. Ah, ne oluyordu bana? Tam bir aptal gibi davranmaya başlamıştım. Karşımdaki bir sapıktı. Üstüne üstlük yalancının tekiydi. Ve ben ismimi onun ağzından duymaktan garip bir mutluluk duyuyordum. Bu yanlıştı.

''Denize düşen yılana sarılır!''

Hafifçe gülümsedi ve bir şey söylemeden arabayı sürmeye devam etti. Evin önüne gelene kadar bende bir şey söylememiştim. Bu adamla ilgili hiçbir şey ilgilenmem gerekti. O bir çam yarmasıydı. Katil ruhlu bir sapıktı. Ve bunlardan daha da kötüsü Emel denen o yellozun sevgilisiydi. Bu sebepten bu adam benim hayatımda bu geceden sonra yok olmalıydı.

Arabayı durduğunda bir şey söylemeden hızla arabadan inecekken bileğimden tutarak beni durdurdu ve kendine doğru çekti. Sokak lambasından vuran ışığın izin verdiği kadarıyla yüzünü görebiliyordum. İstemsizce elim ayağım titremeye başladı. Dudaklarım da ki bu kuruma da neyin nesiydi?

''Bırak...''

''Bugün... Çok güzel olmuşsun.''

Kalbim bir anda hızla atmaya başlamıştı. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama bir süre sonra bu boş çabadan vazgeçtim. Zira kalbimin beni dinlemek gibi bir niyeti yoktu.

''Kalbim...'' dedim korkuyla. Korkuyordum çünkü kalbim ilk defa bu kadar hızlı atıyordu.

Benim sözlerim üzerine elini kalbimin üzerine koyarak ''Kalbine ne oldu?'' diye sordu.

''Bilmiyorum...''

Hafifçe gülümseyerek bana daha çok yaklaştı. Onun her yaklaşımında benim kalp ritmim daha da hızlı atıyordu ve bu hız beni korkutmaya başlamıştı. Burnunu boynuma sürterek bir süre öyle bekledi ve sonra hafifçe boynumu ısırdı. Bu izin yarın boynumda kalacağından emindim. Kendimi geri çekmem gerekti ama bir türlü geri çekemiyordum. Yaptığım tamamen büyük bir aptallıktı. Unutmamam gereken şeyler vardı. Bu adamdan ben nefret ediyordum. Of, etmiyordum işte! Nefret falan etmiyordum ama bu adam başka bir kadına ait bir adamdı. Üstelik o kadın benim dünyada gelmiş geçmiş en büyük düşmanım olan kadındı. O sebepten Koray'dan uzak durmam gerekti. Hoş ben uzak duruyordum ama bu çam yarması kene gibi bana yapışmış, bırakmıyordu.

''Kalbin de...'' dedi ve bir öpücük daha bıraktı boynuma. ''Kalbinde senin gibi başına buyruk anlaşılan prenses...''

Fiyasko PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin