8. Bölüm

35 4 0
                                    

    Denizlerin paylaşmadıkları vardır. Bir denizin diğerine karışmadığı dalgaları vardır. Kimi zaman bir yüreğine diğerine ulaşamadığı vardır. Kimi zamansa bir yüreğin diğerinde çalkalanışı vardır. Kaybolmak isterken daha dibe batmak gibi gerçek, dibe yaklaştıkça karanlığın boşluğu korkutur. Sürükler benliği bilmediği diyarlara. Kapı yoktur gerçeklikte. Her yer beyaz her yer aydınlıktır. Adım attıkça ayağın altındaki taşlar parlar, gözler karanlıktan aydınlığa geçerken kör olur nurun ateşinde. Ger çekler hangi taşı oynatırsa, altındaki gizemli, yok sanılan kurgunun en büyüğü açığa çıkar. Hangisi yüktür? Hangi si kalbi yoran çaresizliktir çözemez insan. Zihin üç parçasıyla olaya renk katmaya, tüm siyah ve grileri tamamen sil meye kararlıdır. Mantıksalı sakla der, duygusalı hisset der, ruhsalı neye inanırsan inan kendini unutma der. Bir bütündür yürek gibi. Ya dengeler bozulursa, rüyalar bölünürse? İşte o zaman onun yandığı gibi yanar bedeni. Ateşler sarar ellerini.

Jake korkusunun esiri olmuştu. Gecesini terler için de, zihninin parçalarıyla beraber geçirdi. Çözemediği çok şey olsa da yalnız değildi. Bütün gece boyunca Selin başında beklemiş onun düzelmesi için elinden geleni yapmıştı. Gece boyunca odasının camından sızan ışığın yansıması onun yüzünde ay gibi parlamıştı. Gözlerini onun bakışlarından alamamıştı. Sessizce, kalbini, zihnini, dilini susturup sadece ona bakmıştı. Yalnız olmadığını hissetmek hiç böylesine derin bir acı vermemişti. Neredeydi o? Bu zamana kadar neredeydi insanlar? Neden kimse onunla dostluk etmemişti. Önceden çok hataları olduğu için hiçbir şeye layık olmadığına inansa da şimdi fikri değişmişti. Artık hataları azda olsa çokta olsa iyi şeyleri hak ediyordu. Çünkü bunu onun kulağına biri fısıldamıştı. Çünkü onu buna biri inandırmıştı.

O korkunç geceden bu yana üç gün geçmişti. Koca üç gün Jake iyi gelmişti. Selin konuşmak için yanına uğramasa bile onun sözüne ve geleceğine inanıyordu. Günün erken saatlerinde uyanmış, yatağından dışarıyı seyrederek onun hayalini kuruyordu. Kaçırıldığı anı anımsadı. Bir anda olup bitmişti. Gözünü kırpmaya bile zamanı olmamıştı. Hele de geldiği ilk gün, karşısında Selin'i bulunca aklından türlü türlü ölüm senaryoları geçmişti. Belki onu çekip vurabilirdi. Ya vursaydı? O zaman oğlunu hiçbir zaman göremeyecekti. Oğlunu hiçbir zaman tanımayacaktı. Tüyleri ürperdi. Ölmek neydi? Kim ölmek isterdi ki zaten. Gözü cama takıldı. Biraz buğuluydu. Dışarısı oldukça soğuk olmalıydı. Durup düşündü. "Ne kadar zaman geçti acaba? Hangi aydayız?" diye kendi kendine sordu. Bir cevap bulamayınca "Hangi ayda olduğumun bir önemi yok. Muhtemelen ailem tatile çıktığımı öğrenince benim yerime kardeşimi şirketin başına geçirmişti. Ne zaman yokluğumu fark ettiler ki? Ah keşke, böyle olmasaydı. Selin'i böyle tanımasaydım. O beni hiç böyle bilmeseydi. Belki de harika olabilirdi. Onun- la birlikte olurdum. Yanımda olurdu. Oğlumda üzülmezdi. Ona bütün yaptıklarımı nasıl anlatacağım? Annesine yaptıklarımın bir izahı yok. Keşke Selin beni hiç kaçırmasaydı, keşke beni hiç tanımasaydı. Keşke beni buraya getirdiğin gün öldürseydin. O zaman bu kadar zor olmazdı. Bu denli yanmazdım ateşin içinde. Seninle olmakta yakıyor, olmamakta" diye söylendi. Bir ses işitti. Başının çevirip kapıya baktı. Kol yavaşça aşağıya iniyordu. Heyecanlandı. Büyük bir bekleyişle olduğu yerde kala kaldı. Gelen Selin'in ta kendisiydi. Onu görmek yüreği ne ışık saçmıştı. Bir çırpıda ayaklanıp yakınına geldi. Ne diyeceğini bilememenin verdiği endişeyle bir adım geri attı. Genç kız olanlardan sonra Jake'e karşı bir yakınlık hissetmişti. İlk başta öldürmek istediği o adam yoktu sanki. Oğlu için bir şeyler yapmayı denerken farkında olmadan hem kendi için hem de onun için bir şeyler yapıyordu. Bu yüzden şaşkındı. Hızlı adımlarla yürüyüp eşyaları masanın üzerine bıraktı. Küçük valizin içinde temiz giysiler ve onun için seçtiği ürünler vardı. Ve arzu ettiği gibi, gazete ve saatte getirmişti. Jake saati görünce mutluluktan uçmuştu adeta. Seri adımlarla masanın başına geldi. Önce saate baktı. Sabahın on biriydi. Kaybettiği bir eşyasını bulmuş kadar sevindi. Sonra gazeteyi eline aldı. Yirmi altı kasım yazıyordu. Gülümseyerek karşısındaki kıza seslendi:

Bir Geceye Altı AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin