1. Bölüm/1. Kısım

531 22 10
                                    

             Güzel; yurdundan, kültüründen, hayatından koparılmıştı. Zihni bulanık, derdi büyüktü. Anlamsız bulduğu çoğu gerçek onunlaydı. Korku içinde bir sağına bir soluna bakıyordu. Gördüğü tek şey zifiri bir karanlıktı. Görüyor muydu? Belki de kör olmuştu. Çaresizce başını boşlukta salladı. Yüreğinin derinliklerinden gelen bir acıyla "Tanrım bu bir rüya olmalı" diye söylendi. Gerçek neydi? Neden bu karanlığın içindeydi? Adeta hummalı gibi titreme ye başladı. Hatırlayamadığı gerçekten bir çılgıncasına korkuydu. Acaba başına bir şey gelmiş mi idi? Önce elleriyle yüzünü yokladı. Bedeni kadar benimsediği gözlüğü hariç hepsi yerindeydi. Sonra bacaklarına dokundu. Olduğu yere yığılmış lığı fark etti. "Tanrım neden buradayım? Ne olursun bana yardım et!" dedi. Hemen mantıklı cevaplar aramaya başladı. Öğrendiği her teknik ve konu ona yardımcı olmak için harekete geçti. Her zaman yaptığı gibi parmaklarını sayarak "Birkaç gün önce hayır, hayır, beklide birkaç saat önce iş yerinden ayrılmıştım. Ah Tanrım neden hatırlayamıyorum? Her şey burası gibi karanlık! Kendimi göremiyorum. Ve bana olanları... Hiçbir şey bu kadar anlamsızlaşmamıştı. Çantam nerede?" dedi. Ve emekleyerek bulunduğu mekânda daire çizip dolandı. Ama aradığını bulamamıştı. Gözleri doldu. "Sanki bir par çam kayıp! Neler oluyor böyle? Çantam yok, hiçbir şeyim yok. Evet, evet birileri beni takip ediyordu. Onların varlığını hissetmiştim. Daha sonra adres sormak için yakınıma geldiler. Evet, her yer karanlıktı. Akşamdı. Kahretsin devamını neden hatırlayamıyorum" diyerek derinlere daldı. Adeta annesinin sesini duyuyordu. "Tatlım dikkat" Anneler daima çocukları için dua eder ve onların iyiliği için çırpınırdı. Fakat bu sefer öyle olmamıştı. Büyük bir karanlıkla beraber umutları da kaybolmuştu. Büyük bir boşluktaydı. Mırıldandı. "Belki de güzel şeyler oldu. Belki de birileri geldi ve beni kurtardı. Olumlu düşünmek ne kadar işe yarar Tanrım? Korkudan zihnim herhangi bir hayalle bile meşgul olamıyor. Düşlerim, iş hayallerim geleceğe dair ümitlerim, hepsi annemin sesinde kaldı. Onun sesiyse çok uzakta. Duyamıyorum."

İnsanoğlunun hayatındaki ilk ağlayışıyla birkaç ay içerisinde tanıdığı tek varlık annesiydi. Yediğinde, nefes aldığında, hasta olduğunda, hele de kucağa alınıp bağra basıldığında daha bir insandı. O da bunu biliyordu. Yavaş yavaş karanlığa alışan gözbebekleriyle birlikte zihnin de bütün savunma mekanizmalarını devre dışı bırakmıştı. "İsimlendirmeye çalıştığım şu hayatta neredeyim? O kadar okudum. Bilgilerle bezendim. Peki, bunlar beni bu karanlık tan kurtarabilecek mi?" diye sordu kendine. Daha cevabını alamadan bir ses duydu. Annesi değildi. Zaten neler konuşulduğunu da çözemiyordu. Gözleri büyüdü. Onun dilinde konuşmadıkları fark edince çığlık attı. Belki de kurtulabilirdi. Tekrar emekleyerek ilerledi. Bir yerlerde bir giriş olmalıydı. Duvara tutunarak ayağa kalktı. Hem sayıyor hem de duvarın zeminin keşfetmeye çalışıyordu. Girişe yaklaştıkça sesler netleşmeye başlayınca nerede olduğunu anladı. Bu defa daha yüksek sesle yardım istedi. Dışarıdaki kişi onu duymuştu. Ayakkabısından çıkan sesten ne kadar kararlı olduğu anlaşılıyordu. Güzelin birden yüreğini bir korku kapladı. Tekrar duvara tutunarak girişin arkasına geçti. Amigdalası tüm sinyalleri vermiş ve ani hareketle savunma durumuna geçirmişti. Önce kapıda bir kilit sesi duyuldu. Nefesini tuttu. Belki darp için herhangi bir aleti yoktu. Ama karanlık onun yanında. Büyük bir gürültüyle kapı azıcık aralandı. Dışarıda ki sesin kesildiğini fark edince durmuştu. O esnada içeriye sızan ışık odayı aydınlattı. Nasıl bir yerde olduğunu gören kız şok geçirdi. Karanlıktan bile korkutucu gelmişti. Donuk bir şekilde "Burada ne işim var?" diye fısıldadı. Bu fısıltı dışarıdakini yeniden harekete geçirdi. Hızlı adımlarla içeri girdi. Kız ışığında etkisiyle orta boylu, esmer adamı görünce üzerine atladı. Var gücüyle omuzlarına vurdu. Sendeleyen adam sırtındaki yükü anlasa da hiç bir şey yapamadan oraya yığılıp kalmıştı.

Bir kaçak gibi sızan ışığı takip eden kız koridora çıktı. Burası kapatıldığı odadan daha aydınlık ve temizdi. Etrafı hoş bir koku kaplamıştı. Yavaşça ilerlemeye başladı. Koridorun sonuna gelince duraksayarak hangi yöne gideceğine karar vermeye çalıştı. Bir insan hangi psikoloji de olursa olsun yönünü bulma konusunda diğer canlılara göre daha çaresizdi. Çünkü zihin tehlikeyi fark ettiği zaman beş duyuya göre hareket edeceğine beynin daha gelişmiş bölümlerinden yardım istiyordu. Ve tüm ön yargı ve kayıtlı olan bilgiler açığa çıkınca duyuyu ve o an kurulan planları etkiliyordu. Bunu bilen kız derin bir ne fes aldı. Koridordaki tüm kokuyu içine çekti. "Eğer odamdaki adam benim dışarı çıkmamı engelliyorsa o zaman birkaç kişi daha olmalı. Ama neredeler?" Önce tavanı inceledi. Hayatı boyunca devamlı olarak ve anlamsızca yaptığı tek şey etrafını incelemekti. Bu ona bir takım hünerler kazandırmıştı. Özelliklede bir iki dil öğrenmede rehber olmuştu. Her çizgi, her görüntü, her kelime bütün önyargıları, kavramları ve gerçekleri açıkça anlatıyordu. Yine de tavanda aradığını bulamadı. Başını soldaki duvarın aksi istikametine çevirdi. Duvarda bir resim vardı. Film afişi ne benzese de değildi. İyice sağa yanaştı. Kocaman afişte sadece kırmızı bir köprü vardı. Birden hatırladı. Bu gerçek olamazdı. "Tanrım Amerika'da değilim. Evet, evet kesinlikle öyle olmalı. Ailemden bu kadar uzakta ne yaparım ben?" Birden arkasına döndü. Koridoru derin ve ağır bir koku kaplamıştı. Hızlıca yürüdü. Odasının önünden geçti. Adam boylu boyunca uzanıyordu. Önüne döndü. Ne kadar kokudan uzaklaşsa da o bir araya geldikçe anlaşman kelimeleri duydu. "Take it her" Nefes alışverişleri düzensizleşti. Korkuyordu. Başına kötü şeyler gelmesinden korkuyordu. İki adam ve arkalarından gelen patronları sürekli emirler yağdırıyordu. Kızın koştuklarını fark edince hızlandılar. Bir fişekten bile hızlı olmuşlardı. Mekâna aşina olmaları da işlerini kolaylaştırdı. Aynı alanda karanlıkta kalan diğer koridordan ilerleyip içlerinden uzun boylu, heybetli olanı kızı görmüş ve tek hamlesiyle onu belinden yakalamıştı.

Güzel çırpınmaya başladı. Tıkıldığı odadan kurtulsa da bu aydınlık labirente yakalanmıştı. Var gücüyle kendi diliyle bağırdı. Yardım istiyordu. Ama sesini duyan kimse yoktu. Sert bakışlı, siyah gözlü patron yavaşça yanına gelip kızın ağzını kapattı. Ona eğer biraz daha bağırırsa canını yakacağını söyledi. Bunu anlamıştı. Dünyaca bilinen, evrensel olan bir dili öğrenmek istemişti. Ama şimdi o dilin tek kelimesini bile duymak istemi yordu. Her işittiği harf zihnine, bilinçaltına kazınıyordu. Hummalı kelimeler ve korkunun gücü insanı bazen parçalara bölüyor, ruhunu çoğaltıyor, bazen de diplere çekerek sessizce bekletiyordu. Ne anlamı vardı bilinenlerin, ne anlamı vardı, böyle sürüyerek götürülürken gerçeklerin? Bilmiyordu. Çoğu kez bilirken bu kez bilmek bir kenara tahmin bile edemiyordu. Sessizleşmişti. Etrafı incelemekle yetindi. Koridordan geçerken gördüğü birçok odanın kapı renklerini unutmamacasına buzdağına taşıdı. Labirent bitmişti. Büyükçe bir odaya getirildi. Süslü ve yaldızlı duvar kâğıtlarıyla kaplıydı. İçeride türlü türlü antika eşyalar ve egzotik bir koku. Yüreği yerin den çıkacak gibi oldu. "Tanrım neler olursan yardım et" Devamlı aralıksızca sayıkladığı tek kelime buydu. Tanrı bile demeye korkuydu. Üniversite yıllarını hatırladı. Gayr-i ihtiyarı Tanrı kelimesini kullandığı için bir arkadaşı onu Allah'ı sevmemek ve değer vermemekle suçlamış, oda bu düşüncesinin saçma olduğunu söylemişti. Acaba doğru olabilir miydi? Bağlandığı sandalyede mırıldanarak" Belki de bu yüzden buradayım. Belki de Tanrı'ya gereği gibi değer ver medim. O da bana cezasını çektiriyor" duraksadı. "Bu doğru olamaz. Hayır" dedi. Her zaman bazı şeyleri neden yaşadığını bilirken artık bilemiyordu. Eski bir inanışa bağlı kalabilir miydi? "Tanrı'nın istediğini yapmazsan cezanı çekersin" diye yazıyordu. Yüzlerce isim zihninde dolaştı. Yüzlerce kavram vardı şuan kifayetsiz. Bir Yahudi ya da bir Hristiyan neye, neden inanıyordu? Gözlerini sıkınca yumdu. Selin neye inanıyordu? Kendi ne sordu gözyaşları ile. Annesi olsa ona ne kadar iyi ve tatlı olduğunu anlatırdı. Annesi olsa daha az acı çekerdi. Bir kapı kapanışıyla yumuk gözlerini daha da yumdu. Hiçbir şey bilmek, hiçbir şey görmek istemiyordu. Bu dileği de gerçekleşti. Aldığı derin ve yoğun kokuyla bilinci kapanmıştı. 


Bir Geceye Altı AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin