İyi geceler arkadaşlar :) Bölümle geldim :) Biliyorum çok beklettim sizleri... Bölüm pek uzun değil ama Gelinim'i yetiştirmeye çalışıyorum :) O sebepten böyle bu durum... İnşallah beğenirsiniz. Yorum ve beğenilerinizi bekliyorum :))
Seviliyorsunuz :) ♥
-
Bir saniye... Çam yarması bana hesap mı soruyordu? O adam da kim mi demişti? Aynen öyle! Tam olarak bunu söylemişti. Yüzüme keyifli bir gülümseme takınarak ''Merak mı ediyorsun?'' diye cevapladım onu.
''Merak ettiğimden değil... Bu sefer hangi zavallı adamın başını yakıyorsun diye merak ediyorum.''
''Daha önce hangi zavallı adamın başını yaktım ki?''
Çam yarmasının kahkahası tüm arabayı ve benim ultra güzellikte ki kulaklarımı esir almıştı. Görüntüsü ve varlığıyla eziyet ettiği yetmediği gibi bir de sesiyle eziyetinin dozunu arttırıyordu.
''Benim başımı yaktın ya!''
Ben onun başını mı yakmıştım? Olsa olsa ben onu çıra gibi yakardım. Onun başıyla ne yapacaktım.
''Lütfen Melih'i kendinle bir tutma.''
''Sebep?''
''Sen onun seviyesine bir ömür çalışsan çıkamazsın!''
''Bir Karun kadar zengin o halde...''
''Anlamadım?''
''Seviyesine ancak o zaman çıkamayabilirim.''
Neyden bahsediyordu bu katil bozması? Hem Karun da ne demekti?
''Karun ne demek?''
Bıkkınlıkla nefesini dışarıya vermişti. ''Çok zengin kimse demek,'' diyerek beni aydınlatma lütfunda bulundu. Tabii sesinde ki kibirden bahsetmiyordum bile. Bazı kelimelerinin anlamını bilmiyor olmak benim suçum muydu? Hem herkes her şeyi bilecek diye bir şart yoktu. Ben de zamanla öğreniyordum ve kahretsin ki tüm kelimeleri bu adam sayesinde öğreniyordum.
''Zenginlikle bunun ne alakası var?''
''Kendin dedin ya... Onun seviyesine bir ömür çalışsam çıkamazmışım.''
Alay dolu bir kahkaha attım. Bu adam gerçekten komikti. Aynı zaman da tam bir saman kafalıydı.
''Ben paradan bahsetmiyorum... Ben kişilikten bahsediyorum. Ah, tabii ya... Sende olmayan bir şeyi bilemezsin sende haklısın!''
Sözlerimi bitirdiğim anda araba ani bir frenle durdu. Korkuyla yanımda ki adama baktığımda onun öfkeden koyulaşmış gözleri ile bir an irkilmeme engel olamadım. Kendimi toparlamaya çalışarak etrafıma bakınmaya başlamıştım ki ıssız bir yere geldiğimizi anlamam bir oldu. Kahretsin! Yol boyu ona laf yetiştireceğime nereye gittiğimiz baksaydım ya...
''Burası neresi? Neden durdun?''
Koray ise beni duymamış gibi ''Az önce ne söylüyordun prenses? Tekrar etsene!'' dedi. Ses tonu o kadar ürkütücüydü ki o anın verdiği korkuyla hızla arabadan çıktım. Bana engel olan topuklu ayakkabılarıma inat nereye gideceğimi bilmeden koşmaya başlamıştım ki kolumdan çekilmem ile dengemi kaybederek kendimi yerde buldum. Üstelik çam yarması da üzerimdeydi. Nefesim kesilmişti.
''İyi misin?''
Nefesimi bir düzene sokmaya çalışarak ''İyiyim,'' diye fısıldayabildim. Bir eliyle sırtımdan tutarak kendine doğru çekti. Hala yerde yatıyordum ama artık sırtıma taşlar değil onun eli değiyordu. Bu pozisyon çok saçmaydı. Benim bir an önce bu saçma durumdan kurtulmam gerekti.
''Üzerimden kalk.''
''Mine... Gerçek misin sen?''
Gözlerinde garip bir parıltı vardı ve bu benim kalbimin daha hızlı atmasına neden oluyordu. Niye öyle baktığını bilmiyordum. Ah, biliyordum tabii ki! İnkâr etmek manasızdı! O parıltılar beni her öptüğünde o gözlerde yer eden parıltılardı! Yoksa yine mi beni öpecekti? Hayır, olmazdı!
''Beni yine mi öpeceksin?''
Benim bu aptal sorum karşısında asker kaçağının sert çehresinde bir gülümseme belirmişti. Boşta olan elinin tersiyle yanağımı okşadı ve hafifçe eğilerek ''Evet, gerçeksin,'' diye mırıldandı.
''Ne yapıyorsun?''
Beni duymazdan gelerek burnunu boynuma doğru sürttü. O an nefesim kesilmiş gibi hissettim. Kendimi ne geri çekebiliyordum ne de onu kendimden uzaklaştırabiliyordum. Kapana sıkışmış bir fare gibiydim tam olarak! Tabii beni kapana sıkıştıran zalim ev sahibi de üzerimde olan bu çam yarması oluyordu.
''Nasıl bu kadar güzel kokuyorsun?''
Güzel mi kokuyordum ben? Gülümsememe engel olamamıştım. ''Güzel mi kokuyorum ben?''
Başını boynumdan kaldırarak gözlerini gözlerime sabitledi. Hafif bir gülümseme vardı çehresinde hala. ''Çok güzel kokuyorsun prenses...''
Şımarıkça gülümseyerek ''Haklısın senin gibi lağım deliğinden çıkmış biri için benim parfüm kokum fazlasıyla güzel gelmeli,'' diyerek cevabımı yapıştırdım.
''Lağım deliğinden çıkmasam da onu aratmayacak bir yerden çıktığım doğrudur prenses...''
''Ne üzücü! Şimdi kalk üzerimden hemen!''
''Neden?''
Neden mi? Aptal mıydı bu adam? Yolun ortasında ben yerde yatıyordum o benim üzerimde. Normal mi karşılıyordu acaba bu durumu? Gerçekten tuhaftı. Hayır, tamam ben zaten normal bir insan değildim ama bu çam yarması benden de tuhaftı. Düşünmemeye çalışarak ''Kendi iğrenç kokunla benim kokuma zarar veriyorsun,'' diye bir yalan attım. Tamamen yalandı. Çünkü bu adamla karşılaştığım ilk andan beri onun ne kadar güzel koktuğunu biliyordum. Bir erkeğe göre hatta çok çok güzel kokuyordu. Hoş hayatımda tanıdığım çok erkekti yoktu hani! Böyle bir kıyaslama yapmam manasızdı.
''Üzgünüm... Ben yerimden gayet memnunum!''
''Dedeme bu yaptıklarının hepsini söyleyeceğim!''
''Sen bilirsin.''
Bu ne rahatlıktı böyle? Bu adam benim dedişkomdan korkmuyor muydu? O iri gözleriyle bana baktığında ben neredeyse küçük bir çocuk gibi korkudan altıma edecek duruma gelirken bu adam da ki özgüven beni fazlasıyla rahatsız ediyordu.
Dedemden yana tehdit etmek işe yaramıyordu. Bu adam korkmuyordu benim aslanlar gibi dedemden onu anlamıştım. Hoş her ne kadar nasıl korkmadığını anlamasam da korkmuyordu işte. Ama elimde başka bir koz daha vardı ve bu koz kesinlikle onu geri kışkırtmama bana yardımcı olacaktı.
''Emel'e söylerim bende o halde! Her şeyin en iyisine sahip olduğunu düşünen sevgiline aslında senin bir lağım faresi ve sapık olduğunu öğrendiğinde ki düşüncelerini gerçekten merak ediyorum!''
Dudakları alayla kıvrılmıştı. Yüzünü yüzüme yaklaştırarak ''Gerçekten bunu yapar mısın?'' diye sordu. Yutkunmama engel olamadım. Kahretsin! Bana bir şeyler oluyordu. Böyle midem bulanıyor gibiydi ama bulanmıyordu. Kalbim hızla atıyordu. Hem korkuyordum hem de kendimi hiç hissetmediğim kadar cesur hissediyordum. Bu neydi şimdi?
Sesimin titremesine engel olamayarak ''Yaparım,'' diye fısıldadım. O ise biraz daha eğilerek ''Öyleyse yap!'' dedi ve sert dudakları ile dudaklarımı işgali altın aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fiyasko Prenses
General FictionO bir zengin. O bir prenses. O bir güzellik abidesi. O fazla zeki. O kim mi? Tabi ki benim. Ben kim miyim? Tanıştırayım sizi kendimle. Ben Mine VUSLAT!