Leon
"Hala ölmediysek ben daha da ölmem." diyerek fikrimi belirttim. Cidden hiç hoş birşey değildi. Parçalarınızı ayırıp da bir kilometre ötedeki sarayın içinde birleştirince haliyle mideniz bulanıyordu.
Kusmayı yeni bitiren Rezok yanıma gelip "Ee, patron? Şimdi ne yapıyoruz?" "Plana sadık kalıyoruz." diye cevapladım.
Kalmen yolu gösterdi "Bu taraftan." dedi ve sağ taraftaki merdivenlerden aşağı inmeye başladı. Elan bizi tam olarak kilere ışınlayamamıştı. Kilerin yukarısındaki bir odaya denk gelmiştik. Odanın ne amaçla yapıldığı hakkında bir fikrim -ya da öğrenmek için zamanım- yoktu. Bir an önce taşı bulmalıydım.
Bulmalıydım ama, sonra n'apacaktım?
"Kalmen?" "Efendim Kaptan?" Alışmıştı artık. "Taşı bulunca ne yapacağız?" "Elan büyüyü biliyor." "Peki kendisi neden söylemiyor?" diye araya girdi Rezok. Kalmen "Gücünü saklaması lazım." dedi.
Kilere girmeden önceki dönemeçte Kalmen bizi durdurdu. Soran bakışlarıma "Muhafızlar." diye cevap verdi fısıltıyla.
Rezokla birbirimize baktık. Aynı anda çıkıp muhafızların üstüne atladık.
Daha son sözlerini söyleyemeden ölmüşlerdi. Kalmen Elan'a bakıp "Hakkaten iyilermiş." dedi. Elan "En iyileri." diye onayladı.
Muhafızlardan sonra rahat rahat ilerliyorduk ki birden o kadar rahatlamam gereltiğini acı bir şekilde öğrendim.
Kilere girerken olanı hiç düşünmemiştim.
Elan
Bitmiyorlardı.
Uyuz piç kurusu böcek sürüsü bitmiyordu. Hangi ahmak böyle bir güvenlik sistemi koyardı ki?
Böcekleri sürekli eziyorduk ve yenileri geliyordu. Sıkılmaya başlamıştım.
Sinirleniyordum.
Sinirlenim zaman iyi şeyler olmazdı.
Leon korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Bir sıcaklık hissetmeye başlamıştım. Vücuduma baktığımda alev aldığımı gördüm. Canımsa yannıyordu. "Geri çekilin." dedim bizinkilere ve yerde bir alev çemberi oluşturdum.
Gitgide genişleyen bir alev çemberi. Böcekler kızartma olurken gücümü çok harcamamam gerektiğini hatırladım ve hızlı bir şekilde yaptım.
Böcek sorunumuz çözüldükten sonra babama dönüp "Taş?" dedim.
Babam hayran kalmış bir şekilde beni izliyordu. Ben konuştuktan sonra ciddiyetini toplayıp odaklandı.
İlerleyip bir kutya yöneldi. Onu kaldırıp yere fırlattığı zaman hepimizin nefesi kesilmişti. "Onda değildi, merak etmeyin." desi gülümseyerek. Alttaki küçük bir kutuyu aldı.
Daha çok sandık gibi bir şeydi. Büyüye karşı korumalı olduğu açıktı. Sandığın malzemesi Siğitya tarafında yetişen bir ağaçtan yapılmıştı. O yörenin doğası büyüye izin vermediği için yasaklı büyücüler vs oraya sürgün edilirdi.
Sandığı bizimle birlikte götüremeyeceğime göre burada kırmamız gerekliydi.
"Leon!" dedim. Kapıda beklediği için bağımak zorunda kalmıştım. Kapıdan baya uzaktaydık. Leon yanımıza geldi. Durumu anlattım. "Bunu kırabilir misin?" "Sağlam görüniyor. Zor olabilir." "Denemen lazım çünkü taşı ancak o şekilde alabiliriz.Kutuyu aldı. Yere vuracaktı ki bir şey dikkatini çekti sanırım. Çünkü duraksamıştı. "Elan, bu yazıyı okudun mu?" "Yazı olduğunu görmemişim." diyerwk kutuyu elinden aldım.
Okuyamamasına şaşırmamıştım. Sözcükler kadim dilde değildi. Elf dilindeydi.
"Baba?" "Efendim Elan?" "Siğitya'da elf yaşıyor mu?" "Hayır, niye ki?" demesiyle kutuyu elimden yok ettim. Leon şaşkınlık inde bana bakarken "Ne duruyorsunuz, yanıma gelin de gidelim." dedim. Hepsi yanıma toplandı ve büyüyü okumaya başladım.
Ama bir şey olmadı.
Büyü işlememişti. "Tabi ya!" dedim. Herkes merakla bana bakarken "Kutu değil, ortamda büyü işlemiyor! Piç herif kilerin her bir tahtasını Siğitya meşesi tahtalarla döşemiş. Şimdi büyük ihtimalle bütün saray tepemize binmek için aşağı geliyordur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kehanet (Ejderdoğan Efsanesi Birinci Kitap)
FantasíaBinlerce yıl önce söylenmiş bir kehanet... Kayıp bir kral... Doğmaması gereken bir varis... Leon ve Rezok hiç bir zaman hareketli bir hayat istememişlerdi. Ta ki o güne kadar.