0.4

730 26 40
                                    

Damiano'nun aşağıda olduğuna dair mesajını aldıktan sonra aynada kendime son bir kez baktım. Yüksek bel mom jean üstüne bebek mavisi hırka tarzı bir bluz giymiştim. Ayağımdaki converselerim en sevdiklerimdi. Yaptığım makyaj abartı değildi ve altın rengi takılarım güzel görünüyordu.

Bahçe kapısından da çıktığımda onu gördüm ve yüzmde oluşan gülümsemeyi silmeye çabaladım. Yanına gittiğimde o beni süzerken ben de yanı şekilde onu süzüyordum. Siyah, dar, dizleri yırtık bir pantolon üzerine tişört ve ekoseli bir oduncu gömleği giymişti.

'Bana bakman bittiyse gidelim artık.'

Omuz silktim. 'Gidelim.'

Açıkçası seni alayım mı dediğinde arabayla falan gelir sanmıştım ama yürüyerek gelmişti.

Omzumda asılı duran çantama asıldım. Yorulmuştum.

'Geldik geldik. Merak etme. Az kaldı.'
Cevap vermedim ve adımlarımı ona uydurmaya çalıştım. Bir apartmanın önünde durduğumuzda kafamı kaldırdım. Gri duvarlarıyla çok büyük değildi. Binaya girdik ve asansöre ilerledik. 5. kata basmasını izledim. Aynadaki yansımamıza bakıp gülümsedim. Yakışıyorduk sanki. Ona baktığımda zaten beni izlediğini gördüm bakışlarını çekmeden bana bakmaya devam etti. Asansör durduğunda indik ve 22 numaralı daireye ilerledik. Kapıyı açmasını beklerken o hareketsizdi. Sorgulayıcı bakışlarımı ona yönelttiğimde bana omuz silkti.
'Neyi bekliyorsun?'

'Anahtarımı cebimden almanı.'

'Ne? Niye anahtarı senin cebinden ben alıyorum? Elin yok mu?'

'Elim var tabi.' Elini yüzüme salladı. 'Ama çok acıyor. O yüzden cebimden anahtarı sen almalısın.' Dedi sırıtarak.

Derin bir nefes aldım ve elimi sol cebine attım. Orda yoktu. Gözlerimi devirip sağ tarafa baktım. Orda da yoktu.
'Arka cebi dene.' Bu sefer gerçekten büyük bir göz devirme eşliğinde elimi arka cebine attım. Güldüğünü duyduğumda ben de gülememek için dudağımı ıssırdım. Ne kadar inkar etsemde şu anki durumumuz komikti. Cebinden anahtarı alıp ona uzattım.

Kapı açıldığında içeriye baktım. Karanlıktı. O önden girip ışığı açtı ve kapının hemen karşısındaki aynalı askılıkla karşılaştım. Kapının sağ tarafında oturmalı minik bir dolap daha vardı. Ona döndüğümde 'gezebilirsin' dedi pek umursamadığını belirten bir tavırla. Önce mutfak olduğunu tahmin ettiğim yere girdim. Oldukça küçüktü ve odanın büyük bir kısmını tezgah kaplıyordu. Onun dışında yuvarlak bir masa ve buzdolabı vardı. Ordan çıkıp dar koridorda ilerledim. Sağ tarafımdaki odaya girdiğimde buranın tuvalet olduğunu anladım. Beyaz fayanslı duvarları, sol köşedeki klozeti ve onun yanındaki küvetle mutfağa göre daha modern göründüğü kanısına vardım. Ordan çıkıp karşısındaki odaya girdiğimde şaşırtıcı şekilde geniş bir odayla karşılaştım. Burayı stüdyo olarak kullanıyor olmalıydı. 3 kişilik siyah deri bir koltuk, çaprazında da 2 kişilik olanı kapı girişinde beni karşılamıştı. Onun dışında bir bateri ve çeşit çeşit gitarlar vardı. Koltuğun yanındaki geniş sehpaya baktığımda üzerinde bir ton karalanmış kağıt ve kalem vardı. Daha sonra aklıma gelmesiyle onların karalama değil şarkı sözü olduğunu anladım. O odadan da çıktığımda koridorun sonundaki odaya -ayrıca evdeki son odaydı- girdim. Bir önceki gibi geniş değildi. İki kapaklı gardrop bir de çekmeceli dolap vardı. Dağınık yatak oldukça rahat duruyordu. Hem stüdyodaki hem de yatak odasının duvarlarındaki rock müzik gruplarının posterleri odalara havasını katan şeylerdi. Odadan çıkmak için arkamı döndüğümde fren yapmasaydım Damiano ile çarpışacaktım.

'Aç mısın?' Açtım.
'Hayır'
'Yalan söyleyemiyorsun.' Gayet güzel yalan söylüyordum. Yapmaya çalıştığı şey beni utandırmaktı. Arkasından mutfağa yürüdüm.

CORALINEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin