***
Leon
***
"Ne?"
Gerçekten şaşırmıştım. Tam artık hiç bir şey beni şaşırtamaz dediğim sırada Rezok bana söylemişti. "Ne demek asıl kehanet farklı? Solhan bize bundan neden bahsetmedi o zaman?" soru üstüne soru yağdırıyordum. Bu nasıl olabilirdi. Kaderimin tanrılara karşı olduğunu zannederken şimdi de onların aslında benim tarafımda olduğunu öğreniyordum. Bazen gerçekten çok saçma geliyor. "Asıl kehanette sizin soyunuzun tahttan indirilip yeniden çıkacağı ve bunun sonucunda daha iyi bir yönetime kavuşacağımızdan bahsediliyordu. Ama bunun Kral Randall zamanına denk gelmesi beni de şaşırttı. Randall gerçekten iyi bir kraldı." dedi Lentas. "Bir dakika," dedi Elan. "Kehaneti bize tam olarak söyler misin, kelimesi kelimesine." "Tam olarak hatırlamıyorum ama Büyücü'nün bana verdiği bir kopyası çantamda. Bir bakayım." diyip çantasını karıştırmaya başladı. "Buldum." diye geldi bel dakika sonra. Kağ dı alıp yere yaydı. Başına toplanıp okumaya başladık. Şu şekildeydi"Büyük bir yükseliş bekliyor kralı
Sonra sert bir düşüş
Tam bitti derken herşey
Olacak büyük bir olayKan dökülecek
Asil kan
Düşen kral inecek
Hakeden tahtı alacakSanmasınlar ki bu hanedan sonsuz
Tanrıları kızdırırsa tükenir onların soyu
Cezası ağır olacaktır elbet
Acımadan öldürenin""Bu kehanette acımadan öldüren Swardous, tahtı hakeden de sensin." dedi Lentas. Hangimize baktığından emin değilim ama bana söylüyordu. Gerçekten iç açıcıydı. Birden bir umutla doldum. Swardous tanrıları kızdırmıştı. Tahtı ben hakediyorudum. "Peki amcam niye tahttan indirildi?" diye sordu Rezok. "Amcamın tanrıları kızdıracak bir şey yapmadığını söyledin, o zaman neden onun tahttan indirilmesine izin verdiler?" "Bilmiyorum." dedi Lentas. "Ama Randall eski Roysword krallarından biraz farklıydı. Daha önce de dediğim gibi, Royswordlar yönetilmel için yaratılmış asil bir hanedandır. Ve kanları da asildir. Safkan kalmaları gerektiği söylenir. Ama Randall bir yarı-elfle evlenip bu kuralı bozdu. Evet, Leon. Annen bir yarı elfti. Senin damarlarında saf insan kanı değil, elf kanı da akıyor." "Bunu niye daha önce söylemedin?" dedim sesim hafif kısılarak. "Çünkü sormadın." dedi Lentas. Ne bekliyordum ki? O bir askerdi danışman değil. Onu bir an Solhan'ın yerine koyabileceğimizi düşünmüştüm. Ama bu adam soru sormadıkça cevap vermeyen, sürekli işin içinde eğlence arayan biriydi. Bizim hakkımız olan herşey elimizden alınmış, adam eğlence peşinde. "Hey, Leon." dedi Elan. Bana o kadardır kaptan diyordu ki tepki vermemiştim. "Leon!" dedi daha yüksek sesle -ve kulağımın dibinde- "Ne var?" diye karşılık verdim. "Gece çöküyor ilk nöbeti Lentas'la ben alırız. Gidin dinlenin." dedi. Başık ağrıyordu. Fazla üstelemeden kabul ettim.
