9. Bölüm/2. Kısım

35 4 4
                                    

      Jake bu gün çok şey öğrenmişti. Onu odaya kapatan kızı yeninden tanımıştı. Onun dünyası görmek, benliği için mutluluğu tekrar tekrar tatmak demekti. Büyük bir karma ile boğuşup bilmediği kelimeleri sayıkladı. Aralar da yaşamında geriye dönüyor ve hayatı boyunca bu kadar mutlu olduğu bir gün olabilir mi diye zihninde anılarını karıştırdı. Alışmak neydi? Acaba ailesine alışmış mıydı yoksa seviyor muydu? Sorularını mırıldandı. "Sevebilir miyim? Hayır, belki de yapamam. Şuna bak sana tam olarak tanımasam bile, her haliyle harika olduğu belli. Ömür boyu sekssiz yaşayabilir miyim? Eğer Selin'i seçersem başka şansım olmayacak. Zaten seks bana ne getirdi ki? Aptal korkularımın harmanında kayboldum. Geriye dön düğümde ise elimde kalan tek şey kocaman bir acı ve parçalanmışlık. Tanrım aklımı kaçırmam hiç içten değil. Üç ay dolduktan sonra ne yaparım ben? Buradan nasıl giderim?" dedi. İlk geldiği zamanlardaki kaçma planları adeta yok olmuştu.

Bütün gün boyunca her adımda Selin'in gözleri, bakışlarını, gülüşlerini ve kahkahaları takip etti. Kızın küçük de olsa, uzakta olsa bir bakışına ihtiyacı vardı. Diğerleri arasında kaybolmak, diğerleri arasında unutulmak istemiyordu. Arzu ettiği şey belki biraz şefkat belki de bir az sevgiydi. Kalabalığın içinde de olsa kendisiyle baş başa kalmak hoşuna gitmemişti. Her şeye rağmen kimseye belli etmeden sükûnetini korudu. Akşam vakti gelip çattığında herkes çoktan evine varmıştı bile. Selin oyuncaklarını yanına alıp, koltuğun kenarında uyuyan oğlunu yavaşça odasına götürdü. Geri döndüğünde Mariam'a etrafı temizlemesini ve toplamasını emretti. Jake ayakta bekliyordu. Eğik olan başını kaldırıp hüzünlü bir ses tonuyla "Sanırım gitme zamanım geldi" dedi. Selin evet der gibi kafasını oynatıp büyük salonun kapısından küçük odayı gösterdi. Jake tek kelime etmeden onu takip ederek odasına yürüdü. Güzel bir günde sürekli onunlaydı. Fakat hiçbir şey konuşamamıştı. Ne diyeceğini bilemeden bir anda söze girdi:

- Şimdi gitmen gerektiğini biliyorum. Yine de yüzsüzlük edip soruyorum. Hiç olmazsa bir kaç dakika konuşabilir miyiz?

- Evet.

Jake utanarak:

- Öncelikle bu gün çok güzel olmuşsun. Bu kırmızı elbisen sana çok yakışmış.

- Teşekkür ederim.

- Sözü bile olmaz. Ben bu gün çok düşündüm. Hayatımda hiçbir kadar harika bir gün yaşamamış. İnan bana doğum günlerini bilirsin bir çocuk için en güzel günlerden biri olması gerekirken benim için öyle olmazdı. Yüzlerce dilek dilerdim anne babam tartışması adına. Hep gülmeleri isterdim. Belki bunları anlatıyorken içinden bana gülüyorsundur. Böyle adi adamın biri nasıl oluyor da güzel şeyleri arzu edebiliyordu. Çocukken daha güzel bir dünyam vardı. En azından ne yaparsan yap senden beklenilenler bu denli kocaman değildi. Bu gün mutlu olmakla birlikte karmaşık duygularda yaşadım.

Selin telaşla muhatabının sözünü kesti:

- Neden kendine bu kadar eziyet ediyorsun? Çekmen gerekenden daha fazlasını çekmek için niçin bu kadar heveslisin?

Jake'in gözleri doldu:

- Bilmiyorum yemin ederim. Bu zaman zarfına kadar anladığım tek şey yaptığımın sadece bir hata olmadığıydı. Ben seni hiçe saydım. Ben senin kadınlığını hiçe saydım. Bu hatadan daha acımasız ve merhametsizce! Oysaki sende herkes gibi değerliydin. İşte beni her gün yakan şey bu!

Selin ağır adımlarla Jake'in çok yakınına geldi. Karşısındaki hüzünlü gözlere bakarak berrak ses tonuyla moral vermeye çalıştı:

- Sence hiçe saydığına tekrar değer veremez misin?

- Belki de verebilirim. Senden ve getirdiğin kitaplardan öğrendiğim şeyleri yeniden ve yeniden düşünüp benliğime anlatmanın ne kadar zor olduğunu tahmin edemezsin.

- Haklısın. Ama şöyle bir bakarsan kazandığını görürsün. Oğlunun doğum gününde onunlaydın. Bütün gün boyunca bir dakika yanından ayrılmadı. Arkadaşlarını seninle tanıştırdı. Bir babasının olduğunu herkese duyurdu.

- Evet, bu beni çok mutlu etti.

- Önemli olanda bu! Anlaman gereken mühim bir şey var.

- Nedir o?

- Sana bir örnek vereceğim. Ben kendi ülkemde hem iş açısından hem de diğer açılardan güzel bir konumdaydım. Fakat ondan bahsetmek hoşuma gitmese de babam aynı senin babanda olduğu gibi hayatımın bir parçasıydı. Bana hep evlenip bir erkeğe sahip olmanın her şeyden önemli olduğunu söylerdi. Hatta bunu yapmadığım için lanetleneceğimi, Tanrının cezamı vereceğini de eklerdi. Ve bir gün kaçırıldım. Ve olanlar oldu. Şimdi buradayım. Kaç kez yemin etsem bilemiyorum. Buraya geldiğim ilk günler babamın dediğinin doğru olduğuna inanmıştım. Onun bahsettiği lanet beni bulmuştu. Kötü biri olmuştum.

Jake lafa atıldı:

- Hayır, kötü biri değilsin. Lütfen buna inanma.

Çünkü o da benim annem babam gibi iyi bir yalancıymış.

- Benimde anlatmaya çalıştığım buydu. Genellikle kendi penceremiz içinde yaşadığımız için kendimizi iyi gözlemleyemiyoruz. Ama bir başkasının hikâyesini duyunca ya da bir başkasını görünce objektif yanımızla karar verebiliyoruz. Şu bahsettiğin hiçe sayma aslında temellerde yeşerse de her an değişebilen bir ruhani bilinçtir. Sadece inandıklarını tekrar gözden geçirmen gerek. Anne babanın yaşadığı yükleri taşımak zorunda değilsin.

- Evet, bir gün o yüklerden kurtulacağım.

- Kesinlikle. Bu gün gerçekten iyi iş çıkardın. Şimdi gitmeliyim.

Kız gitmeye hazırlarken Jake yerdeki zinciri gördü.

Telaşlı bir şekilde kızın kolundan tuttu:

- Bir şey unuttun sanırım.

- Neden söz ediyorsun?

Jake kızın kolunu bırakarak zinciri gösterdi. Selin neyi kastettiğini anlayınca tebessüm etti:

- Artık onlara gerek yok.

Genç adam hayretten küçük dilini yutmuştu:

- Ciddi misin? Ben buradan gidene kadar ayağımda kalacağını zannediyordum.

- Aslında, öyleydi. Ama bu gün oğlum için kaldın. Kaçmadın. Benim ve onun kadar özgür olmayı hak ediyorsun.

Jake'in biriken gözyaşları yanağından süzülünce hemen silip gülerek:

- Teşekkür ederim. Bu bulunmaz bir hediyeydi. Uzun süre takınca onlara alışmıştım. Gene de özgür olmak istiyordum. Bana dürüst davrandığın için minnettarım. Umarım fazla ileri gittiğimi düşünmezsin. İnan bana kalbimin derinliklerinde süslü bir tahta oturuyorsun. Hani bilirsin tıpkı şu Türk Sultanlar gibi.

Selin içten ve samimi bir şekilde gülerek karşılık verdi. " İyi geceler" deyip odadan ayrılırken oldukça mutluydu. Jake ise adeta başka bir boyutta kendine yeni anlamlar bulmuş, dalgalar gibi dalgalanan hisleriyle enginleri aşıp benliğinin en ücra köşelerine çöreklenmişti. Bir an içinden onu hiç kimsenin durdurmayacağına dair derin bir arzu geçti. Kızın güzel ve eşsiz sözlerinden etkilemişti. Hızlı hızlı üzerine değişip pijamalarını giydi. Nedensiz yere dans etmek istiyordu. Bedeni onu inanılması güç masallara götürdü. Kendi masalında unutulmuş diyarların büyük prensiydi. Her şeye sahip, ama sahip olduklarının mühründe bir hükümranı! Yatağına uzandı. "Bir prens olsaydım. Nasıl olurdum?" diye hayal ederken uykunun vahametiyle gözleri ağırlaştı.

N G\


Bir Geceye Altı AyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin