Salı öğlen
"Hyuung." Dolu yanaklarıyla Felix'e baktı Changbin. Felix minik bir tebessümle önündeki yarısı dolu tepsiyi yavaşça ona doğru ilerletti. "Doydum ben, bunları da yer misin?" Changbin alışık olduğu soruya kafasını sallayıp tepsiyi önüne çekti.
"Bence Felix Changbin'e vermek için çok yemek alıyor. Bu ne böyle sevgili gibi? Yani her seferinde üç kaşık yiyip bırakmasının başka nedeni olamaz." Minho'nun dediklerini duyan Jeongin de onu onayladı.
"Ne alakası var ya? Changbin Hyung'un iyi yemesi gerekiyor, ne yapayım size mi vereyim? Yiyor işte ne güzel." Felix Changbin'in yemekten şişmiş yanağına parmağını batırdı, yemek yiyen çocuk da gülmemek için kendini zor tuttu.
Herkes yemeklerini bitirmiş Changbin'i beklerken o tatlısına yeni geçmişti. "Hyunjin'le nasıl gidiyor?" Changbin gözlerini Minho'ya çevirdi. "Tahmin ettiğimden çok daha iyi gidiyor. Teşekkürler tanıştırdığın için." "Oha, cidden mi?" "Evet, niye şaşırdın ki?"
"Önerdiğim herkesle iki gün konuşup bırakıyorsun da şaşırdım iyi gitmesine." Masadaki herkes güldü. Onlar Hyunjin muhabbetine devam edip buluşmalarını konuşurken Felix zaten bildiği için gözlerini telefonuna çevirdi. Sosyal medyada gezip farklı çizimlere bakarken sohbetin bittiğini fark etmedi.
"Lixie, iyi misin?" "Evet. Dalmışım." "Dersim var şimdi. Akşam işe gidecek misin?" "Evet, derslerim bitince direkt geçeceğim. Gelmene gerek yok." Changbin tam itiraz etmek için ağzını açmışken Felix durdurdu. "Flörtünle takılırsın benimle işe geleceğine."
"Kıskandıysan sana da bulayım birini Lix." "Ben akademik odaklı ilerliyorum ama teklif için teşekkürler Minho Hyung. İhtiyacım olduğunda seni bulurum." Yine herkes gülüştüğünde masadan kalktılar.
Çarşamba gece
"Feliix." "Efendim?" "Yürüyüşe çıkalım mı?" "Ne yapacağız bu soğukta yürüyüp tanrı aşkına?" Changbin yere oturup sırtını yatağına yaslamışken karnını ovuyordu. "Çok mu geldi içtiklerin?" "Çok içmedim ki! İki bira ve soju. Çok değil." Felix göz devirip önüne döndü.
Changbin on dakika daha mızmızlanınca Felix dayanamamıştı. Ayağa kalkıp montunu üstüne geçirdi. "Hadi gidelim." Changbin yüzünde büyük bir gülümsemeyle ayaklandı. "Süpersin Lix." "Biliyorum." Changbin de montunu giydiğinde Felix'in elini tutarak kapıyı açtı ve kasım ayının soğuk gecesinde yürüyüşe çıktılar.
Kampüste, sokak lambalarının ışığında el ele on beş dakikalık yürüyüş sonrasında Felix iyice üşümüştü. Changbin için bunu anlaması kolaydı çünkü biraz üşüse bile burnu kızarırdı Felix'in.
Çocukken kar oynamaya çıktıklarında Felix eve gitmek istemez ve iki saatlik oyun yüzünden iki gün hasta yatardı. Changbin de hasta olduğundan birbirlerini göremeden geçen iki günü hiç sevmezdi ikisi de.
Artık akıllandıkları için çok durmadılar dışarıda. Changbin Felix'in elini kendi cebine koyarken iyi yaklaştırdı kendine. "Üşüdün sen. Dönelim hadi." Felix itiraz etmedi.
Yurda doğru dönerken Changbin boşta olan eliyle sigara tutuyormuş gibi yapıp iki parmağının arasından üfledi. Felix de çıkan buharın sigara dumanına benzemesine güldü. Normalde nadiren içmesine bile kızardı ama o an komik geldi. Changbin Felix'i güldürdüğü için gururlu bir tebessümle yürümeye devam etti.
Cuma akşam
Felix yüzüne sürmek için kil maskesi hazırlarken Changbin de Felix'in çalma listesinden şarkılar açıp eşlik etmeye çalışıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
rare' changlix
FanfictionEn yakın arkadaşlar olan Changbin ve Felix'in ilişkisi hayatlarına giren yeni insanlarla değişir.