7. Bölüm/1.Kısım

30 5 0
                                    

    Uzun bir gece ve uzun bir bekleyişten sonra zamanın tükenmesi için gereken dakikalar bir araya gelmişti. Saymak kadar kötü şey yoktu. Saatin olmadığı bir dünyada yaşamaksa daha acı vericiydi. Acaba tarih neydi? Bu gün hangi gündü. Buraya geldiğinden beri ne kadar zaman geçmişti. Bilemiyordu. Üstelikte zihnide altüst olmuştu. Tam dört gün boyunca onunla konuşma hayaliyle yandı tutuştu. Kalbinin soğumasından korkuyordu. Onu bir daha göremeyeceğinden korkuyordu. Bu olabilir miydi? Bir yanlış anlaşılma yüzünden terk edilmiş olabilir miydi? Bilemiyordu. Mırıldanarak "Hayır, beni terk etmiş olamaz. Bu imkânsız. Çünkü bana söz verdi. Ne kadar zaman geçerse geçsin onu bekleyeceğim" diye söyledi. Bekleyişi kor bir ateşe dönüşmüştü. Dört gündür alev alev yanıyordu. Gözünün önüne oğlu geldi. Ufaklığı da özlemişti.

Sabahın ilk ışıklarıyla yüreğini de aydınlanıyordu. Benliğine dönüp dönüp yüzlerce soru sordu. Önceden hayatının anlamı neydi? Neler değişiyordu. Okuduğu kitapta onu çok etkilemişti. Kendisini birçok bilginin üstünde görse de boş bir kutu olduğunu fark etmişti. Hele de içini kemiren korkularıyla birlikte hayatında hep duyguları ve acılar ile seçimlerini yapmış olması şok etkisi yaratmıştı. Nasıl da düşünememişti? Başka bir dünyanın güzelliğini görse de bir anda kendisini boşlukta hissetmişti. Benliğini korku, intikam ve sevgisiz bir dünyada yaşatmıştı. Gözlerini yumdu. Çocukluğunu hatırladı. Annesinden ve babasından ne kadar çok sevgi görmek istemişti. Midesinin açlığı gibi sevgiye de aç olduğunu keşfetti. Hayatına sevgi ile anlam katmaya çalışmış ama başaramamıştı. Kadın denen şey neydi? Annesi miydi kadın yoksa çıktığı kızlarla mı? Neydi bu zihnine hücum eden karmaşa? Bilemiyordu. Gözlerini araladı. Çoktan etraf aydınlanmış, sonbahar güneşi kendini göstermişti. Kısık sesle "Keşke Selin'e bunu yapmasaydı. Ne için yaptım onu bile hatırlamıyorum. Tanrı kahretsin. Her şey koca bir yanlıştı. Lanet olası bir yanlış" diye söylendi. Tekrar kendisiyle amansız bir kavgaya tutuşmuştu. Ama bu fazla uzun sürmedi. Kapının kilidinden bir ses gelince birden ayağa kalktı. İstemsiz yere dua etmeye başlamıştı. "Tanrım ne olursun gelen Selin olsun" Duası kabul oldu. Kız hoş elbisesi ve uzun hırkasıyla içeri girdi. Elindeki kahvaltı tepsisini masanın üzerine koydu. Jake heyecanlanmıştı. Onu görmek kalbine sevinç ve mutluluk getirmişti. Hızlı adımlarla yanına geldi. Sakin bir tavırla:

- Günaydın.

Kızdan herhangi bir cevap gelmemişti. O devam etti:

- O gün söylediklerim için özür dilerim. Onları söylerken öyle bir mana çıkacağını düşünmemiştim.

Selin tabakları masanın üzerine dizdikten sonra başını ondan tarafa çevirip kendinden emin bir ses tonuyla:

- Sana da günaydın. Özrünü kabul ediyorum.

- Teşekkür ederim. Dört gün gelmeyince kızdığını sandım.

- O anda kızdığım doğru. Gitmemin sebebiyse konuşacak durumda olmayışımdı.

Jake masaya baktı. Fazladan tabak kaşık vardı. Şaşırdı:

- Benimle kahvaltı mı yapacaksın?

- Hayır, bunu isteyen Joseph!

Genç adam gülümsedi:

- Gerçekten mi?

- Evet. Gidip onu da getireyim.

Selin sessiz adımlarla odadan ayrıldı. Aradan beş dakika geçmişti ki kapı yavaşça aralandı. Minik elinde kocaman bir çantayla içeri girdi. Peşinden de annesi elinde kocaman bir çantayla onu takip etti. Jake hayret etmişti. Çabuk çabuk eğilip oğlunun elinde çantayı aldı. Meraklı bir edayla:

Bir Geceye Altı AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin