"Eski ve yeni dostlarım, hoşgeldiniz." dedi Dagor. "Benim kim olduğumu Solhan'ın bikdiğine inanıyorum. Değil mi evlat?" dedi. Solhan'a evlat dediğine göre baya yaşlı olmalıydı. Solhan "Üstat Merryn. Çocuğun bedeninde ne işiniz olduğunu sorabilir miyim acaba?" dedi. Merryn cevap verdi. Size yardımcı olmaya çalışıyorum benim sevgili çırağım. Cidden benim yardımım olmadan buranın bilmecesini öğrenebileceğinize bile inandın mı?" dedi alay ederek. Solhan sinirle mırıldanıyordu "Seni sikik yaşlı domuz..." Merryn "Eğer ki çırağım bana sövmeyi kesebilirse belki bilmeceyi söyleyebilirim." dedi. Solhan sinirle sesini kesti. Ama Adam kardeşi gibi olan Dagor'un gözlerindeki parıltıyı görmeye daha fazla dayanamadı ve "Dagor'u rahat bırak seni ..." (ağır küfürleri yazamıyorum herhangi bir sıkıntı çıkmaması için) Leon, Adam'ı zor tutuyordu. "Solhan, şu lanrt bilmeceyi öğren ve şu üstat mı her ne haltsa o orospu çocuğunun Dagor'u rahat bırakmasını sağla. Yoksa Adam o herifi paramparça edecek." dedi. Solhan "Üstat, lütfen artık bilmeceyi söyleyip dostumuzu rahat bırakır mısınız rica etsem." dedi kendini sonuna kadar sıkarak. Merryn "Bu kadar kibar olursan neden olmasın.
Doğmayan ve ölmeyenin altında
Görmeyen ve duymayanın içinde
Geçmişi uzun, geleceği olmayanın yanında
Kilit vurulmuş geçmişten geleceğeKutsal emanetlerin bilmecesi bu. Artık çözmek size kalmış. Ben gidiyorum. Arkadaşınız birazdan düşecek. Tutmaya çalışmayın çünkü canı yanmayacak. İyi akşamlar gençler." dedi ve Merryn, Dagor'un bedenini terketti. Dagor hayvanın sırtından aşağı düştü. Hepsi onun yanına koştular. Ayıldığında yorgunluktan ölüyordu. Herkes sakinleşince Solhan bir ateş yaktı -hava o kadar soğuktu ki ateş ancak büyüle yanıyordu-. Herkes ateşin etrafında toplanmış bilmeceyi çözmeye çalışıyorlardı.Elan Solhan'a "Üstat, sen bu herifin bilmecelerini daha önce görmüş olmalısın, bu bilmecenin cevabını hatırlayabilirsin." dedi. Solhan üzüntüyle "Hayır, evlat. Bu onun bilmecelerinden biri değil. Bu ormanın kendi bilmecesi. Doğmayan ve ölmeyen ne var?" dedi. Adam "Tanrılar?" dedi emin olamayarak. Solhan "Çok mümkün değil." dedi. "Başka fikri olan?" Leon "Toprak?" dedi. Solhan fikrini belirtecekken Rezok heyecanla "Dağ!" dedi. Solhan gülümsedi. "İlk kelime bu. Dağın altında. Sıradaki neydi?" cidden unutmuştu. Yaşlandıkça hafızası zayıflıyordu. "Görmeyen ve duymayanın içinde." diye hatırlattı Dagor. Hala tam kendinde değildi ve nw yapmaya çalıştıklarına dair -tam iki kez anlatılmasına rağmen- hiç bir fikri yoktu. "Evet" dedi Solhan. Peki görmeyen ve duymayan şey nedir?" kısık sesle kendi kendine tekrar ederek düşünüyordu. Rezok "Ama bu çpk anlamsız! Görmeyen ve duymayan o kadar şey var ki!" dedi. Leon -düşünceli bir sesle- "Ama bu şey dağın altında. Dağın altındaki görmeyen ve duymayan şey." dedi.Bu sefer konuşan -uzun zamandır yapmadığı şekilde- Elan oldu "Dağın altında sadece toprak ve karanlık vardır. Bu durumda iki seçeneğimiz kalıyor. Ya karanlığın içinde ya da toprağın." dedi. Solhan "Ya da ikisinin birden. Bir çukurun içinde." dedi. "Diğer cümle nedir? Silahları en geç yarın almamız lazım. Zamanımız daralıyor, ona göre hareket edin." diye hatırlattı. Dagor "Geçmişi uzun geleceği olmayanın yanında." dedi. "Demek ki bu şeyi oraya gidince yok edeceğimiz bir şey. Bir çukura girmek için neyi yok ederiz?" dedi. Adam "Kapak!" dedi heyecanla. "Tamam" dedi Leon "Dağın altında, çukurun içinde, Kapağın yanında. Son cümle neydi Dagor?". Dagor "Kilit vurulmuş geçmişten geleceğe. Bu ne anlama gelebilir ki?" dedi. Solhan, "İşte bu!" dedi. Herkes şaşırdı. "Ne oldu ki?" diye sordu Leon. Solhan gülümsedi, sesinde heyecan vardı. "Çocuklar yanıt bu! Emanetler dağın altındaki çukurun içinde ama dibinde değiller. Kapağın yanında kilitliler. Birileri onlara yanlışlıkla ulaşamasın diye. Adam ve Dagor, buraları en iyi bilenler sizsiniz. Hangi dağdan bahsediyor olabilir?" derken Dagor'un gözleri yine parlamaya başladı.
