☺Bölüm - 25☺

20.4K 1.4K 130
                                    


Kalbimde bir fırtınanın ilk rüzgarları esmeye başlamıştı. Kabullenmek istemediğim gerçek artık tüm hücrelerimi sarmaya başlamıştı. Bunun beni korkutması gerekiyordu, hatta hemen bu kadından ayrılmam gerekiyordu... Fakat ben ne ruhumu kaplayan bu histen korkuyordum ne de şu an kollarımda gözyaşıyla gömleğimi ıslatan kadından ayrılabiliyordum.

Mine... Hayatına dahil olduğumdan beri beni çıldırtadan kadındı. Onun davranışları, konuşmaları karşısında kısa süreli beyin şokları yaşasam da beni güldüren tek kadındı.

Hafifçe burnunu çekerek benden uzaklaştı. Gözleri kızarmış, yanakları al al olmuştu. Bu kadın ne zamandan beri bu kadar güzeldi?

Bir kaç dakika sonra yüzünde yine o yapmacık kibirli maskesi belirmişti. Bunun üzerine gülümsememe engel olamadım.

''Neden gülüyorsun?''

''Çok çirkin duruyorsun.''

Benim sözlerim üzerine bozulmuş bir halde benden biraz daha uzaklaştı fakat onu tekrar belinden çekerek kendime yaklaştırdım.

''Kaçma.''

''Kaçmıyorum.''

''Az önce yaptığın neydi?''

Bir an ne diyeceğini bilemez bir halde bana baksa da hemen sonrasın da kendini toparladı. O güzel dudakları kibirle kıvrıldı. Bir kadına kibir ancak bu kadar yakışırdı.

''Sen yine haddini aşıyorsun.''

''Ben haddimi bilmiyorum prenses... Unuttun mu?''

''Sensin prenses!''

Hafifçe gülümsedim. ''Prenses değil ama çok istiyorsan prensin olabilirim.''

Yüzünde şaşkın bir ifade belirmişti. Bu şaşkınlıktan yararlanarak dudaklarına hafif bir öpücük bıraktım. Bu kadın müptelası yapmıştı beni.

''Sen... Sen beni öpemezsin!''

''Neden?''

''Çünkü...'' dedi ve sustu. Bunun üzerine yüzümde yer alan gülümsemem biraz daha genişlemişti. Artık söyleyeceği hiçbir bahanenin işe yaramayacağını anlamıştı sanırım.

''Ya benim bulaşıcı bir hastalığım varsa?'' diye sordu tek kaşı alayla havaya kalkmıştı. Bir an gerçekten bunu söyleyip söylemediğinden emin olamadım. Sonuçta bu kadar saçmalayamazdı değil mi? Yüzünde gördüğüm ifade ile tam olarak bunu söylediğinden, bu kadar çok saçmalayabileceğinden emin olmuştum.

''Senin gibi dünya üstü, harika bir insanın bulaşıcı hastalık taşıması hiç olabilecek bir durum değil.''

''Çam yarması sana karşı potansiyel bir tehlikeyim ben.''

Artık kahkaha atmama engel olamamıştım. Bu küçük kadın acaba bahsettiği tehlilenin bana sadece sinek ısırığı gibi geleceğinin farkında mıydı? Onu bozmamak adına ciddi olmaya çalışarak ''Evet, korkuyorum senden aslında,'' dedim.

''Bence de korkmalısın.''

''Mine...'' dedim ve istemsizce onun yanağına gitti elim. Teninin yumuşaklığı karşısında içimi dolduran arzuya engel olamıyordum. ''Çok güzelsin.''

Gözlerin de gördüğüm hoşnutluk ve heyecan ile daha bir emin oldum kendimden. O da sanki gördüklerimi anlamış gibi bir anda kendini benden çekerek uzaklaştı ve seranın içinde ki çiçeklerin etrafında dolaşmaya başladı. Renk renk güllerin olduğu alana doğru ilerledi. Önce elini beyaz bir güle uzattı onun yapraklarını hafifçe okşarken gözleri gözlerimi buldu.

''Beyaz gül neyi temsil eder biliyor musun?''

''Hayır,'' dedim.

"Beyaz en eski gül çeşitlerinden biridir ve masumiyetin, sadakatin ve saflığın mükemmel bir amblemidir. Peki ya pembe gül neyi temsil eder biliyor musun?''

Yine olumsuz anlamda başımı salladım. Bunun üzerine eli pembe güllerden birine gitti. Gözlerini gözlerimden çekmeden, en masum haliyle yine anlatmaya başladı.

"Neşe, mutluluk, minnettarlık ve imrenme anlamlarına gelir."

"Güzel anlamları varmış...'' dedim ve o an gözlerim mavi güllere kaydı. O da bunu fark etmiş olacak ki hemen eli mavi güllerinden birini buldu. ''Bunun ne ifade ettiğini biliyor musun?'' diye sordu.

Başımı sallayarak onun meraklı bakışları altında anlatmaya başladım. "Mavi güller aslında mor ve lavantanın varyasyonları olarak varlar. Elde edilemez sadece bir hayal anlamlarına geliyor."

Hafifçe gülümsedi ve "Kırmızı gül tutkuyu, sarı gül de mutluluğu temsil eder," dedi. Onu başımla onayladım.

"Güller hakkında fazla bilgilisin."

"Aslında fazla bilgim yok fakat babam gülleri çok severdi ve o analtırdı. En sevdiği ise beyaz güldü... Ve hep derdi ki insan kendinde neyi eksik görürse onu arar. Bunu o zamanlar anlayamamıştım. Babam masumiyeti niye arasın ki deyip duruyordum ama etrafımızda ki insanları görünce çok iyi anlıyorum artık babamı.''

''Peki ya sen hangi gülü en çok seviyorsun?"

Hiç düşünmeden "Sarı," dedi.

"Mutsuz musun?"

"Mutlu da sayılmam."

"Kaçamak cevap veriyorsun."

Umursamazca omuzlarını silkti ve diğer çiçeklerin yanına doğru ilerledi. Bir saate yakın serada çiçekler hakkında konuştuk. Daha da konuşurduk ama kahyanın bize yemeğin hazır olduğunu söylemesi ile ayrılmıştık. Seradan eve gidene kadar ne o konuşmuştu ne de ben. Düşünceliydi. Ben de bölmek istememiştim.

İçeri girdiğimiz de Melih'in çoktan masada yerini almış olduğunu gördüm.

''Neredeydiniz?''

İçimden sana ne demek gelse de sadece sustum. Masada ki yerimi alırken Mine de Melih'in tam karşısına oturmuştu. Yüzünde heycanlı bir gülümseme ile "Çiçeklerin olduğu seraya gittik," dedi.

"Hım..." dedi ve Melih'in bakışları bana kaydı. Bu adamın gözlerinde gördüklerim hoşuma gitmiyordu. Beni rahatsız eden bir şeyler vardı.

Yemeğe başlayacakken Mine aniden ayağa kalktı. "Telefonumu odada unuttum, hemen alıp geliyorum," diyerek salondan çıktı. O an gözlerim Melih'in sorgulayıcı gözlerinin hapsine alındı.

"Ona karşı bir şeyler mi hissediyorsun?"

Bu soru karşısında şaşırmamıştım. Bu adam en başından beri hoşuma gitmiyordu ve sonunda böyle bir şey çıkacağı belliydi.

"Sana ne?"

"Soruma cevap ver."

"Seni ilgilendirmez. Kendi işine bak."

"Mine beni fazlasıyla ilgilendirir... Beni, kalbimi çok fazla ilgilendirir."

Bu durumdan şüphelensem de şüphemin gerçek olduğunu öğrenmek soğuk duş etkisi yaratmıştı bende. Gerilen sinirlerime hakim olmaya çalışmak her saniye biraz daha güçleşir bir hale gelmişti.

Sakin kalmaya çalıştığım bir sesle ''Önemli olan Mine'nin kalbi...'' dedim.

"O halde sen kaybetmeye mahkumsun!"

-

Merhaba arkadaşlar :) Uzun oldu farkındayım fakat uygun olduğumda yazıyorum... Yorumlarınızı beklemekteyim.

İnstagram hesabım : dilekyelomi takibi unutmayalım :)

Seviliyorsunuz ♥

Fiyasko PrensesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin