ikimizden biri ölmediği sürece feraha ermeyeceğiz. bu cümle bir kurşun ve senin bu cümleyi kaçıncı kuruşun. sen yaşamayan birini öldüremeyeceğini bilmiyor musun. seni yaşatan nefret, beni çürütüyor. adıma yakıştırdığın her sıfat bir çıkmaz sokağa yürütüyor. yok oluyorum senin saçlarımı okşamaktan aciz ellerinde. bugün canımı çok yaktın demek isterdim, bu acıyı senin dizlerinde ağlayarak hafifletmek isterdim. ama ruhsal acı fiziksel acının önüne geçiyor ve başımı dizine yaslayabileceğim kadar şefkat dolu biri değilsin, bunun için üzgünüm. sırtımdaki izler elbet geçer, peki yüreğimdekileri ne yapacağız. ben bilemiyorum kalbim her sıkıştığında ellerimin titremesini nasıl geçireceğimi. kime sığınmam, kimden medet ummam gerektiğini bilemiyorum. sen bilirsin ama değil mi. sen her şeyi bilirsin. hep öyle dersin. keşke sevmeyi de bilseydin. sarılmayı, öpüp, koklamayı. parkta koşup oynayan çocuğun balonları hangi renktir, duraktaki kediyi okşadığında seni nasıl yuva beller, güzel bir cümle ağızdan kaç farklı şekilde çıkar, dil nasıl kıvrılır, gülmek sana ne çok yakışır, bir bilsen. ama bilmezsin sen. boşver, bilme. sevgi, nefret gibi değildir. sırtına ağır gelir. taşıyamazsın.
yirmialtıhaziran-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
birileri ve gürültüleri
Poesíagittikçe daha yabancısın anlayacağın, gittikçe daha az evindesin. instagram-twitter | @nerossable