Nefeslerim sıklaşmaya başlamıştı ve bu beni fazlasıyla korkutuyordu. Kendimi çam yarmasından kurtarmaya çalışarak ''Öleceğim sanırım,'' diye fısıldadım. Benim sözlerim üzerine başını boynumdan kaldırarak ''Ölmek için fazla güzelsin prenses,'' dedi. O an yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. Beni güzel mi buluyordu?
''Beni güzel mi buluyorsun?''
Sorum üzerine onun da çehresinde doğal bir gülümseme belirmişti. ''Fazlasıyla...''
''Gerçekten mi?''
''Gerçekten prenses...''
''Bana neden prenses diyorsun ki?''
''Prenses gibisin çünkü.''
''Yani o kadar mükemmel ve güzelim öyle mi?'' diye sordum şımarıkça. Benim sorum üzerine yüzü hafiften ciddileşmişti.
''Güzelsin...'' dedi ve hafif bir nefes alarak devam etti. ''Fakat mükemmel değilsin.''
''Nasıl yani?''
Kaşlarımın çatılmasına engel olamamıştım. Manyak mıydı bu adam? Hem karşıma geçmiş bana prenses gibisin diyordu hem de mükemmel değilsin diyordu! Ya o ne dediğini bilmiyordu ya da prensesin karşılığı bunlar değildi!
''Çatma kaşlarını!''
''Çatarım sana ne?''
''Mine!''
''Ne var?''
''Ne oluyor?''
Derin bir nefes aldım. Bu soruyu sormazsam orta yerimden çatlayacaktım ve sormaya kesinlikle kararlıydım. ''Ben nasılım?''
''Anlamadım?''
''Mükemmel değilsin dedin ya...'' dedim ve onun başıyla onaylamasıyla devam ettim. ''Nasılım işte?''
''Bunu gerçekten öğrenmek istiyor musun?''
''Evet,'' dedim büyük bir heyecanla. Ne kadar kötü olabilirdi ki? En fazla ukalasın derdi fazlasını diyebileceği bir şey yoktu ortada.
''Patavatsız, şımarık, bencil ve fazlasıyla safsın.''
Öfkeyle kendimi onun kollarından sıyırdım. Ne diyordu bu çam yarması? Daha doğrusu ne saçmalıyordu böyle? Hayır, kendi statüsüne bakmadan benimle nasıl böylesine pervasızca konuşabilirdi? Kimdi ki o ha kimdi? Pabucumun şirketinin bilmeyi bir şeysi! Mahvederim ben adamı mahveder! Daha Mine Vuslat kim bilmiyor bu katil bozması! Ne bekliyordum ki? Tipe bak.
''Sen kimsin be? Sen kimsinde bana bunları söyleyebiliyorsun? Uyduruk bir şirketin var diye bu havalar ne? Hem ne demişler bilirsin eşeğe gümüş semer vursan da eşek eşektir!''
''Altın.''
''Anlamadım?''
''Eşeğe altın semer vursan da eşek eşektir.''
''Konumuz eşeğin semer rengi değil çam yarması!''
''Öyle mi?''
''Öyle! Benden uzak dur! Bir daha sakın karşıma çıkma pis sapık! Aksi takdirde seni herkese rezil ederim.''
Hızla arabadan inerek evime neredeyse koşarcasına girdim. Kalbim hala hızlı atıyordu. Fazlasıyla hızlı. Bunun nedeni az önce ki öfkem mi yoksa o asker kaçacağının öpücükleri miydi bilmiyordum! Bilmek gibi bir gayemde yoktu şu an için. Tek istediğim o çam yarmasını sonsuza dek unutmaktı!
*****
Sabah zorlukla uyanarak kendimi şirkete zar zor atabilmiştim. Üzerimde yine o sıkıcı elbiselerle boş boş önümdeki dosyalara bakmakla geçiyordu saniyelerim. Evet, saniyelerim! Çünkü daha şirkete geleli beş dakika olmasına rağmen her saniye bana dakika gibi her dakika da bana saat gibi gelmeye başlamıştı. Ay, çıldıracağım vallahi. Anlamıyorum insanları. Böylesine sıkıcı işlerle neden uğraşırlar ki? Yani gezip tozmak ve eğlenmek varken tüm gün kendilerini böyle bir yere kapatıp saçma sapan hesaplarla ve dosyalarla uğraşmak fazlasıyla manasızdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiyasko Prenses
Ficción GeneralO bir zengin. O bir prenses. O bir güzellik abidesi. O fazla zeki. O kim mi? Tabi ki benim. Ben kim miyim? Tanıştırayım sizi kendimle. Ben Mine VUSLAT!