XVII

12 2 0
                                    

  Milton üzerine konferanslar veren Profesör Brierly gelmişti çünkü, küçük Jim Hutton'la konuşuyordu (Jim Hutton böyle bir partiye gelirken bile kravatını doğru dürüst takıp gömleğini giymeyi becerememişti, ne de saçlarını yatıştırabilmişti), bu kadar uzaktan bile onların tartıştıklarını görebiliyordu Clarissa. Çünkü Profesör Brierly çok garip bir adamdı. Bütün o dereceleriyle, onur ödülleriyle, ikinci sınıf yazarlara yaptığı danışmanlıkla, kendi tuhaf yapısına pek de yaramayan bir atmosferde bulunduğunu hemen sezerdi; olağanüstü bilgili ama çekingendi, dostane olmaktan uzak buz gibi bir cazibesi vardı; saflığı kendini beğenmişlikle yoğrulmuştu; bir kadının taranmamış saçları ya da bir gencin çizmeleri, asilerin, ateşli gençlerin, dâhi bozuntularının, kuşkusuz pek itibarlıydı bunlar, karanlık dünyasını hatırlatırsa ürperirdi; başını hafifçe geriye atar, hıh! diyerek ılımlılığın değerinden söz eder, Milton'u anlayabilmek için klasikler konusunda biraz eğitilmiş olmak gerektiğini ima ederdi. Anlaşılan Profesör Brierly (Clarissa görebiliyordu) küçük Jim Hutton'la Milton konusunda anlaşamıyordu (çocuk kırmızı çorap giymişti, siyah çorapları yıkamadaydı). Clarissa onların konuşmalarını böldü.

    Bach'ı sevdiğini söyledi. Hutton da seviyordu. Clarissa ile aralarındaki bağ buydu; Hutton (çok kötü bir şairdi) Mrs. Dalloway'in sanatla ilgilenen büyük hanımefendilerin içinde en iyisi olduğunu düşünürdü. Ne kadar da katıydı yargılarında. Müzik konusunda kişisel tercihleri yoktu. Pek de ukalaydı. Ama onu seyretmek çok zevkliydi! Evini ne kadar güzelleştiriyordu, ama bir de şu profesörleri olmasaydı. Clarissa onu yakalayıp arka salondaki piyanonun başına oturtmayı kafasına koymuş gibiydi. Çünkü müthiş çalardı.

    "Ama çok gürültü var!" dedi Clarissa. "Gürültü!"

    "Başarılı bir partinin işareti," diyen Profesör usulca ayrıldı yanlarından.

    "Milton hakkında bilmediği yoktur onun," dedi Clarissa.

    "Sahi mi?" dedi Hutton, Hampstead'de Profesör'ün taklidini yapardı; Milton üzerine konuşan Profesör, ılımlılık üzerine konuşan Profesör; usulca çekilip giden Profesör.

    Şuradaki çiftle konuşması gerekiyordu Clarissa'nın, öyle dedi, Lord Gayton ve Nancy Blow'la. Partinin gürültüsünde payları olduğu için değil tabii. Sarı perdelerin yanında yan yana dururken (açıkça) konuşmuyorlardı. Az sonra başka bir yere gideceklerdi, birlikte; zaten başka zaman da söyleyecek fazla bir şeyleri olmazdı. Etrafa bakınıyorlardı; o kadar. Yeterliydi. Öyle temiz, öyle sağlam görünüyorlardı ki, Nancy Blow, kayısı rengi toz pudra ve allık sürmüştü, ama Lord Gayton iyice ovalanmış, temizlenmişti, kuşlar gibi tetikteydi, ne atılan bir topu kaçırır, ne de bir darbe onu şaşırtırdı. Durduğu yerde sıçrıyor, hedefine yumruk atıyordu. Elinde tuttuğu dizginlerin ucundaki tayların ağızları titriyordu. Madalyaları vardı, doğduğu yerde atalarından kalma anıtlar dururdu, kilisede bayraklar sallanırdı. Görevleri vardı; kiracılarına karşı; annesiyle kız kardeşlerine karşı; bütün gün Lordlar Kamarası'ndaydı, –kriket, kuzenler, filmler– Mrs. Dalloway yanlarına geldiğinde bunları konuşuyorlardı. Lord Gayton Clarissa'ya hayrandı. Miss Blow da öyle. Öyle hoştu ki tavırları.

    "Harikasınız... gelmenize ne kadar sevindim!" dedi. Lordları severdi; gençliği severdi; Paris'teki en usta sanatçılara büyük paralar ödeyerek giyinen Nancy sanki bedeninden kendiliğinden yeşil bir fırfır fışkırmış gibi duruyordu orada.

    "Dans edilir diye düşünmüştüm," dedi Clarissa.

    Çünkü gençler konuşamıyorlardı. Hem neden konuşsunlar? Bağırmak, kucaklaşmak, sallanmak, şafakta kalkmak; taylara şeker götürmek; şirin Çin köpeklerinin burunlarını öpüp okşamak varken; sonra, içleri kıpır kıpır suya atlayıp yüzerler. Ama İngilizcenin muazzam kaynakları, duyguları iletmek için verdiği güç (onların yaşında olsalardı Peter ile kendisi bütün akşam tartışırlardı), onlara göre değildi. Bunlar gençleri katılaştırıyordu. Belli bir konuma gelmiş insanlar için çok uygundu bu kaynaklar, ama tek başına epeyce sıkıcı kalabilirlerdi.

Mrs. DallowayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin