Portal

207 35 9
                                    

Karanlığın ortasında yere yığılmıştım, ortaklık neredeyse zifiri karanlıktı ama tenime az da olsa dokunan rüzgar esintisinden mağarada olduğumu hissedebiliyordum. Kayalıklara tutunarak yavaşça ayağa kalktım, bir kaç yudum ışıltı iksiri hiç fena olmazdı. Ne? Nasıl yani? Lanet olası şişe parçalara ayrılmış! Yola devam etmeliydim, biraz enerjim gidecek olsa da alev küresi kullanmak işe yarayabilirdi.

Alev'in ışığında herşey daha netti, etraftaki irili ufaklı örümcekler ve duvarları kaplayan ağlar içimi ürpertiyordu, bir kaç tanesi üzerime ağ örmeye başlamıştı bile,

"Kendinize başka yiyecek bulmalısınız küçük dostlarım."
....

Üzerimi temizleyerek ilerlemeye devam ettim, bir süre sonra tünelin ucundaydım, tapınak bir kaç yüz metre ilerde bütün ihtişamı ile duruyordu, dört bir yanı sütunlar ile kaplı ve işlemeli monalitler ile süslenmişti, monalitlerin üzerinde mor alev yükseliyordu. Mellisandre'nin varlığını şimdiden hissetmeye başlamıştım.

Tapınağın önüne geldiğimde, her yerde ölüm sessizliği vardı bu normal değildi. Karışım çantamı karıştırdıktan bir süre sonra kaos iksirini bulmuştum, yapması çok zor ve zahmetliydi ama kullanmak için tam zamanıydı, bir kaç yudum alarak yerine bıraktım.

Yazar'dan

Gözleri kıpkırmızı olmuştu, her şey çok farklı görünüyordu, bütün dünya onun için artık karanlıktı. Canlılar hariç. İleri görüş yetisiyle nefes alan herkesi hissedebilirdi.

Kılıcını eline aldı ve yürümeye başladı, ilerledikçe Melissandre'nin nefret dolu kalp atışlarını daha çok hissediyordu. Tapınak çok fazla büyük değildi bir avlu ve bir kaç odadan ibaretti, her yer tablolar ve heykellerle doluydu.

Avlunun içine doğru ilerlerken, Melissandre iki şövalye heykelinin koruduğu işlemeli kapının karanlığından yavaşça dışarı çıktı. Ellerini heykellerin kılıçlarına dokunarak,

"Demek gelebilmeyi başardın!" diye buruk bir sesle gülümsedi. Karsgov ne dediğine anlam vermeye çalışsa da bir anlığına gözünün önünden geçen cesetler sonrası kendine gelmeyi başardı ve kaşlarını çatarak ölüm bakışlarına geri döndü.

Sonrasında tek bir cümle söylemekle yetindi,

"Her şeyin bedelini ödeyeceksin!"

Melissandre,

"Bunu göreceğiz," diyerek ağzından o büyülü laflar çıktı,

"Canlanın benim kutsal şövalyelerim!" elleri hala heykellerin kılıçlarının üzerindeydi, etrafta neredeyse küçük çaplı bir deprem oluyor gibiydi sonrasında gözleri cansız olan heykeller bir anda mor menekşe göz rengine bürünmüşlerdi, Melisandre bir adım geri çekildi ve,

"Benim için savaşın!" diye bağırdı .

Heykeller yürümeye başladığında ayaklarındaki ses neredeyse bütün tapınağı inletiyordu.

Karsgov için her şey çok yavaştı, dünya durma derecesine gelmişti, duyuları o kadar keskindi ki heykellerin içindeki çığlıkları duyabiliyordu, kılıcını tek eliyle tutuyordu, heykellerden biri yeteri kadar yaklaştığında, sol elini kaldırdı ve hızlıca şok darbesi yeteneğini kullandı. Heykel bir fırtına gibi duvara yapıştı neredeyse tuzla buz olmuştu geriye kalan tek şey kaya parçalarıydı.

Etrafına attığı hızlı bir bakış ile geriye dört heykel kaldığı gözden kaçmıyordu. Kılıcını sıkıca tuttu ve en yakın olana doğru hızlı bir hamle yaptı, heykelin kılıcı ortadan ikiye bölünmüştü, koluna isabet alarak bir hamle daha yaptı kılıcın geri kalanıyla heykelin kolu birlikte düştü, son hamle boynuna olacaktı hızlı ve keskin bir hamleydi, kafası gövdesinden ayrılarak yere düştü ve bedeni olduğu yere yığılı verdi.

Diğer üçü hızla üzerine doğru geliyordu, öyle ki neredeyse adım atacak alanı bile kalmamıştı. Solundan gelen heykelin bir kaç kılıç darbesini savuşturduktan sonra hızlıca önündeki heykelin yanından kayarak bacağını kesti, heykel hala hareket etmeye çalışıyordu, kafasına indirdiği yatay bir hamleyle kafasını ortadan ikiye böldü. Son ikisiyle çarpışmaya devam ederek hamlelerini hızlıca savuşturuyordu, bir kılıç darbesi omzunu sıyırıp geçse de neyse ki çok derin değildi, iki adım geri çekildi arkadasındaki monalitten güç alarak havaya zıpladı, heykelin omzundan aşağı doğru çapraz şekilde keserek toz toprak içinde ayaklarını yere bastı, heykel gövdesinden ikiye ayrılarak parçalara ayrıldı. Son heykel ise en büyük ve güçlü olanlarıydı. Elindeki kılıç diğerlerinden farklı olarak çeliktendi, kılıç darbeleri havada uçuşuyordu, heykelin yaptığı bir hamleyle sarsılarak neredeyse ölümle burun buruna gelmişti, kılıç darbesi karnına denk gelerek boylu boyunca kesmişti, bir eliyle darbeleri savuştururken diğer eliyle karnını tutuyordu, eli neredeyse tamamen kan ile kaplanmıştı, bir kaç adım geri çekildi, kılıcı elinden bıraktı ve hızlıca bir şok darbesi yaratarak heykeli sendeletti, heykel dizinin üstünde kılıcına tutunmuş bekliyordu. Kalkmasına izin vermeden kılıcı yerden aldı ve dibine girerek kılıcı kafasından içeriye sapladı ve çekti, sonrasında mor menekşe gözleri yavaşça sönen heykel olduğu yere yığılı verdi.

Bunların hepsi belki de dakikalar içinde olmuştu, Melissandre neredeyse şoka girmiş gibiydi bir süre öylece durduktan sonra kendini toparlayıp odasının zifiri karanlığına doğru ilerleyerek gözden kayboldu.

Bu sırada Karsgov'un gözleri neredeyse alev gibiydi, çok fazla kan kaybediyordu, biraz sendeleyerek de olsa yürümeye devam etti. Odanın kapısına geldiğinde, karanlığın içinde parlayan masmavi ışık huzmesini son anda fark ederek etrafında hızlıca koruma kalkanı oluşturdu, etrafı şeffaf bir enerji alanı ile kaplıydı, kalkanın üzerine çarpıp çevreye yayılan yıldırım parçalarının aydınlığında Melissandre'nin attığı delice kahkahalar etrafta yankılanıyordu. Bir süre sonra ellerinden çıkan yıldırımlar zayıflayarak tükendi, kaos enerjisinin büyük kısmını heykelleri canlandırırken kullanmıştı. Ellerini sarsarak bir şeyler yapmaya çalışsa da bitkin ve solgun halde yere yığılı verdi.

"Her şey... çok farklı... olabilirdi!" nefes nefese bu kelimeleri mırıldanıyordu.

Koruma kalkanını kaldırarak karanlığın içindeki büyücünün yanına doğru ilerlemeye başladı, birkaç dakika önceki çılgınca gürültüden eser yoktu, etraf zifiri karanlık ve sessizlikten ibaretti. Yanına geldiğinde kana bulanmış elleriyle yerden kaldırdı ve boğazını tutarak duvara yasladı,

"Keşke o gün beni kurtarmasaydın..!"

Boğuk bir sesle ağzından çıkan sadece bu kelimeler anlaşılıyordu. Karsgov ne kadar iksirin etkisinde olsa da tapınağa girdiğinden beri Mellisandre'nin söylediği sözler aklını kurcalayıp duruyordu, artık gerçeği öğrenmesi gerekti. Mellisandre'nin boğazını tuttuğu elini biraz gevşeterek diğer eliyle de alnına dokunduğu süre zarfında her şeyi öğrenmişti ama artık işler onun için daha karmaşık bir hal alacak gibi görünüyordu.

Çok fazla anı vardı, onu kurtardığı an, ruhundan bir parçayı özel sikkeye geçirerek ona vermesi ve uzunca bir süre onu bir kez daha olabilse de görebilmeyi bekleyişi. Tam bu bekleyiş umutlarının bittiği sırada ruhunun geri kalan kısmının bulunduğu sikkenin varlığını hissediyordu ama gelen kişi aslında Karsgov değildi. Aslında gerçek olan tek bir şey vardı, kalbi kırılmış bir kadının bu acıyla neler yapabileceğini kimse tahmin edemezdi ve öylede oldu.

Melisandre ne kadar sert görünmeye çalışırsa çalışsın gözyaşlarını durduramadı çünkü kalbinin derinliklerine sakladığı bütün gerçeği öğrenmişti. Karsgov artık ne yapacağını bilmiyordu, yavaşça elini boğazından çekerek öylece dizlerinin üzerine düşmesine izin verdi.

Melisandre bu acıya daha ne kadar dayandırdı bilmiyordu, kalbi çok hızlı ve patlamak istercesine atmaya başlamıştı. O andan itibaren belki de bir kaç dakika ömrü kaldığını bilircesine nefes nefese sadece,

"Beni yalnız bırak!" diyebildi.

Karsgov bir kelime dahi edemeyerek arkasını döndü ve odanın kapısından çıktı. Sonrasında boynundaki tılsımı çıkararak portalı açtı ve yavaşça içine doğru girerek gözden kayboldu.

Sehpanın üzerindeki kırmızı sikke gözle görülür bir şekilde parlamaya başlamıştı, bütün oda kızıla dönene kadar bu böyle devam etti. Bir anlığına patlama yaşanırcasına kırmızı kıvılcımlar bütün odayı kapladı ve sonrasında oda zifiri karanlık haline geri büründü...

BEYAZ ALEV (Kılıç & Büyü)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin