Gökyüzü ne kadar merhametliydi, ne kadar iyilik doluydu. Onu koruyor, zayıflığını hoş görüyordu. Ama bilimsel açıklaması neydi bunun (çünkü insan her şeyden önce bilimsel olmalıydı)? Neden kendisi bedenlerin içini görebiliyor, geleceği okuyabiliyordu, köpeklerin insana dönüşeceği? Sıcak dalgası yüzünden olmalıydı, evrenin geçirdiği evrimlerin hassaslaştırdığı bir beyni etkiliyordu işte. Bilimsel konuşmak gerekirse, eti eriyip dünyadan kopmuştu. Bedeni eriyip dünyadan kopmuş, geriye sadece sinirler kalmıştı. Kayanın üzerine serilen bir tül gibiydi bedeni şimdi.
Koltuğunda arkaya yaslandı, bitkindi ama dayanıyordu. Çaba harcayarak, acılar çekerek insanlığa yeniden tercüman olana kadar arkasına yaslanıp dinlendi, bekledi. Çok yukarılardaydı, dünyanın sırtındaydı. Altındaki dünya titriyordu. Kırmızı çiçekler büyüyordu etinin içinden; sert yaprakları başının yanında hışırdıyordu. Yukarılardaki kayalara müziğin sesi çarpmaya başladı. Aşağıda, sokakta bir otomobil korna çalıyor, diye homurdandı Septimus; ama burada, yukarıda kornanın sesi kayadan kayaya çarpıyor, bölünüyor, ses titreşimlerine dönüşüp düzgün sütunlar halinde (müziğin görünebilir olduğunu keşfetmişti) yükseliyor ve bir ilahiye dönüşüyordu, şimdi genç bir çobanın kavalından (birahanede ince kaval çalan ihtiyarın sesi bu, diye homurdandı) büklüm büklüm çıkıyordu bu ilahi, çocuk kımıldamadan dururken kavalından köpürerek çıkıyor ve sonra, çoban yükseğe tırmandıkça, aşağıda trafik akarken, acı acı yakınan bir sese dönüşüyordu. Bu çocuk ağıtı trafiğin içinde çalıyor, diye düşündü Septimus. Şimdi karların içine çekiliyor, çevresinden güller sarkıyor – benim yatak odamın duvarında açan iri, kırmızı güller, diye geçirdi aklından. Müzik sustu. Çalgıcı parasını almış, düşünüp taşınıp bir sonraki meyhaneye gitmiş olmalı, diye düşündü.
Ama kendisi kayanın tepesinde kaldı, kayada yatan boğulmuş bir denizci gibiydi. Teknenin kenarından sarktım ve düştüm, diye düşündü. Denizin dibine gittim. Ölmüştüm ama yine de yaşıyorum; ama izin verin de dinleneyim, diye yalvardı (yine kendi kendine konuşuyordu – korkunçtu bu; korkunç!); insan uyanmadan önce kuş sesleri ve tekerlek gürültüleri garip bir uyum içinde nasıl çın çın öterse, sonra gitgide yükselirse ve uykudaki kişi hayatın kıyılarına çekildiğini hissederse, Septimus da kendisinin hayata doğru öyle çekildiğini hissetti, güneş daha da ısıtıyor, çığlıkların sesi yükseliyordu, müthiş bir şey olmak üzereydi.
Gözlerini açsa yetecekti; ama sanki üzerlerinde bir ağırlık, bir korku vardı. Kendini zorladı; gözkapaklarını güçlükle aralayıp baktı; Regent Park önündeydi. Güneşin uzun ışınları ayaklarının dibinde oynaşıyordu. Ağaçlar iki yana savruluyorlardı. Kucak açıyoruz, der gibiydi dünya; içimize alıyoruz; yaratıyoruz. Güzellik, der gibiydi dünya. Ve bunu kanıtlamak istercesine (bilimsel olarak), nereye baksa, evlere, parmaklıklara, çitlerin üzerine yayılan ceylanlara, nereye baksa, bir anda güzellik fışkırıyordu oradan. Bir yaprağın rüzgârda titreşmesini seyretmek müthiş keyifliydi. Gökte kırlangıçlar hızla geliyor, dönüyor, yükselip alçalıyor, sanki lastik bantla tutturulmuşlar gibi kontrollerini hiç kaybetmeden durmadan dönüyorlar; ve yükselip alçalan sinekler; oyun oynar gibi kâh bu yaprağa, kâh şuradakine vuran, değdiği yeri keyif alarak, yumuşacık altın rengiyle kamaştıran güneş; ara sıra bir çan sesi (araba kornası da olabilir) otların saplarında müthiş güzel çınlıyor – bütün bunlar, insana dingin ve mantıklı gelseler de, sıradan şeylerden oluşsalar da gerçeğin kendisiydi şimdi; güzellikti, şimdi gerçek buydu. Güzellik her yerdeydi.
"Vakit geldi," dedi Rezia.
"Vakit" sözcüğü kılıfını yardı; içindeki zenginliği Sep-timus'un üstüne boşalttı; kendisi çaba harcamadan, sert, beyaz, kalıcı sözcükler dudaklarından kabuklar gibi, bir rendeden düşen talaşlar gibi döküldü ve Vakit'e düzülecek bir methiyedeki yerlerini almak üzere uçup gittiler. Septimus şarkı söyledi. Evans ağacın arkasından karşılık verdi. Ölüler Tesalya'daydılar, diyordu Evans, orkidelerin arasında. Orada savaşın bitmesini beklediler ve şimdi ölüler, hatta Evans'ın kendisi–
![](https://img.wattpad.com/cover/268719402-288-k454141.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mrs. Dalloway
General FictionYazar: Virginia Woolf Çeviren: İlknur Özdemir Yayınevi: Kırmızı Kedi - 2012 Karakterlerin iç yaşamının bilinç akışı tekniğiyle iç içe geçtiği Mrs. Dalloway, okuyucuyu beşeri deneyimin, zaman ve mekânın, deliliğin ve pişmanlığın keşfiyle büyülüyor. Z...