Kafamı yasladığım yer dünyadaki en rahat yerdi. Seonghwa'nın göbeği. Daha doğrusu olmayan göbeği. Buna rağmen yumuşacıktı. Bir yandanda saçlarımla oynuyordu. İyice mayışmıştım.
"Seonghwa, sence de her şey çok iyi gitmiyor mu?"
Kafasını yasladığı koltuktan kaldırıp bana baktı. "Gidiyor gidiyor da, bir şey mi oldu sana bebeğim?"
"Bişey olmadı. Ama her an bozulacak gibi hissediyorum."
Kafamı elleri arasına aldı. "Ben burdayken kimse sana bir şey yapamaz." dedi. "Tamam mı?"
Kafamı salladım. Başıma küçük bir öpücük kondurup konuştu. "Aferim benim mavi kafama."
"Çifte kumrular. Napıyorsunuz bakayım başbaşa?" dedi Jongho odadan içeri girerken. Yanında elinde cipslerle beraber olan Yeosang vardı.
Seonghwa elindeki yastığı onlara doğru fırlattı. Jongho ise üstüne gelen yastığı umursamayıp bize geri fırlattı.
Ardından diğerleri girdi odaya. "Hazırladınız mı ortamı?"
Mingi'nin elinde içinde soju olduğunu düşündüğüm siyah bir poşet vardı.
"Hhmm."
Wooyoung gelip kendini üstüme attı. "Wooyoung boğuluyorum salak."
Wooyoung gülüp üstümden kalktı.
"Hadi başlayalım." dedi Yunho.
Açıklamam gerekirse bizimkilerle toplanıp beraber vakit geçirmeye karar vermiştik. Sabahtan beri Seonghwa'nın evindeydik. Okulu da ekmiştik. Ve şimdide içecektik.
Daha önce sadece bir kere içmiştim. O da sadece küçük bir bardaktı. Annemin gösteriş için eve çağırdığı arkadaşlarıyla içmek zorunda kalmıştım.
Mingi şişeleri çıkartıp San'ın getirdiği shot bardaklarına koydu.
Seonghwa biraz endişeli gibiydi. Omzuna dokundum. "İyi misin?"
"Sana dokunmaz değil mi?"
"Dokunmaz merak etme. Eğlenmene bak." deyip shotlardan birini kafama diktim. Azıcık çarpsada boğazımda bıraktığı tat hoşuma gitmişti.
•~•
"Bak sonrada şey yapacaksın." deyip Seonghwa'ya parmak kalbi yaptırmaya çalıştı.
Ellerini havaya kaldırıp yamuk parmaklarını gösterdi karşısındaki çocuğa.
"Ya Seonghwa çok basit." deyip ofladı Hongjoong. Diğerleri yoktu. Belkide onları gizli periler alıp başka bir yere götürmüştür diye düşünüyordu. Aklı pek yerinde değildi.
Seonghwa mavi saçlıyı kendine çekip sarıldı. "Bırak beni peri adam. Beni de götürmene izin vermeyeceğim." diye çığlık atıp kaçmaya çalıştı. Seonghwa ise onu bırakmayıp gıdıkladı.
Hongjoong bir yandan gülerken kaçmaya çalışıyordu. Seonghwa en sonunda kucağındaki çocuğu serbest bıraktı. Hongjoong derin bir nefes alıp yere oturdu. Kafasını Seonghwa'nın bacağına yasladı.
Gözleri kayıyordu. Sızmak üzereydi.
Seonghwa ayağa kalkıp Hongjoong'u kucağına aldı.
Kendi odasına kadar yarı uykulu çocuğu taşıdı. Yatağa bırakıp üstünü örttü. Tam arkasını dönüp gidiyordu ki Hongjoong onu kolundan tuttu.
"Benimle uyu."
Seonghwa ilk şaşırsada tamam diyip Hongjoong'un yanına uzandı.
Aralarında 1 insan sığacak kadar mesafe vardı.
Hongjoong ise o mesafeyi sıfıra indirip Seonghwa'nın göğsüne uzandı. Seonghwa kaskatı kesilmişti. Kalbi hızlanmıştı. Umarım duyulmaz diye geçirdi içinden.
Hongjoong kafasını hafifçe kaldırdı. Seonghwa ile kafa kafayaydılar.
"Seonghwa-yah." diye fısıldadı.
Seonghwa evet der gibi kafasını salladı.
"Beni sever misin?" diye sordu. Kelimeleri yutuyordu.
Seonghwa yutkunup derin bir nefes aldı. "Tabikide severim güzelim benim."
"Öp beni o zaman." dedi Hongjoong bu sefer.
Seonghwa'nın kalbi olabilirmiş gibi daha fazla hızlanmıştı. Hongjoong ise gözlerini kapatmıştı.
Seonghwa ne olacaksa olsun diye düşünüp kafasını Hongjoong'a yaklaştırdı.
Kendi dudaklarını karşısındakilere bastırdı. Hareket etmiyorlardı. Birbirlerinin dudaklarında soluklanıyorlardı.
Hongjoong hafifçe hareket ettirdi dudaklarını. Seonghwa'da ona uyup devam etti.
Birbirlerinin dudaklarını keşfediyorlardı. Seonghwa Hongjoong'un alt dudağını emip kafasını geriye çekti. Dayanamadı uzak kalmaya ama. Birkaç küçük öpücük daha kondurdu küçük ama dolgun dudaklara.
"Mars haklıymış. Cidden bir sürü iyi duygunun birleşimi sevdiğini öpmek."
ŞÜKÜR ŞÜKÜR ŞÜKÜR
Öbüştüler sonunda aşırı tatlı bence 🥺🥺
Oy atar mısınız aşklarımmm