Derek, kucağında yığılan bedene baktı. Refleks olarak elleriyle düşmemesi için onu tutmuştu. Ancak şimdiyse tuttuğu eller kırmızıya bürünmüştü.
Bu kadar kısa bir süre zarfında bile Derek'in gözleri, dolmaya fırsat bulmuştu. Okun geldiği yöne baktı. Ok, o tanıdık simadan gelmişti, Kate ve Chris Argent.
Tilkiyi kucağından bırakmadan ayağa kalktı ve koşmaya başladı. Bir yandan tilkinin kafasını göğsüne bastırıyordu.
Hızla gözden kaybolup kısa bir süre saklandı. Avcılar, evinin nerede olduğunu bilmiyorlardı, onlara göre o ormandaki ev bir başkasına aitti.
Sözde "onları avlayanları" avlarlardı ama tabiki bu sadece göz boyamak için yaratılmış bir cümleydi. Amaçları Derek gibi kurt adamları yaşatmamaktı. Şimdiyse tilkiyi yanlışlıkla mı vurmuşlardı yoksa Derek'in ona değer verdiğini gördükleri için miydi bilmiyordu.
Bir mağara benzeri yerde durup yere oturdu. Bir süre nefesini düzenlemeye çalışırken kucağındaki bedene baktı. Tilki çok yorgun hissediyordu, gözleri yavaş yavaş kapanıyordu. Derek, fısıltıyla konuşmaya başladı.
Derek: Şşş, bak ben buradayım, bir şey olmayacak sadece biraz daha dayan Lütfen biraz daha...
Tilki, yarım açık gözleriyle Derek'e baktı. Şu an Derek, ondan daha çok acı çekiyor gibiydi. Biraz daha dayanması için yalvarıyordu. Bir yandansa karnına koyduğu elleriyle acısını alıyordu. Ancak bu sadece acıyı azaltmak içindi, iyileştirme gibi bir gücü yoktu.
Karnına saplanan okun ucunu kırdı. Bir saat kadar saklandıktan sonra artık gitmesi gerektiğini anlamıştı. Belki eve giderse ona pansuman yapabilirdi. İçinden kendi kendine "üç diyince" diye geçirdi.
Bir
İki
Ve üçKoşmaya başladı. Kucağındaki Stiles'ı sarsmamaya dikkat ediyordu. Bir veterinere gitmeliydi ama arabaya binerse çok ses çıkardı ve muhtemelen henüz tilki iyileşemeden Derek de ölürdü.
Artık yetmişle giden bir araba kadar hızlı koşuyordu. Sonunda evini gördü ve ses çıkarmadan içeri girdi. Avcıların hala ormanda kendisini aradıklarını bildiği için ışıkları açmadı. Ancak onlar gittiğinde kesinlikle bir veterinere gitmeliydi.
Tilkiyi kanepeye yatırıp hızla ilk yardım dolabına gitti. Bulduğu her şeyi kucağına doldurup salona koştu. Hepsini kanepeye yığdı ve karanlıkta görebilmek için gözlerini parlattı. Gözlerinden çıkan kırmızı ışık, büyüleyiciydi. Tilki ise artık bayılmıştı.
Önce oku çıkarıp daha sonra da dikmesi gerekiyordu. Ancak oku çıkardıktan sonra çok az bir vakti olacaktı, çünkü ok çıktığında kan, dışarı akacaktı ve kan kaybından ölmemesi gerekiyordu. Her şey dikişle bitmiyordu ki her saniye ve her bir hareketi önemliydi.
Derek, kısa bir süre düşündü. Oku çıkardığı andan itibaren bunu yapabileceğini garantileyemezdi. Ya yanlış bir şey yaparsa? Hayır, bu riski alamazdı. Dikişi doğru atsa bile yaşayıp yaşamamasını etkileyen yüzlerce faktör vardı. Sakinleşmeye çalıştı ve beklemeyi daha doğru buldu. Avcılardan kurtulur kurtulmaz veterinere gidebilirdi.
Tilkinin karanlıkta bile ışıldayan tüylerine baktı. Dolan gözlerini, elleri kanlı olduğu için kazağının koluna sildi.
Arabayı bırakıp koşmak da bir fikirdi ama hala avcıların çimlerde çıkardığı adım seslerini duyabiliyordu. Elini uzatıp tilkinin kafasını sevdi.
Derek: Özür dilerim, çok özür dilerim.
Kapalı olan gözlerine, o masum bakışlarını hayal ederek baktı. Kalp ritimlerinin bozulduğunu duyuyordu. Eğilip kafasını öptü ve kendi başını da yanında kanepeye koydu.
Derek: Lütfen bir kere gözlerini aç. Kalp atışlarını duyuyorum ama yaşadığına inanayım.
Tilki, belki de bilinci açık olsa bu dediğini yapabilirdi. Derek artık dayanamıyordu. Onun ölümünü seyredemezdi. Ayağa kalktı ve cansız gibi yatan bedeni kucağına aldı kapıyı açtığı anda koşmaya başladı. Avcıların onu da evini de fark etmesi hatta saldırmaları bile umrunda değildi.
Batan güneşin saçtığı son turuncu ışık ve çimlerin her adımda çıkardığı ses eşliğinde hızla arabaya gitti. Tilkiyi yan koltuğa yatırdı ve şoför koltuğuna geçip anahtarı çevirdi. Vitesi r'ye takıp arkasını döndü ve ağaçlara çarpmadan arabanın yönünü değiştirdi. Vitesi tekrar d'ye alıp direksiyonu tam tur çevirdi ve gaza bastı. Araları geniş olsa da ağaçların arasından geçmek zordu ancak birer birer geçti ve bir kez olsun ayağını gazdan çekmedi. Avcılar onun gittiğini fark etmişse bile artık çok geçti.
Sonunda asfalt yola vardı ve bildiği ve bir aile dostları olan veteriner kliniğine sürdü. Bu klinik, annesinin eski ama yakın bir arkadaşı olan Deaton'a aitti. Annesi, kendisine bir şey olursa Derek'i ona emanet etmişti. Daha önce de Derek'in birkaç yarasını tedavi etmişti. Sonuçta bu tür olaylar için bir hastaneye gidemezdi. Ancak Deaton bütün kurt ve bu tür doğa üstü olayları biliyordu.
Kliniğe varır varmaz arabayı ortada bir yerde durdurup indi ve yana dolanıp tilkiyi kucağına aldı. Hızla kapıyı açıp içeri daldı.
Derek: Deaton!
Deaton, içerideki işini yarım bırakıp danışma kısmına gitti. Derek'i kucağındakiyle görünce şaşırmıştı. Derek, içeri geçip tilkiyi metal masaya koydu.
Derek: Bir şey yap!
Deaton, hala üstünden atamadığı şaşkınlığıyla tilkinin yarasına baktı. Aslında Beacon Hills'te pek tilki olmazdı ki bu onu şaşırtan şeylerden sadece biriydi.
Deaton: Ne zamandır bu halde?
Derek: İki üç saat falan bilmiyorum.
Deaton, ona narkoz verip ellerine eldivenlerini giydi. Kısa bir süre narkozun etki etmesi için bekledi. İşe yaradığını düşündüğünde, bir cımbızla aynı işlevde ama çok daha büyük bir alet yardımıyla içerideki kırık oku çıkardı. Ardından arkadaki masadan bir makas benzeri alet ile bir ip aldı. Tek tek dikmeye başladı. Derek, yanında endişeli bakışlarla onu izlemekle yetiniyordu.
Kırk dakika kadar sonra dikiş işi de bitmişti. Deaton, eldivenlerini çıkardı ve Derek'in yanına yaklaştı. Derek'in gözü hala uyuyan tilkideydi.
Deaton: Derek.
Derek, gözlerini ayırmadan "ha?" diye bir ses çıkardı.
Deaton: Bu tilki en az on altı yaşında.
Derek: Eee?
Deaton: Tilkiler en fazla beş yıl yaşar Derek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wolf And Fox |Sterek
WerewolfOrmanda dolaşan bir tilki, yağmurdan sığınmak için girdiği evde, kaderini değiştirecek adamla tanışır.