İki genç onları çepeçevre saran inat duygusuyla hareket ederken gerçek bir savaşın içinde olmadıklarını unutmuştu. Gençlerden daha büyüğü ellerini beline yerleştirdi ve de konuşmaya başlamadan önce durumdan sıkılmaya başladığını belli etmek istercesine burnundan soludu.
"Şimdi," diye mırıldandı kelimeyi uzatarak.
Beomgyu ile yeterince vakit harcadığını düşünüyordu.
"İzin verirsen bu işi arkadaşınla halletmek istiyorum. Tabii kendini savunmak için avukatlığına ihtiyaç duymuyorsa..."
Bakışları Soobin'le buluştu. Gerçekten bir şeyler söylemesini bekliyordu ama çocuk bir tavşan gibi titremekten başka bir şey yapacağa benzemiyordu.
"Ortada halledilecek bir şey olduğunu hiç sanmıyorum. Zaten hak edilmiş bir şeyi çaldığını söylüyorsun ama solo Soobin'e verildi. Sana değil... Belki de bizimle tartışmak yerine oturup soloyu neden alamadığını düşünsen çok daha iyi olur."
Ama lafa giren yine Beomgyu'ydu. On altı yaşında bir çocuğa göre boyundan büyük laflar ediyordu.
Yeonjun biraz önce çocuğu alt ettiği yanılgısına düşmüştü, zira Beomgyu bir süre sessiz kalıp keskin bakışlarını Yeonjun'un gözlerine dikmişti. Sanki ona meydan okuyordu. Fırtına öncesindeki o sessizlik gibiydi ve bir kez daha konuşmaya başladığında Yeonjun'un içinde kopan fırtınaların sebebi olmuştu.
"Ayrıca sen şu an hiçbir şeysin..."
Kelimeler bir bomba etkisi yaratsa da merakla etraflarına toplanmaya başlayan diğer traineelere aldırış etmedi Yeonjun. Bütün gözlerin en başından beri üzerlerinde olduğunun zaten farkındaydı.
Yarısının yüzünde şok geçirmiş gibi bir ifade vardı, bir kısmının ise ona hak verdiğini görebiliyordu. İçlerinden yalnızca biri -en küçük olanları- korkmuş görünüyordu. Muhtemelen burayla ilgili hayalleri yerle bir olmuştu. Ya da bir idol olmakla ilgili hayalleri...
Yeonjun'un stajyerliğe başladığı yaştan çok da küçük değildi; ancak kendi kadar sağlam durmuyordu. Yeonjun buraya geldiğinden beri çocuğun ağladığına birçok kez şahit olmuştu. Şu an tartışma içerisinde olduğu grupla arkadaş olan traineelerden birinin yanından hiç ayrılmıyordu ve uzaktan uzağa Yeonjun'a diktiği bakışlarının de farkındaydı. Sanki yaklaşmak istiyor ama cesaret edemiyormuş gibiydi.
Yeonjun insanlar üzerinde bıraktığı etkinin giderek değiştiğine oturup ağlaması gereken bir durumdaydı belki fakat artık göz yaşı kalmamıştı. Son zamanlarda başına gelen olaylar silsilesinin genç adama cenin pozisyonunda sabahlara kadar ağlama ihtiyacı hissettirdiği bir gerçekti. Fakat etrafı o kadar kuşatılmıştı ki bunu bile yapma şansına sahip değildi.
Odasında kendinden başka iki kişi daha varken mahremiyetini nasıl koruyacaktı?
Hem zaten...
Yaralarını kimseye açma...
Basamaklarını tırmanmaya çalıştığı endüstri ona bunu öğretmişti. Bu yüzden hayatında tutmaya devam ettiği yalnızca iki kişi vardı. Geri kalanı ise...
Ne kadar kolay yok olduklarını görmek Yeonjun'u şaşırtmamıştı. Hayat da böyle değil miydi zaten?
İnsanlar bir an var, bir an yoklardı.
Bakışlarını çocuğa döndürdü. Soobin aradan sıyrılmış ve bu mesele ikisinin arasında gereksiz bir savaşa dönüşmüştü.
"Evet," diye mırıldandı kısmen de olsa ona hak verirken. "Haklısın belki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(Black) Onyx || Txt~Soogyu
FanfictionHayır, onun için sıcak bir yer yoktu.. Sıcak bir yuva ya da kucak... Adım atacak tek yer... Sığınacak tek liman... Belki de bu yüzden... Artık yaşamaya çalışmayı bırakmalıydı.