Başlangıç

490 60 44
                                    

Her şey Kızıl Geyik krallığının küçük bir kasabası olan Kırkağaç'ta, çocukları olmayan Tom ve Nadya çiftinin şifacıya gitmesiyle başladı.

*
*

Odanın kapısının önündeydim, Nadya'nın çığlıkları kulağımda çınlıyordu, birkaç dakika sonra bebeğimizi kucağımıza alacak olmamıza rağmen içimde korku ve stres vardı, sebebini bilmiyordum.

"Ikın kızım, yapabilirsin, nefesini topla!" ebenin sesinden sadece bunları anlayabiliyordum. Birkaç dakika sonra etraf sessizliğe bürünmüştü, tek duyduğum dışarıdaki yağmur ve gök gürültüsünün sesiydi. Odanın kapısını açarak yanıma doğru geldi, üzerindeki mavi gömlek ve beyaz önlük kanlar içindeydi.

"Eşinle son kez konuşmak isteyebilirsin." yüzündeki hüzün belli oluyordu yavaşça kafasını yere eğdi.

Yazar'dan

"Ne , nasıl yani?!" Başından aşağı kaynar sular inmişti sanki, koşarak odanın içerisine girdi, üzerindeki uzun beyaz geceliği kanlar içindeydi. Ruhu bedenini terk etmiş gibi yatıyordu, baş ucuna geldiğinde dizlerinin bağı çözülmüş gibi yere çöktü. Nadya'nın gözleri kıpkırmızı olmuştu, gözyaşları yavaşça aşağı doğru süzülüyordu.

Elini tuttu ve birkaç kez ağlayarak öptü, sesi titriyordu,

"Sen tanıdığım en güçlü kadınsın, iyileşeceksin biliyorum."

Yavaşça gözlerini açarak sağ köşede duran hemşireye doğru baktı, kundağa sarılmış bebeği kollarında tutuyordu, biraz zor da olsa mırıldanarak devam etti,

"Bebeğimize iyi bak olur mu sevgilim? Onun için değerdi." bir süre sonra gözlerini kapattı, uyuyor gibiydi. Kül grisi saçlarını eliyle düzelterek alnından birkaç kez öptü, bedeni çok soğuktu.

"Üşüyorsun sevgilim, battaniyeyi örtelim biraz ısın olur mu?" battaniyeyi örttü ve sıkıca sarıldı, yan tarafında duran kadın yavaşça omzuna dokundu.

"Onu artık bırakma vaktin geldi."

Ağlıyordu,

" Hayır o iyileşecek, sadece biraz üşüdü, ben onu ısıtırım!" aslında bittiğini biliyordu ama bunu kabullenmemek için çabalıyordu.

Bir süre sonra hemşirenin yüzü bembeyaz olmuştu, korku içinde bebeği ebe kadının kollarına tutuşturdu. Koyu kırmızı gözleri ile etrafa bakıyordu, kadın titreyerek kekelemeye başladı,

" Lanetli! Hayır! Sonumuz geldi!" korku ve dehşet içindeydi, gök gürültüsünün sesiyle çığlık atarak ağlamaya başladı.

Tom irkilerek ayağa kalktı ve hızlıca bebeği kucağına aldı. Çok sessiz ve sakin görünüyordu, yüzünde olanlardan bir haber şekilde masum bir gülümseme vardı.

"Ölmeli ! Lanetli! Ölmeli!" kadının ağzından çıkan tek kelime bunlardı, titreyerek ağlıyordu. Hemşire sehpada duran sürahiden bir bardak doldurarak kadına uzattı, zor da olsa bir kaç yudum alarak devam etti,

"Büyüyle doğdu değil mi? O senin çocuğun değil sadece büyünün tohumu, bunu yıllar öncede gördüm! Bütün şehir kıtlık içindeydi, birçok insan açlık ve vebadan öldü, neye inanırsan inan tek çözümü ölmesi... " sözlerini bitirdikten sonra evden hızlıca ayrıldılar.

Kadın haklıydı, büyüyle dünyaya gelmişti ve hikayeleri o da biliyordu. Karısının yanına geldi ve saçlarını okşayarak soğuk bedenini bir kez daha öptü,

"Birazdan döneceğim hayatım, sen battaniyeye sıkıca sarıl."

*
*

Evin kapısını çekerek kasabanın zifiri karanlığında ilerlemeye başladı, yağmur taneleri yüzüne çarpıyordu, yüzü soluk ve duygusuzdu, nereye gittiğini dâhi bilmiyordu. Sadece karanlığın içinde yürüyordu, bir süre sonra birkaç baykuş ve kurt sesiyle irkilerek kendine geldi. Kara ormandaki ağaçların arasındaydı, yavaşça dizlerinin üstüne çökerek bebeği kum ve dal parçalarının arasına yatırdı, hala uyuyordu. Kemerindeki işlemeli bıçağı çıkartarak havaya kaldırdı, hızlı ve keskin bir hamle canının yanmasını önleyebilirdi, bıçağı tam indirdiği sırada kırmızı gözleri ile ona baktığını gördü, yüzünde derin bir gülümseme vardı. bıçağı son anda çekerek toprağa sapladı. Yapamazdı ne olursa olsun kendinden bir parça taşıyordu, duygusuz yüzü bir anda keder ile kaplanmıştı, gözlerinden sicim gibi akan gözyaşlarını yağmurda farketmek imkansızdı, yere eğilerek alnından bir kez öptü ve kulağına 3 kez fısıldadı,

"Senin adın Andrey." Sessiz şekilde yatan bebek bir anda ağlamaya başladı, sesi bütün ormanda yankılanıyordu, yanından kalkarak arkasına bakmadan emin adımlarla oradan uzaklaştı.

*
*
*

Odanın kapısının önündeydi, sessizce ilerleyerek karısının cansız bedeninin yanına uzandı ve bıçağı çıkararak bileklerini kesti, kanlar yavaşça yatağın içinde yayılıyordu, biraz acı versede bir süre sonra vücudu uyuşmaya başlamıştı, karısını göğsüne yatırarak sıkıca sarıldı ve mırıldanarak devam etti.

" Az kaldı sevgilim, yakında yanında olacağım..." son sözleri buydu, yavaşça uykuya dalarcasına gözlerini kapattı, kalıplı ve cüsseli biriydi her şey bittiğinde kanları yatağın altına geçerek tahtaya damlıyordu.

*
*
*

Evin içini aydınlatan son mumlar da sönmüştü, etraf zifiri karanlık ve çok sessizdi. Bir süre sonra kapı kulpu bir kaç kez çevrildi ama kilitliydi, büyük bir patlama ile kapı parçalara ayrıldı, toz ve duman bulutunun arasından siyah pelerinli bir adam içeriye doğru girdi. Hızlıca etrafa baktıktan sonra odanın kapısındaydı, sol elini kaldırarak bir alev küresi oluşturdu, alevin aydınlığında sarı yeşil karışımı gözleri parlıyordu. Biraz kirli sakallıydı, arkasında kartal başı işlemeli kılıcı vardı. Derin bir iç çekerek kanlar içinde yatan cesetlerin yanına geldi, işaret ve orta parmağı ile alınlarına dokundu sonrasında yatağın köşesinde duran bıçağı aldı, üzeri kanla kaplıydı, pelerinine sürerek temizledi ve hızlıca evden ayrıldı.

*
*

Kum ve dal parçalarının arasında yağmur damlaları üzerine üzerine düşüyordu, sırılsıklam ve çamur içindeydi. Sesi bütün ormanın içinde yankılanıyordu, bir süre sonra sessizliğe büründü, pelerinli adam karanlığın içinden ona doğru yaklaşıyordu, yere eğilerek kucağına aldı ve başındaki pelerini çıkartarak fısıldadı,

"Artık güvendesin."

*
*
*

Günün sözü;

Kasvet ve hüzün arasında kaybolan ruhumu ararken, bir umutla yürüdüğüm yolların  karanlığında tükeniyorum.

Kadir Kayhan

BEYAZ ALEV (Kılıç & Büyü)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin