GİRİŞ
Kraliçe Rena, gözlerini ağır ağır araladı. Karanlık ve havasız odada yatağından doğrulurken, zihni karmaşık bir denklemin ortasına düşmüşçesine dağınıktı. Neden bu kadar endişeliydi? Doğru yanıtları bulmalı ve bir an önce, içinde süregelen huzursuzluğa son vermeliydi.
Göz ucuyla üzerindeki elbiselere, ellerine, ayaklarına ve odaya baktı. Her şey çok sıradan görünüyordu. Basit düz elbisesi, fazla basitti. Hele bu oda...
Hatırlayamıyordu fakat biliyordu. Bunların hiçbiri ona göre değildi.
Ayağa kalkıp, üç metrekarelik alanı arşınlamaya başladı. Arada durup, derin nefesler alarak zihnini açmaya çalışıyordu. Neden buradaydı? Neler olmuştu? Son yaşananlara odaklanmaya çalıştı. Kareler ancak parça parça, anlamsız birkaç görüntüden ibaretti. Tekrar odaklanmaya çalıştı. Evet. Kardeşiyle aralarında bazı anlaşmazlıklar olmuş, tartışmışlardı. Dahası... Dahası...
Şakaklarını yumruklarının arasına sıkıştırmış, "Hatırla, hatırla!" diye, kendini azarlıyordu. Ve hatırladı. Görseller ardı ardına beynine akın ederken, gücü tükenmiş, nemli zeminde dizlerinin üzerine yığılmıştı. Kardeşi Cenar, sarı güç taşını bir şekilde eline geçirmiş ve bu taşı, sevgili ablasına -kraliçelerine- karşı kullanmıştı. Amacı kraliyeti ve beraberinde getirdiği gücü kontrol etmekti.
Cenar, taşı tam olarak kontrol etmeyi öğrenememiş olsa da; öz kardeşinin ihanetiyle yıkılıp, mücadele yetisini yitirmiş Rena'yı tutsak etmekte hiç zorlanmamıştı. Bağlayıcı taşı, asasının en tepesine yerleştirmiş, kraliçeyi el ve ayak bileklerinden dalgalı, puslu sarı ışıkla yerden bir metre kadar yukarda, çarmıha gerilmiş gibi bağlamıştı. Rena acıyla inliyordu.
Kraliçe gözyaşları içinde, çaresiz bakışlarını güç budalasına dönüşmüş kardeşinin üzerinden alamıyordu. Ne zaman bu hale gelmişti, bunun olacağını nasıl görememişti? Mücadele edemezdi, o kardeşiydi ama kraliyetin hâkimiyetini de onun ellerine bırakamazdı.
Kendisini yapacağı sihre odaklamaya çalışırken, Cenar'ın sözleriyle ürperdi. "Onu zindana götürün. Sihir adamları bir yolunu bulup, tacın kontrolünü alıncaya dek bana lazım..." Suratındaki iğrenç sırıtış, gözlerindeki insanlıktan yoksuniyetlik Rena'nın midesini bulandırmıştı. Bütün planları alt üst oluyordu kardeşinin ellerinde...
Zindana götürüldüğünde bir süre hıçkırıklarının esiri olmuş fakat Cenar'ın elindeki gücü hatırlayınca, derhal kendini toplayıp, çareyi sihri yapmakta bulmuştu. Fazladan edinilen en ufak güç, altından kalkılamayacak büyüklükte bir bela zincirini başlatabilirdi. Üstesinden gelmeyi başaramayacaksa, amacına ulaşana dek dondurmalıydı. Kendisini de, kardeşini de...
Omuzlarını dikleştirip, derin bir nefesin ardından, sihirli sözcükler eşliğinde kendi etrafında dönmeye başladı. Her iki avucunu bilek kısımlarından birleştirip, yukarıya doğru kaldırmıştı. Sözcükler tamamlandığında, oluşan ışıltılı topun süzülerek avcuna konmasına izin verdi. Gözpınarından kaçan bir damla yaşı yok sayarak, bakışlarını küreye sabitleyip, son kelimeleri söyledi ve sihir tamamlandı.
"Cenar ve Rena'yı kapsa!"
Sözlerin ardından Rena'nın avuçlarını hafifçe ısıran parlak ışık topu, yavaşça yükselmeye başladı. Yarım metre yukarıya tırmandıktan sonra durdu ve eşit iki parçaya bölündü. Parçalardan biri, duvardan geçip, gözden kaybolurken Rena'nın yanında kalan, küçük titreşmeleri dışında olduğu yerde kımıldamadan durdu. Rena bundan sonra neler olacağını biliyordu. Diğer küre Cenar'a ulaştığında, yanında duran küreyle eşit hareketlerle aynı anda; biri Cenar'ı, diğeriyse kendisini kapsayacak ve ikisini de derin bir uykuya hapsedecekti. Henüz bir dakika geçmemiş olmasına rağmen, parlak topta bir hareket olmuş ve genişlemeye başlamıştı. Rena'nın etrafını kuşatıp, kendinden geçmesini sağlamak, yalnızca on saniye sürmüştü.
Rena ışığa hapsedildiğinde, etrafını saran kalkanın dört bir yanını turlayan akım, küçük bir top şeklinde göz hizasında turuna son vermiş ve alnının tam ortasına doğru, ışıktan cızırtılı bir bağ kurup, iki saniye sonra bağı takip ederek Rena'nın zihnini kapsamış ve bloke etmişti. Rena, sihrin kendisi gibi kardeşini de bloke ettiğini bilmenin verdiği rahatlıkla gözlerini kapatmıştı. Ta ki şu ana dek...
Uyanmıştı. Bu da demek oluyordu ki, birileri kapsama sihrini bozmanın yolunu bulmuştu. Tabi ki devir tarihi geldiğinden, sihrin etkisini kaybettiğine inanmak istiyordu fakat içinden bir ses ikinci olasılığın daha ağır olduğunu söylüyordu.
Tarih. Tarihi öğrenmeliydi. Bunu güçlerini kullanarak yapabilirdi, ancak uyandığını ilan etmekle aynı anlamı taşıyacağından çekiniyordu. Yine de başka alternatifi yoktu, sihir yapmalıydı. Üstelik aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun bütün adalılar, özellikle de sihir adamları kapsamanın Cenar ve Rena'yı bağladığını öğrenmiş olmalıydılar. Yani biri uyandırıldığında, diğerinin de sihrin etkisinden çıkacağını...
Rena hâlâ dizlerinin üzerinde yerde oturuyordu. Nemli toprağa parmağıyla yarı belirgin bir dördül çizdi. İki elinin parmaklarını açarak, karenin ortasına yerleştirdi. Gözlerini kapatıp, "Zaman?" dedi.
Karşısında beliren görüntüde beyaz cüppeli sihir adamları vardı. Yarım çember oluşturmuş, Cenar'ın karşısında duruyor ve sorulan soruları yanıtlıyorlardı.
"Kaç yıl oldu?"
"Sekiz efendim" dedi, sihir adamlarından biri.
Görüntü dağılmaya başlamışken, Rena merakına yenik düşüp, "Devamını göster." dedi, telaşla.
Görüntü yeniden berraklığına kavuştu. Kardeşi sihir adamlarına Rena'yı getirmelerini emrediyordu. Emri alan adamlardan dört tanesi vakit kaybetmeden harekete geçti. Rena şaşkın ve endişeliydi. Cenar'ın oyunlarına alet olmamalıydı. Kindar kardeşine, gücü kendi elleriyle teslim etmeyecekti. Tahttan vazgeçiyordu.
Tacını çıkarıp çizdiği dördülün ortasına yerleştirdi ve karşısında bağdaş kurdu. Adamlar onu almaya gelmeden bu işi halletmeliydi. Aceleyle sağ işaret parmağını, mavi Sihir Ruhu Taşının ortasında bulunan küçük tümseğe uzattı.
"Sihir Ruhu Taşı; kraliçen olarak sana emrediyorum, tacımdan ayrıl." Sözler ağzından çıkmaya başladığı anda taş göz alıcı bir parlaklığa büründü ve sözlerin bitiminin ardından, derhal taçta ki yerinden çıkıp, havaya süzüldü. Biraz yukarıda sabit durup, ikinci emri beklemeye başladı.
Tacın sol tarafını süsleyen kırmızı taşın ortasına aynı parmağını bastırıp, Kan Taşına da aynı emri verdi. Kan Taşı da Sihir Ruhu Taşının solundaki yerini aldığında, sıra Taca gelmişti. Şimdi parmağını iki taşın orta kenarlarına denk gelecek şekilde üstlerinde duran, yeşil taşın ortasına uzattı. "Tacın Güç Taşı; kraliçen olarak sana emrediyorum, tacımla birlikte güç taşlarının yanında yerini al ve emrimi bekle!"
Taş taçtan ayrılmadan, hayali bir üçgenin iki alt köşesini oluşturan, iki güç taşının üstüne süzülüp, üçgenin üst köşesindeki yerini aldı ve diğerleri gibi ikinci emri beklemeye başladı...
Cenar'ın adamları mahzene girdiğinde, kraliçeyi dizleri üzerinde güç taşlarına son emrini verirken gördüler. Şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemeden, kapı aralığından öylece bakakalmışlardı. Üç güç taşı, beyaz parlak bir dördül içinde, kraliçelerinin son emrini uygulayıp, gözden kayboldular.
Rena, sihir adamları zindanın kapısını açmaya başladığında, sihrini tamamlamıştı. Ne kardeşi, ne de onun budala sihir adamları, güç taşlarını asla elde edemeyecekti ve Rena, yakında amacına ulaşabilecekti.
"... Beni sonsuza kadar uyutun ve gidin!"
Rena, tacını özgür bırakıp derin, sonsuz uykusuna gömüldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X Serisi 1-DENGE (Tamamlandı)
FantasyKitabın; 26. bölüm dahil, devamını yayınlıyorum. Keyifli okumalar Denge Türkiye'nin en iddialı Vampir romanı! Bu kitapta aşkın sihrini, acının yankısını, savaşın vahşetini ve nefretin en karanlık yüzünü göreceksiniz!