Korkunç! Korkunç! Ağlamak geliyordu içinden. (Ailesini bırakıp gelmişti, neler olacağı konusunda uyarmışlardı onu.)
Neden evinde kalmamıştı ki? Demir parmaklığın topuzunu avucunda çevirirken ağladı.
Şu kız, diye düşündü Mrs. Dempster (sincaplara vermek için ekmek kırıntısı biriktirir ve öğle yemeğini sık sık Regent Park'ta yerdi) dünyadan habersiz; insanın beklentilerinde biraz cesur, biraz rahat, biraz dengeli olması daha iyiydi elbette. Percy içki içiyordu. Eh, insanın oğlu olması daha iyi, diye geçirdi aklından Mrs. Dempster. Kendisi zor günler geçirmişti, böyle bir kız görünce de elinde olmadan gülümsüyordu. Evlenirsin sen, diye düşündü Mrs. Dempster, çünkü oldukça güzelsin. Evlen de gör, diye düşündü. Eh, yemek pişirmek filan. Her erkeğin huyu farklıdır. Ama eğer bilebilseydim ben öylesini mi seçerdim, diye düşündü Mrs. Dempster, içinden Maisie Johnson'ın kulağını bükmek geldi; kendi yaşlı, yıpranmış yüzündeki sarkık kırışıkların şefkatle öpüldüğünü hissetmek istedi. Zor bir hayattı benimki, diye düşündü Mrs. Dempster. Neleri feda etmemişti ki? Gülleri; bedenini; ayaklarını da. (Yumru yumru topakları etekliğinin altına çekti.) Güller, diye düşündü acı acı. Bir alay çöp, canım. Gerçekten de, yemek, içmek, çiftleşmek, iyi ve kötü günler düşünülürse, hayat güllerden ibaret olmamıştı ki, üstelik dinleyin, Carrie Dempster Kentish Town'daki hiçbir kadının yerinde olmak istemezdi! Ama istediği acımaydı onun. Kaybolan güllere acınmasını istiyordu. Sümbül tarhlarının yanında dikilmiş, Maisie Johnson'dan acıma bekliyordu.
Ama, ah şu uçak! Mrs. Dempster bilmediği yerleri görmeyi arzu etmemiş miydi hep? Bir yeğeni vardı onun, misyonerdi. Uçak yükselip hızlandı. Hep Margate'te denize girerdi, kıyıdan pek uzaklaşmazdı, ama sudan korkan kadınlara tahammülü yoktu. Uçak kayarak alçaldı. Mrs. Dempster'in midesi ağzına geldi. Yine yükseldi. Bahse girerim ki uçakta hoş bir genç adam vardır, dedi Mrs. Dempster, uçak gitgide uzaklaştı, hızlanıp gözden kayboldu, çok uzaklara fırladı; Greenwich'in ve bütün direklerin üstünde yükseldi; bir ada oluşturan kurşuni renkte kiliselerin, St. Paul'ün ve diğerlerinin yukarılarına, ta Londra'nın her iki yanında tarlaların ve koyu kahverengi ormanların yayıldığı, gözü pek ardıçkuşlarının korkusuzca sıçrayıp, etrafa hızla bir göz atıp salyangozu kaptığı gibi bir taşın üstüne bir, iki, üç kez çarptığı yerlere kadar gitti.
Uçak uzaklaştıkça uzaklaştı, sonunda parlak bir kıvılcıma dönüştü; bir özlem; bir yoğunlaşma; insanın ruhunun, kararlılığının bir simgesi (Greenwich'teki çimlerini gayretle biçen Mr. Bentley'e böyle göründü), diye düşündü Mr. Bentley, düşünce yoluyla bedeninin dışına, evinin dışına çıkmak için sedir ağacının çevresinden dolaşırken, Einstein, tahmin, matematik, Mendel kuramı – uçak gitgide uzaklaştı.
Sonra, elinde deri bir çanta taşıyan, hırpani kılıklı alelade bir adam St. Paul Katedrali'nin basamaklarında durdu, tereddüt etti, çünkü içerde nasıl da bir şifa vardı, nasıl da bir kucak açma, üzerinde bayrak dalgalanan kaç mezar, ordulara karşı kazanılan zaferlerin değil, diye düşündü, şimdi beni zayıf bırakan baş belası gerçeği arama gücüne karşı kazanılan zaferlerin anıları, daha da ötesi, katedral yanında olmayı vaat ediyor insana, diye düşündü, büyük bir topluma katılmaya çağırıyor; büyük adamlar var o toplumda; hayatını verenler olmuştur o toplum için; girerim içeriye, diye düşündü, içi kitapçık dolu bu deri çantayı bir mihrabın önüne bırakırım, bir haçın, sözcükleri arayan, araştıran ve bir araya getirmenin ötesine geçen ve bütünüyle ruh haline gelen, bedeninden kopan, hayaletleşen bir şeyin simgesinin önüne – neden girmeyeyim içeriye? diye düşündü ve o böyle tereddüt ederken uçak Ludgate Circus'un üstünden uçtu.
Tuhaftı ortalık; sakindi. Trafiğin gürültüsünü bastıran tek bir ses bile duyulmuyordu. Sanki kimse yönetmiyordu uçağı, kendi özgür iradesiyle yol alıyor gibiydi. Ve sonra, arka tarafından, halka halka beyaz bir duman saldı, duman yukarıya, dosdoğru yukarıya doğru kendinden geçerek, zevk içinde yükselen bir şey gibi kıvrıla kıvrıla uzadı, bir T çizdi, sonra O ve F.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mrs. Dalloway
General FictionYazar: Virginia Woolf Çeviren: İlknur Özdemir Yayınevi: Kırmızı Kedi - 2012 Karakterlerin iç yaşamının bilinç akışı tekniğiyle iç içe geçtiği Mrs. Dalloway, okuyucuyu beşeri deneyimin, zaman ve mekânın, deliliğin ve pişmanlığın keşfiyle büyülüyor. Z...