- Bölüm 7 -

35 6 0
                                    

Hafızanın korkutucu bir gücü vardı. Kaçmaya çalıştığınız anıları kendi zindanında zincirlere vurur ve zamanı geldiğinde onu serbest bırakırdı. Çoğunlukla hatırlamak bile istemediğiniz kareler hep birlikte hücuma geçerdi.

Aniden... Şiddetle...

...ve o an saklanmak için çok geç olurdu. Tek yapabileceğiniz şey sizi esiri altına alan duygu selinin akıntılarına karşı ayakta durmaya çalışmaktı. Yıkılmayacağınızın garantisi ise hiçbir şekilde verilemezdi.

Yeonjun'a gelince...

Belki henüz yıkılmamıştı; ancak kendini son demlerini yaşayan bir sonbahar yaprağı gibi hissediyordu. Dalına güçsüz bir şekilde tutunuyor ve her an savrulmayı bekliyordu. Bir kez düştüğünde ise yeniden ayağa kalkmak için baharı beklemek zorunda kalacaktı. Oysa bahar mevsimi fazlasıyla uzaktaydı.

Önündeki küçük valize tıkıştırmaya çalıştığı eşyalara bakarken ne hissettiğini kendi de bilmiyordu. Gözlerini bir kez olsun kırpsa kirpiklerinin ardına gizlenen damlalar yağmur olur boşalacağı gerçeğine bakılırsa pek de iyi hissetmiyor olsa gerekti. Üzerine üzerine gelen duvarların arasına sıkışıp kalmışken ihtiyacı olabilecek tek şey ağlamak olsa da zayıflığını gösteremeyecek kadar gururluydu. Valize gelişigüzel atılan her bir eşya kalbinde yeni bir yara açmıyormuş gibi dik tutmuştu başını. İçten içe ise oyuncağı kırılmış bir çocuk gibiydi.

Güzel yüzünde tek bir ifade yoktu. Dolgun dudaklarının arasından tek bir kelime dökülmüyordu. Bir zamanlar aile olarak girdikleri bu evden yalnız başına bırakılmış kanadı kırık bir kuş gibi ayrılıyordu.

Nasıl uçulacağını unutmuştu sanki. Gökyüzünde özgürce kanat çırpmanın nasıl bir his olduğunu hatırlamadığı için olsa gerek uçmayı öğrenmeye takati yoktu. Zaten istese de yapamazdı.

Kanadı kırık hangi kuşun şarkısının gökyüzünde yankılandığı duyulmuştu?

İşte bu yüzden Yeonjun'un öncelikli olarak -yalnız ama yalnızca- iyileşmeye ihtiyacı vardı. İyileşeceğine olan inancı ise sıfırdı.

Şirketinin aldığı kararın altındaki gerçekleri pek irdelemedi. Kurulun karşısından ayrıldığı esnada ona yapılan her şeyin acısını çıkaracağına içten içe yemin etse de savaşın kolay bir sanat olmadığından haberdardı. Stratejisini iyi düşünmesi ve adımlarını dikkatli atması gerektiğini biliyordu. Onlara ne kadar yanlış bir karar verdiklerini göstermek aklından geçen ilk şeydi. Henüz nasıl yapacağını bilmiyordu fakat şirketin sınırlarını nasıl zorlayabileceğinin örneklerini daha önce de görmüştü. Sonuna kadar giderek kendini şirketten attırmayı deneyecek kadar gözü dönmüştü, zira artık kim olduğunun bir önemi olduğunu düşünmüyordu. Zaten kim olduğunu kendi bile bilmiyordu.

Öylece elini kolunu sallayıp çıkamazdı. Çocukluğunun en güzel yıllarını bu uğurda harcamıştı. Ona birçok fırsat verilmiş olsa da verilen hiçbir şey karşılıksız değildi. Bu nedenle her gün daha fazla çalışmak ve ona verilen bu şansın karşılığını ödemek zorunda kalmıştı. Buna rağmen kendini her gün biraz daha yetersiz hissetmeye devam etmişti. İnsanlar ne kadar verirseniz verin hep daha fazlasını istiyordu. Bunun bir sonu yoktu. Bir süre sonra kapıldığınız bu hayat döngüsü yüzünden yorgun düşüyordunuz; ancak yine de bu döngüde sürüklenmeye devam ediyordunuz.

Hayatınızın yalnızca kendi yaptığınız tercihlere göre şekillendiğini sanırsınız... Kulağa saçma gelse de aslında durum tam olarak öyle değildi. Güçlü ve güçsüz arasındaki çizginin varlığı her ne kadar soyut da olsa kendini somut bir şekilde ortaya koyma fırsatını hiçbir koşulda geri tepmezdi. Sonuçta hayatın gerçekleri yüzünüze bir tokat misali çarparken o tokadın acısını yanağınızda hissetmemek elde değildi.

(Black) Onyx || Txt~SoogyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin