Clarissa'ya doksanların başında, Bourton'da geçirdiği o yaz âşık olmuştu deli gibi. Kalabalıktı orası, herkes gülüp konuşuyordu, çaydan sonra bir masanın çevresine oturmuşlardı, salon sarı ışığa boğulmuştu, sigara dumanı içindeydi. Evindeki hizmetçiyle evlenen bir adamdan söz ediyorlardı, komşu toprak sahiplerinden biriydi, adı aklına gelmiyordu şimdi. Hizmetçisiyle evlenmiş, kızı alıp Bourton'a getirmişti ziyaret için – feci bir ziyaret olmuştu. Saçma sapan takıp takıştırmıştı kadın, "Papağana benziyor," demişti Clarissa, onu taklit ederek, ve susmak bilmemişti. Konuşmuş da konuşmuştu. Sonra biri –Sally Seton'du– o kadının evlenmeden önce bir bebek doğurmuş olduğunu bilseniz duygularınız gerçekten değişir miydi, diye sormuştu. (O günlerde kadınlı-erkekli bir toplulukta bunu söylemek cesaret isterdi.) Clarissa'yı görür gibiydi şimdi Peter, yanakları al al olmuş, adeta kasılmıştı yüzü, "Ah, onunla bir daha asla konuşamayacağım!" demişti.
Bunun üzerine, çay saatinde masanın çevresinde toplananlar bocalar gibi olmuştu. Çok rahatsız edici bir durumdu. Bu durumu önemsediği için suçlamamıştı Clarissa'yı, çünkü o günlerde, onun tarzında yetiştirilmiş bir kız hiçbir şey bilmezdi, ama Peter'i kızdıran onun tavrıydı; ürkek; sert; kibirli gibiydi; iffet taslıyordu. "Ruhun ölümü"ydü bu. İçinden gelen bir dürtüyle söylemişti bunu, hep yaptığı gibi o âna isim takarak – Clarissa'nın ruhunun ölümü. Herkes şaşkın haldeydi; Clarissa konuşurken herkes başını öne eğmiş, sonra doğrulduklarında farklı görünmüştü. Sally Seton'u görebiliyordu Peter, yaramazlık yapmış bir çocuğa benziyordu, yanakları al al öne eğiliyordu, konuşmak istiyor ama korkuyordu, Clarissa da insanları korkuturdu zaten. (Sally Clarissa'nın en yakın arkadaşıydı, hep yakınındaydı onun, çok çekiciydi, güzeldi, esmerdi, o günlerde gözü pekliğiyle ün salmıştı, Peter'in verdiği puroları yatak odasında içerdi. Ya biriyle nişanlanmıştı ya da ailesiyle kavga etmişti; ihtiyar Parry her ikisinden de hoşlanmadığı için aralarında bir bağ oluşmuştu.) Sonra Clarissa, hepsine kırılmış havalarda ayağa kalkmış, bir bahane bulup tek başına çıkıp gitmişti. Kapıyı açtığında koyunları kovalayan o kaba tüylü iri köpek dalmıştı içeri. Clarissa onun üzerine atlamış, adeta kendinden geçmişti. "O kadın konusunda az önceki tavrımı tuhaf bulduğunu biliyorum; ama bak ben ne kadar da sevgi doluyum; bak Rob'umu ne kadar seviyorum!" der gibiydi Peter'e – onun hedef tahtasında kendisinin olduğunu bilirdi Peter. İkisi hep öyle tuhaf bir şekilde, konuşmadan iletişim kurabiliyorlardı. Peter'in kendisini eleştirdiğini hemen anlardı Clarissa. Sonra da kendini savunduğunu apaçık belli eden bir şeye kalkışırdı, köpekle yaptığı gibi – ama Peter'in gözünü asla boyayamazdı, Clarissa'nın ruhunu okurdu o. Bir şey demezdi elbette, suratını asarak otururdu. Kavgaları çoğunlukla böyle başlardı.
Kapıyı kapatmıştı Clarissa. Peter hemen derin bir karamsarlığa gömülmüştü. Her şey yararsız görünmüştü gözüne – âşık olmayı sürdürmek; kavgayı sürdürmek; barışmayı sürdürmek ve tek başına çıkıp gitmişti, ek binaların, ahırların arasından geçmiş, atlara bakmıştı. (Orası oldukça mütevazı bir yerdi; Parry'lere varlıklı denilemezdi; ama her zaman seyisleri ve ahır görevlileri olmuştu –Clarissa ata binmeyi seviyordu– bir de yaşlı bir arabacıyla –adı neydi?– yaşlı bir dadı vardı, Moody mi, Goody mi ne, buna benzer bir isim takmışlardı kadına, onu görmeye gittikleri odada bir alay fotoğraf, bir alay kuş kafesi görürlerdi.) Korkunç bir akşamdı! Umutsuzluğu daha da arttı Peter'in, sadece bu konuda değil, her konuda. Clarissa'yı göremiyordu; ona açıklamada bulunamıyordu; içini dökemiyordu. Her zaman başkaları vardı etrafta – Clarissa hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı. Onun şeytani yanı da buydu – bu soğukluk, bu ruhsuzluk, bu sabah onunla konuşurken yine hissetmişti onun içine işlemiş olan şeyi; nüfuz edilemiyordu ona. Ama Tanrı bilir ya, seviyordu Clarissa'yı. Oysa insanın sinirini bozabiliyordu, evet insanın sinirlerini keman teli gibi gerebiliyordu. Eksikliğini hissettirmek için budalaca bir fikre kapılmış, akşam yemeğine epeyce geç inmişti, inince de gidip ihtiyar Miss Parry'nin yanına oturmuştu –Helena Hala'nın– Mr. Parry'nin kız kardeşinin, masanın başında oturuyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mrs. Dalloway
Ficção GeralYazar: Virginia Woolf Çeviren: İlknur Özdemir Yayınevi: Kırmızı Kedi - 2012 Karakterlerin iç yaşamının bilinç akışı tekniğiyle iç içe geçtiği Mrs. Dalloway, okuyucuyu beşeri deneyimin, zaman ve mekânın, deliliğin ve pişmanlığın keşfiyle büyülüyor. Z...