Derek gideli bir hafta olmuştu. Her gün birbirlerini arayıp nasıl olduklarını soruyorlardı. Şu ana kadar hiçbir sıkıntıları yoktu. Tek sorun Derek'in Stiles'ı özlemesiydi. Stiles'ta yalnız kaldığı için Scott ve Lydia'yla takılıyordu. Kesinlikle harika anlaşıyorlardı ve bir nevi dost olmuşlardı.
Stiles gömleğini çıkarıp tişörtünü giydi ve koltukta bağdaş kurup telefonunu eline aldı. Önce Derek'e küçük bir mesaj atıp evde olup olmadığını sordu. Olumlu yanıt aldığında kocaman bir gülümsemeyle arama tuşuna bastı.
Derek açtığında önce kaşları çatıldı. Derek'in tişörtü yoktu ve yatak odasındaydı. Derek kendisine ufak bir ev turu yaptığı için biliyordu.
Derek: ne yapıyorsun bakalım?
Diye sordu tişörtünü kafasından geçirip. Yatağa oturduğunda Stiles hâlâ cevap vermeden ona bakıyordu.
Stiles: iyi, iyi sen napıyorsun asıl
Derek: yeni geldim. Banyodan çıktığımda sen yazdın.
Stiles kafasını salladı ve her zamanki konuşmalarını yapıp geri kapattılar. Derek'in toplantıları iyi geçiyordu. Daha iki hafta orada kalacak diye biliyordu Stiles ama Derek bir hafta sonra gelecekti diğer işleri Ava kendisi halledebilirdi. Korumlarla tabi ki.
Stiles telefonu kenara bıraktığında ellerini karnına koydu. Kendini yastığına bıraktığında
beyaz tavanda Derek'in az önce ki görüntüsü gelmişti gözünün önüne. Aynı vücut kendisinde de vardı ama Hale'ninki akılda kalıyordu işte.Derek gittiğinden beri zaman Stiles için daha yavaş akıyordu. Yemek yemek, televizyon izlemek, dosyalarda ki saçma şeyleri halletmek hatta kitap okumaya bile vakit buluyordu. Bu yedi günde üç kitap bitirmişti.
Şimdi de yatıncaya kadar kitap okuyabilirdi ama önce yemek yemeliydi. Aslında iştahı yoktu sadece canı sıkılıyordu. Gidip bir ekmek ve domates alıp yukarı çıktı kendini yatağa bıraktığında bir rahatlama hissetti bugün yorulmuş olmalıydı. Yastığının altında duran kitabı açıp okumaya başladı bir yandan da bakmadan ekmeği bulmayı deniyordu.
———Stiles sabah kalktığında ilk başta bir gök gürleme sesi duydu. Dışarıda yağmur yağıyor olmalıydı. Dışarı bakmadan komodinin üzerine koyduğu tepsiyi aldı ve aşağı indi.
Üstünü giyinip Lewis'in yanına giderken kendini çok rahatsız hissediyordu. Havanın durumu buna büyük etkendi ama daha önce hiç böyle hissetmemişti.
Sonunda binasına geldiğinde arabadan indi ve hızlı adımlarla içeri girdi. Lewis'in odasına girerken o çıkıyordu.
Lewis: Stiles birkaç gün bura sana emanet ben Çin'e gitmeliyim.
Stiles: Lewis bekle! Neden gidiyorsun
Lewis: Derek yaralanmış hayati riski varmış
Lewis Stiles'ın ne düşüneceğini umursamadan neler olduğunu söylemişti. Kendisi de düşünce kavramını yitirmiş, neler olduğunu anlaması birkaç dakika sürmüştü.
Stiles: Hayır sen burda kalıyorsun Lewis ben gidiyorum
Lewis: burda dur dedim Stiles
Lewis koşarak arabasına bindi ve gözden kayboldu. Stiles ise ellerini saçlarına geçirip ileri geri yürümeye başladı.
Stiles: Siktir
Stiles akşam olana kadar binada kalıp hiçbir şeyi düşünmeden ileri geri yürümüştü. Birkaç kere Ava'yı aramış ama cevap alamamıştı. Derek'in numarasından aradığında ise telefonunun kapalı olduğunu öğrenmişti. Deli gibi endişeleniyordu. Mesajlarını sürekli kontrol ediyordu ama gelen mesajı yoktu. Çıldırmak üzereydi. Birden burayı bırakıpta gidemiyordu. Sadece çaresizce telefonun başında bir mesaj bekliyordu. Küçücük, iki kelimelik bir mesaj: 'o iyi'
Ama o istediği mesaj bir türlü gelmiyordu. Saatler geçmişti Lewis'in artık varması gerekiyordu. Hâlâ bir araması yoktu.Güçsüz görünmemek için kendisini Lewis'in odasına bırakmıştı. Sabah yediğinden başka hiçbir şey yememişti. Giderek başı dönüyordu. Telefonu elinden bırakıp bilgisayarların olduğu alana gitti. Elini çırptı dikkatleri üzerine çekmek için.
"Burayı biraz erken kapatalım olur mu sizde yarın için dinlenin" dedi Stiles ona bakan şaşkın bakışları gördüğünde "şaka yapmıyorum evlerinize gidin" dediğinde telefonu çaldı.
Koşarak içeri girip kapıyı kapattı. Sadece bir şey duymak istiyordu. Lewis'in tok sesini duyduğunda gözleri doldu. Sevdiği adam belki de ölüyordu ve Stiles onu göremiyordu. Eğer öldüğünü söylerse her şey biterdi. Bu vicdan azabıyla da yaşayamazdı.
Lewis: Hâlâ uyuyor
Stiles: A-ama u-uyuyor değil mi Lewis sadece uyuyor
Lewis: Evet şu an iyi ama hâlâ riski var
Stiles: Nasıl olmuş peki.
Lewis: Kurtboğanlı bir mermi atılmış. Sadece savaşıyor.
Stiles: Kazanmalı Lewis lütfen savaşı kazansın.
Stiles kendini tutamadı ve ilk gözyaşının düşmesine izin verdi.
Stiles: onu göstersene bana. Sen burda kalacaktın Lewis ben ölüyorum burda
Lewis: sakin ol Stiles o iyi
Stiles: mermiyi çıkardılar mı.
Lewis: çok derine inmiş mermi. Çok uğraştılar ama hâlâ çıkaramadılar. Birazdan ameliyata alacaklar.
Stiles: Eğer o-onu bir daha göremeyeceğimi söylemek zorunda kalırsan beni a-arama tamam mı Lewis.
Stiles kendini koltuğa bırakıp gözlerini hırkasına sildi. Bir çocuk gibi ağlamak istemiyordu güçsüz olduğunu hissetmek istemiyordu ama öyleydi. Güçsüzlüğün ve çaresizliğin her tonunu yaşamıştı. Bir çocuk gibi ağlıyordu çünkü onun kalbi yanıyordu. 'Sen neden orada değilsin' diyip kendine hesap soruyordu. Beyni ağlıyordu artık hiçbir organı dayanamıyordu. Sabahtan beri hiçbir şey içmemiş, yememiş, yapmamıştı. Sadece olumlu bir haber istiyordu. Sadece Derek'e kollarını sarmak istiyordu. Onun kendisine bir şeyler söylemesini istiyordu. İsterse kendisinden nefret ettiğini söylesi, yine de bir şeyler diyip gözlerini açsın istiyordu.
Derek ise gözleri kapalı, mermiyle savaşıyordu. Ölmemek için o kadar büyük bir uğraş veriyordu ki... Mermiyi görmemişti. Şimdiye kadar nasıl ölmediğine şaşırıyordu.
Doktoru Deaton bu duruma hiç şaşırmamış görünüyordu. Elinden geleni yapıyor ama Derek'in durumunda herhangi bir değişiklik olmuyordu.Stiles: Lütfen Derek benim için aç gözlerini... ———
Bir mesajın var hem de Stiles'tan 🙃
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BRANN AND KRUTT
Teen FictionKrutt ve Brann gerçek isimlerinin bile bilinmediği efsaneler. Peki ya birbirlerini bulmak zorunda kalırlarsa.