"Doğudaki batıda
Muhafızlar bekler başında"Dedi Dagor ve yere yığıldı. Adam yine endişeden ölecek gibi oldu. Solhan'a dönüp "Nedem bu ona oluyor?" diye sordu. Solhan "Çünkü Dagor bir kahin. Kahinler bedenlerinde başka ruhları misafir edebilir. Ustalaşmadan önce iki defa Merryn'in ruhunu taşıdı. Merryn her ne kadar utanmaz bir piç olsa da ruhu kuvvetlidir. Taşımak güç ister. Daha önceden şu yaratıkları sabit tutuyordu ve sen de öldürüyordun sanırım değil mi? İşte bu gücü de kahinliğin getirilerinden biri. Bir süre sonra alışır." diye cevapladı. Adam ensişeliydi. Ama sesini çıkarmadı. Solhan "Dagor ne demişti? Doğudaki batıda, Muhafız bekler başında. Yani mevzubahis dağın şehrin doğusundaki dağ olduğunu ve çukurun da bu dağın batısında olduğunu varsayalım. Muhafız işini nasıl halledeceğiz?" dedi. Rezok "Sen büyücü değil misin? Bir şey dersin ölüp giderler." Leon "Masum bir insanı ne diye öldürelim kardeşim?" dedi. Elan "Hem bu dediğin zaten yasaktır. Büyücüler sadece savaştayken insanlar üzerinde büyü yapabilir." diye tartışmayı bitirdi. Dagor "Muhafızın tam olarak ne olduğunu bilmiyorum. İnsan olmayabilir. Hatta yaşamıyor bile olabilir." dedi. Solhan "Tabi ya!" Muhafızlar ölmeyenler. Bu yüzden bize bilmeceyi Merryn söyledi. Ölmeyenlerin lideri olarak görevini yerine getirdi. Yoksa o şerefsiz herif hayatta bize yardım etmezdi. Kapıda da ölmeyen muhafızları var." dedi. Leon "Dur, dur, dur, bi'dakika, bi'dakika. Bu ölmeyen olayı da ne? Herkes bir gün ölür." Solhan "Ölmeyenler ölüm anlarında ruhlarını intikam tanrısı Reghar'a adarlar. Reghar da bu kişilerin ruhunun bedensizce dolaşmasına izin verir ve karşılığında onları böyle ayak işlerine koşar. Ama ölmeyenlerin kendi meclisleri de vardır. Kararlar orada alınır. Ve meclis bize yardım etöe kararı almış olmalı. Ama muhafızların meclise mi yoksa Reghar'a mı bağlı olduklarından emin değilim. Denemeden de öğrenemeyiz." dedi. Leon Solhan'ın yanına gidip kulağına fısıldadı "Ya Reghar'a bağlılarsa?" diye sordı. Solhan "Bir ölmeyeni iki şey öldürebilir. Biri bir ölmeyen silahı, diğeri de kutsal bir silah. Başka türlü öldüremezsin. Ve muhafızladan en az biri bizim tarafımızda olmalı ki kutsal silahları alalım. Yoksa en başından kaybederiz." dedi Solhan.
***
Çukurun yanına gittiklerinde kimse yoktu. Etrafı otlarla çevrili olan kapağı gördüler. Leon bunun yanlış olduğunu biliyordu. Dagor'un kehanetinde muhafızdan bahsediliyordu. Ve Leon, Dagor'a şimdiden sınırsız bir şekilde güveniyordu. Leon başını Solhan'a çevirdi. Onun da aynı şeyi düşündüğünü gördü. Neredeydi bu ölmeyen midir nedir her ne haltsa şu muhafızlar? Leon tam bunı Dagor'a soracakken Dagor'un orada olmadığını farketti. Hiç birinin orada olmadığını gördü. Etrafına baktı. Hiç biri yoktu. Rezok, Solhan, Elan, Adam, Dagor... Hiçbiri! Birden bağırmaya başladı "Rezok! Elan! Solhan! Nerdesiniz!" derken bir ses gülmeye başladı. Kahkahalarla gülüyordu. Leon'u sinir ederek gülüyordu. "Kimsin sen?!" diye bağırdı Leon. "Göster kendini seni korkak piç kurusu!" giderek daha da sinirleniyordu. Ses tekrar konuştu "Aa, kabalaşma ama. Heö sence kim olabilirim Gelecekteki Kral? Tahmin et." dedi ses. Leon hırlıdayarak "Merryn." dedi. Git gide sinirleniyordu. Kendini kontrol edemeyeceğini düşünmeye başlamıştı. Havada onu etkileyen bir şey vardı sanki. Durduk yerde sinirleniyordu. "Evet." dedi ses. "Şu anda kafanın içindeyiz. Ve git gide daha çok sinirleneceksin. Gerçekten size Kutsal Emanetler'i o kadar kolay vereceğimi mi sandınız? Ne kadar saf ve iti niyetlisin Gelecekteki Kral. Benim konseyin kararına Tanrı Reghar'ın sözüne katşı itaat edeceğimi düşünmek cidden çok aptalca. Muhafız benim. Beni nasıl geçmeyi planlıyorsun Gelecekteki Kral?" dedi Merryn. Ya da adı her ne haltsa. Önemli değildi. O an hiçbir şey önemli değildi. Sadece bir şeyleri parçalamak istiyordu. Sinirden ölmek üzereydi. Gözleri kararmaya başladı. Bir an gözlerindeki karanlıkta bir kız gördü. Kız ona hızır veriyordu. Kız bir an görünüp anında kaybolmuştu. Ama Leon kızı her şeyiyle hatırlıyordu. Sarışın kıvırcık saçlı uzun boylu zarif bir kızdı. Leon, nihayet kız sayesinde sinirinin üstesinden gelebilmişti. Ve şimdi sağlıklı bir beyinle bir plan yapması gerektiğinin farkına varmıştı. Merryn hala konuşuyordu. "Ee kral? Bütün arkadaşların esir, sen bile savunmasızsın. Göster krallığını, hadi! Ahahahaha! Şu Reghar'ın verdiği işlerden biri sonunda eğlenceli olmaya başladı." dedi. Ayak işleri. Leon planını anında yaptı. "Merryn, " dedi. Merryn bir anda Leon'un konuşmasıyla irkilmişti. "Seni muhafız olarak buraya Reghar mı konuşlandırdı?" "Evet" dedi Merryn. Bir anda gafil avlanmıştı. "Anladım" dedi Leon sırıtarak. "Ne sırıtıyorsun sen çocuk!" dedi Merryn. "Hiç," dedi Leon. "Bana biraz seni kullanıyormuş gibi geldi de." dedi ve kıkırdamaya başladı. "O bir Tanrı seni aptal! İsteklerini yapmak zorundayız." dedi Merryn. Bıkkın olduğu ve zorunlu olduğu için böyle söylediği çok barizdi. Leon devam etti "Ve sen de o bir tanrı olduğu için onun köpekliğini yapıyorsun." dedi. Açığını yakalamıştı. Artık hiç affetmezdi. Merryn sinirlenmeye başlamıştı. "Sen bana ne dedin? Sana bir şey emretsin de gör bakalım yapıyot musun yapmıyor musun. Seni küçük it..." Merrym git gide daha çok sinirleniyordu. İşler tersine dönmüştü. Merryn düşünce gücünü küfür etmeye harcadıkça diğerleriyle birbirlerini görebilmeye başladılar. Leon, önce Solhan'ı gördü. Sonra hepsi teker teker belirdiler. Herkes görünür olduktan sonra Merryn sinirden köpürmüştü. Ve birden yok oldu. Herşey normale döndü. "Az önce neler oldu öyle?" diye sordu Adam. Solhan "Sonra açıklarım. Şimdi vakit kaybedemeyiz. Yürüyün. Çukurun içine." dedi Merryn'in yok olduğu yerdeki çukura doğru ilerlerken. Hepsi çukura girerlerken Dagor'un içinde kötü bir his vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kehanet (Ejderdoğan Efsanesi Birinci Kitap)
FantasíaBinlerce yıl önce söylenmiş bir kehanet... Kayıp bir kral... Doğmaması gereken bir varis... Leon ve Rezok hiç bir zaman hareketli bir hayat istememişlerdi. Ta ki o güne kadar.