Aşk da mahvediciydi. Güzel olan, doğru olan ne varsa gidiyordu. Peter Walsh'ı ele alın örneğin. Çekici, akıllı, her konu hakkında fikir sahibi bir adam. Örneğin Papa hakkında bir şey bilmek isterseniz, ya da Addison hakkında, ya da insanlar nasıldır, şunun bunun anlamı nedir gibi incir çekirdeği doldurmayan şeylerden söz etmek isterseniz, Peter kimsenin bilmediğini bilirdi. Clarissa'ya yardım eden Peter olmuştu; ona kitaplarını ödünç veren de oydu. Ama bir de şu âşık olduğu kadınlara bir bakın – adi, değersiz, sıradan. Âşık Peter'i düşününce – bunca yıl sonra Clarissa'yı görmeye geliyor ve konuştuğu konu ne? Kendisi. Ne korkunç bir tutku! diye düşündü Clarissa. Ne kadar berbat bir tutku! diye düşündü, bir yandan Kilman'la Elizabeth'ciğinin Ordu Pazarları'na yürüdüklerini aklından geçirirken.
Big Ben üç buçuğu vurdu.
Yaşlı hanımın (onca yıldır komşuydular) o sese, o ipliğe bağlıymışçasına pencereden çekildiğini görmek ne kadar tuhaftı, hatta dokunaklıydı. Bu ses ne kadar devasa olsa da o kadınla bir ilgisi vardı. Parmak aşağıyı, ta aşağıyı gösteriyordu, sıradan şeylerin ortasını ve o ânı önemli kılıyordu. O sesi duyunca, diye hayal etti Clarissa, kadın yerinden kımıldamaya, gitmeye zorlanmıştı, ama nereye? Kadın arkasını dönüp gözden kaybolurken Clarissa onu izlemeye çalıştı, yatak odasının arka tarafında hareket eden beyaz bonesini seçebiliyordu. Kadın hâlâ odadaydı, arka tarafta kıpırdanıp duruyordu. Mucize bu ise, gizem bu ise o zaman inançlara ve dualara ve yağmurluklara ne gerek var, diye düşündü Clarissa; şifonyerle tuvalet masası arasında gidip geldiğini görebildiğim o yaşlı hanımsa mucize, diye düşündü. Hâlâ görebiliyordu onu. Kilman çözdüm diyebilirdi bu büyük mucizeyi, Peter de aynısını söyleyebilirdi, ama Clarissa ikisinin de çözmenin kenarından bile geçmeyeceklerine inanıyordu, mucize sadece şuydu: Burada bir oda vardı, orada da bir başka oda. Bunu din çözebilir miydi, ya da aşk?
Aşk – ama işte şu öteki saat, Big Ben'den hep iki dakika sonra çalan saat, kucağı ıvır zıvırla dolu, ayaklarını sürüyerek geldi, hepsini boşalttı, sanki Big Ben hazretlerinin kuralı koyması çok iyiydi, çok önemli, çok doğruydu, ama Clarissa'nın ayrıca her türlü ayrıntıyı düşünmesi gerekiyordu –Mrs. Marsham, Ellie Henderson, buz için kaplar– her türlü ayrıntı denizin yüzeyindeki bir altın tabaka gibi dümdüz uzanan o önemli vuruşun hemen arkasından sel gibi boşaldı, birbirinin üstüne binerek, yuvarlanarak geldi. Mrs. Marsham, Ellie Henderson, buz için çanaklar. Hemen telefon etmeliydi.
Kucağı ıvır zıvırla dolu olarak Big Ben'in peşinden gecikerek gelen saat akarcasına, zahmetle çaldı. Arabaların saldırısının, kamyonetlerin gaddarlığının, sayısız sevimsiz erkeğin, gösteriş meraklısı kadının hızlı adımlarının, bürolarla hastanelerin kubbeleri ve sivri kulelerinin çarpıp kırdığı, ıvır zıvır dolu bu kucaktaki son kalıntılar, durulmakta olan bir dalgadan püsküren sular gibi "Etin sesidir bu," demek üzere sokakta bir an duraklamış olan Miss Kilman'ın üstüne fışkırdı.
Denetlemesi gereken, etiydi. Clarissa Dalloway onu aşağılamıştı. Bunu bekliyordu. Ama yenememişti; etine hükmedememişti. Çirkindi, hantaldı, böyle olduğu için alay etmişti Clarissa Dalloway kendisiyle; ve bedensel arzularını yeniden uyarmıştı, çünkü Clarissa'nın yanında çirkin görünmek rahatsız ediyordu onu. Onun gibi konuşamıyordu da. Ama neden ona benzemek istiyordu? Neden? Mrs. Dalloway'den ölesiye nefret ediyordu. Ağırbaşlı değildi. İyi yürekli değildi. Hayatı gösteriş ve aldatmacadan ibaretti. Yine de alt edilmişti Doris Kilman. Aslında Clarissa Dalloway suratına güldüğünde neredeyse gözyaşlarına boğulacaktı. "Etin sesi bu, etin sesi" diye geveledi (yüksek sesle konuşmayı alışkanlık edinmişti), bu şiddetli ve can yakıcı duyguyu bastırmaya çalışarak Victoria Sokağı'nda yürürken. Tanrı'ya dua etti. Çirkin olmamak onun elinde değildi; güzel elbiseler alacak parası yoktu. Clarissa Dalloway gülmüştü – ama posta kutusuna varana kadar dikkatini başka bir şeyde toplayacaktı. Hem Elizabeth yok muydu? Başka bir şey düşünecekti; Rusya'yı düşünecekti; posta kutusuna varana kadar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mrs. Dalloway
General FictionYazar: Virginia Woolf Çeviren: İlknur Özdemir Yayınevi: Kırmızı Kedi - 2012 Karakterlerin iç yaşamının bilinç akışı tekniğiyle iç içe geçtiği Mrs. Dalloway, okuyucuyu beşeri deneyimin, zaman ve mekânın, deliliğin ve pişmanlığın keşfiyle büyülüyor. Z...