***
Elan
***
"Kehanetin gerçekten yorumladığın gibi çıkacağına inanıyor musun?" diye sordum Lentas'a diğerleri yatar yatmaz. "Ne demek istiyorsun?" dedi. "Yani, iyi yöneticinin Leon olacağından emin misin? Randall'ın tahttan indirilmesi sence de tesadüf olamaz mı? Yani kehanetle bağlantısız demek istiyorum." "Leon'a olan inancına ve sadakatine ne oldu?" dedi. "Her asker içinde bir parça ihanet isteğiyle doğar." dedim "Bunu ben söylemiştim." dedi hafif gülümseyerek. "Ee, ne diyorsun?" diye üsteledim. "Dostum, bence eski bir askerin düşüncelerini bu kadar önemseme." dedi. Tam niye diye soracakken birden ormandan bir ses geldi. Uluma sesi. "Kurtlar!" diye bağırdım herkesi uyandırmak için. Ama kimse uyanmamıştı. "Neler oluyor?" diye sordum Lentas'a. "Bunlar Zaman Kurtları. Uludukları an hareketsiz olan herşey aynı yerinde kalır. Ve kurtlar uluduktan sonra şafağa kadar herhangi bir şeyi yerse, kafalarımızda o şey hiç var olmamış gibi düşünürüz." diye açıkladı. Kurtlar yaklaşıyordu. "Yani ölürsek kimsenin bizi hatırlamayacağını mı söylüyorsun?" dedim. "Seni çıkaran kadım hayatta olsaydı hiç çıkmadığını varsayarak yaşayacaktı." dedi hafif gülümseyerek. "O zaman yok olmamak için biraz kurt avlayalım." dedim Geçiş Ormanını ateşe vermeden hemen önceki o pis sırıtışımı takınarak.Ardından kurtlar karşımıza çıktı. Altı ya da yedi taneydiler, tam sayamıyordum. Aslında tam olarak kurda benzemiyorlardı da. Çok daha iriydiler. Kocamanlardı ve dişleri daha öndeydi. Bir tanesi hırlayarak üzerime atladı ve bir ateş topu okarak geri çelikde. Kurt korkuyla inliyordu. Diğer kurtlar ondan uzaklaşmaya başlamıştı. Aklıma bir fikir gelmişti. Kamp alanının etrafına bir ateş çemberi çektim. Bunu ne ara öğrendiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama ejderdoğan olmayı seviyordum. O sırada bir şeyi farketmemiştim. Lentas, çemberin dışında kalmıştı. Bir küfür savurup yardıma gittim. Ateş çemberinin içinden geçip kurtlardan birine şu şekilde mırıldandım. "Wool, obey Enferna." (Kurt, ejderdoğana itaat et.) Ve kurt oturdu. Hırlamayı bırak mırıldanmıyordu bile. Aynı büyüyü daha yüksek sesle söyledim ve tüm kurtlar diz çöktü. Birine bir emir verdim ve anında itaat etti. "Köpekler seni seviyor." dei Lentas. "Yaşasın!" dedim. "Hep bir köpeğim olsun istemişimdir." sonra ciddileştim "Ne yapacağız bunları?" diye sordum. "Ne bileyim ya. Sabahı bekleyelim, diğerleriyle birlikte bir çare buluruz."
***
Adam
***
"Hay Kalvar'ın Sakalı!" diyerek uyandım. Yanımda dev bir köpek vardı. Küfredince hafif yana çekilip Elan'a baktı. Elan başıyla bir işaret yaptı ve köpek oturdu. Yavaş yavaş diğerleri de uyanıyordu. Leon az kalsın köpeğin birinin başını kesecekti. Elan bir hava akımıyla onu durdurmasaydı. Zaman kurtları altı taneydi. Leon "Zaman kurtları bize Paleden'in bir yardımı olabilir. Tam bizim sayımız kadarlar." dedi. "Eee, patron. Ne yapayım onları?" dedim. Leon "Her birini birimizin emrine verebilir misin?" dedi Leon. Bunun bir rica değil soru olduğunu anlamak çok da zor değildi. Leon Paleden geldiğinden beri rica eden halini bırakmıştı. "Deneyebilirim. Ama onları kızdırmaman lazım. Her an kontrol edemem." "Tamam, tamam. Hallet. İki günlük yolu bu hayvanlar yarım günde alabilir. Bu gün akşamüstü şehre varacağız." dedi. Hallen'e doğru yola koyulduk.Akşamüstü Leon'un dediği gibi Hallen'e varmıştık. Paleden'in söylediğine göre Swardous hükümdarı şu an buradaydı. Burası bana ürkütücü bir şekilde soğuk geliyordu. Bir güney şehrine göre fazla soğuk. Her taraf beyazdı ve binalar değişik tiplerdeydi. Zenginlerin yaşadığı belli olan -ve kesinlikle elf yapımı- uzun binalar ve fakirlerin yaşadığı küçük kulubevari evcikler vardı. Hadi ama, Leon ve Rezok'un evi bile bunlardan daha büyüktü. Ki onlar kasabada yaşıyordu. Bu şehir sanki çıkarcılar için inşa edilmiş gibiydi. Ama Swardous inşa ettirmiş olamazdı, çünkü şehir eskiydi. Çok eskiydi hem de. Yüzlerce yıllık gibi duruyordu. Biz bir avuç serseri okarak şehre girdiğimiz için her zamanki planı uygulamaya karar verdik. Fakir kesimin içine girecek, dedikoduları öğrenecektik. Sonra da aksiyon başlayacaktı. Leon çok da memnun olmuşa benzemiyordu. Taşa çok yaklaşmıştık ve yaklaştıkça Leon daha da kötüte gidiyordu. Her saniye daha cimri, bencil, kendinş beğenmiş birisine dönüşüyordu. Planda bu yüzden ufak bir değişiklik yaptık. Leon'u bir şekilde -abi kıçımız yırtıldı ya-ikna edip şehirde dağıldık. Lentas bir demircinin yanına girdi. Bej ve Rezok tamirat işleri bulduk ve Adam ve Dagor -her zamanki gibi- ava çıktılar. "Beyler, biraz acele etmeliyiz. Kralımız(!) o odada ne kadar bekleyebilir bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kehanet (Ejderdoğan Efsanesi Birinci Kitap)
FantasíaBinlerce yıl önce söylenmiş bir kehanet... Kayıp bir kral... Doğmaması gereken bir varis... Leon ve Rezok hiç bir zaman hareketli bir hayat istememişlerdi. Ta ki o güne kadar.