6 Ay Sonra
Hava güneşliydi bugün. Tam denize gitmelik diye düşündüm.
Söylediğim şarkı yarıda kesilmişti. Dudaklarıma şarkının sözleri yerine sevgilimin dudakları yerleşmişti. Kısa bir öpücüğün ardından yanıma oturdu. Bende kendi yerime, onun kucağına, geçtim.
"Denize mi gitsek?"
"Neden olmasın mavi kafa."
"Hala mı? Saçım mavi bile değil."
"Sen hep öylesin ve hep öyle kalacaksın." dedi belimi okşayıp.
Sonra cebinden telefonunu çıkardı. "Bizimkilere haber veriyorum."
Telefonda konuştuğu birkaç kelimeden sonra bana olur anlamında kafasını salladı.
Sevinçle ellerimi çırptım. Kucağından kalkmaya yeltendiğimde belimden tutup kendine çekti. Telefonunu kapattı.
"Öpücüğük vermeden şurdan şuraya kıpırdayamazsınız Hongjoong bey."
"24 saatin 25 saatini öpüşerek geçiriyoruz. Ama birkaç dakikaya daha varım." deyip öptüm güzel sevgilimi.
Ardından ona fırsat vermeden kalktım kucağından.
"Hazırlanmaya gidiyorum. Sende acele et."
Odamıza çıktım. Küçük çantamızın içine güneş kremi, bronzlaştırıcı falan koydum.
Dolabın alt kısmından deniz şortumu çıkarıp üstüme giydim. Onun üstüne Mars'ın tişörtlerinden birini geçirdim.
Mars demişken... Size bir şeyleri açıklamam gerekiyor galiba.
O gece. Doğum günümün olduğu gece geldi Mars. Sarıldı, anlattım. Söz verdiğimiz gibi. Hwa'yla çok mutluyduk şimdi.
Mars Hwa'ydı. Hwa Mars'dı. Benim aşık olduğum adam bana aşkı öğreten adamdı.
•~•
Üstüme vuran sıcak hava beni terletmek yerine serinletiyor gibiydi. Bunun nedeni bedenimin yarısının suyun altında olması veya yüzüme üfleyen arkadaşım Mingi olabilirdi.
Onun yüzüne su fırlatıp ondan uzağa kaçtım hızlıca. Denizde yüzen Seonghwa'nın yanına yüzüp onun bedenine sarıldım.
Herkesin baktığı bedeni desem daha doğru olurdu aslında. Tamam, kızlar ve erkekler hepimizin bedenine bakıyordu ama geldiğimizden beri Seonghwa'yı kesen birsürü insan vardı.
Onlara inat olsun diye ve aynı zamanda özlediğim için aşık olduğum dudaklarını öptüm.
"Hayırdır, 1 saattir denizdeyiz yeni mi geldim aklınıza Joong bey."
Ona dil çıkarıp karaya yüzdüm. Karadan bana el sallayan yüzü asık Yeosang'ın yanına yürüdüm.
"Sorun ne?"
"Yok. Bir sorun yok." dedi Yeosang dalgın dalgın bir yeri izleyerek. Baktığı yere bakınca ise neden yüzünün düşük olduğunu anlamıştım.
Jongho ve etrafındaki birkaç kız gülüşüyordu.
"Anladım ben senin karın ağrını." dedim gülerek.
"Ne karın ağrısı? Ağrımıyor benim karnım falan."
"Hhmm, öyledir ya. Ama bir tavsiye. Daha fazla bekleme. Harekete geç."
Bana dik dik bakıp. Denize doğru yürüdü. Bense ona gülümseyip uzandığım şezlongda dinlenmeye koyuldum.
•~•
Eve döndüğümüzde hepimiz çok yorgunduk. Yüzmekten canımız çıkmıştı.
Seonghwa ile erkenden odamıza çıkmıştık. Ben onun -hala- olmaya karnına uzanmışken o benim kahverengi saçlarımı okşuyordu.
"Seonghwa, her şey çok iyi gidiyor."
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır. Sadece seni seviyorum Mars." deyip ellerini okşadım.
"Teşekkür ederim Hwa. Yaptığın her şey için. Annem, babam, arkadaşım, ruh eşim ve öğretmenim olduğun için. Sana minnettarım." Gözümden bir damla yaş eline damladı.
"Bunu dememi sevmediğini biliyorum ama sen olmasan ben yoktum. O gün pes ettiğim gündü. Ama geldin ve kurtardın beni. Çok teşekkür ederim sevgilim."
"Önceden hep düşündürdüm. Nasıl bir şeker kadar tatlı olabilir? Nasıl gökyüzünde uçuyormuş gibi hissettirebilir? Ne bu aşk dedikleri şey?"
"Öğrendim. Öğrettin. Ve anladım ki aşk anlattıkları kadar güzelmiş."
"Ve biliyorum seni seviyorum."
Yazarken ennn cok ağladığı kitabım buydu. Kısa sürdü devam edemedim. Okuyan herkese teşekkür ederim. Hayalet olmayanlara 10 katı daha teşekkür ederim. Iyiki varsınız hepiniz <3 Başka kurgular yazarsam orda görüşürüz