19. BÖLÜM -Vampir Avı-

387 61 0
                                    

19. BÖLÜM –Vampir Avı-

Satenay uyandığında, başı ağrıdan çatlamak üzereydi. Doğrulmaya çalışınca başı döndü. En azından o öyle sandı. Yere kapaklanmasına ramak kala anladı, aslında yattığı yerin sallandığını. Düşerken refleksle tek dizini yere, diğer bacağını geriye uzatıp, düşüşünü hafifletti. Elleriyle de yerden destek alıp, dengesini sağladı. Doğrulup düşmesine neyin neden olduğuna bakıp, tebessüm etti.

Sarmaşıkların sık dokumasıyla örülmüş bir hamak, iki taş duvarın birleşme noktasına yakın asılmıştı ve yerden çok yüksek değildi. Ne kadar zaman bu hamağın üzerinde yattığını düşündü.

Bakışları merakla etrafı taradı. Büyük bir kayanın içine oyulmuş bir bölme. İşçiliği yüksek olmalıydı. Öyle ya, taşın ortası nasıl bu kadar özenle ve işçiliksiz oyulabilirdi ki? Kimsenin kısa zamanda çıkarabileceği bir iş olmadığı kesindi. Hayranlık uyandırıyordu.

Kayalıklardan sızan su, bölmeyi nemli bir havaya bürümüştü. Neredeyse bütün duvarlardan aralıkla akıyordu. Yerde ufak bir gölcüğü anımsatan birikinti, ya kendine akışın etkisiyle doğal bir ark oluşturmuş, ya da birileri tarafından özel olarak yapılmış, dışarıya doğru akan bir yol çizilmişti. Doğal mı, yapay mı olduğunu kestirmek güçtü, sonuçta kayalara şekil vermekte usta bir sanatkârla karşı karşıyaydı.

Bölmenin kapısı boydan boya açıktı. Aslında bir kapısı yoktu, demek daha doğru olur. Sadece geniş bir girişi vardı. Güneş çok keskindi fakat ışınları ancak odanın yarısını aydınlatıyordu. Satenay bölmenin en dibinde olduğundan gölgede kalıyordu. Halinden memnun olmadığı söylenemezdi.

Güneş demek, susuzluk demekti ve şu anda en çok ihtiyaç duyduğu şeyde tam olarak buydu. Yemek ve su! Açlıktan midesinden sesler geliyor, susuzluktan boğazı yanıyordu.

Duvara yakın mesafeye yerleştirilmiş, taştan oyulma, yuvarlaksı bir masa vardı. Üzerindeki ilginç nesne, kap olarak kullanılmıştı. Kap değil ama içindekiler işe yarayabilirdi. Meyve doluydu. Sat eğilip, meyvelerden birini aldı ve düşüncesizce yemeğe başladı. Önceki gece, Samira’nın ona ikram ettiği meyvenin aynısıydı.

Meyvesini yerken odayı keşfe devam etti. Gerçi pek büyük bir keşif sayılmazdı ya, yapacak daha iyi bir işi yoktu. Neyle karşılaşacağını bilmediğinden, dışarı çıkıp nerede ve kimlerin esiri olduğunu öğrenmeye çekiniyordu. Kafasını kurcalayan şey, buraya bayıltılarak, yani zorla getirilmişlerdi. O halde neden elleri kolları bağlı değil veya başında nöbetçiler yoktu? Neyse neydi, önemli olan Heper’in nerede tutulduğunu öğrenip, onunla birlikte bir an önce kaçmaktı.

Yürürken bacaklarındaki çıplaklık dikkatini çekti. Koyu kahverengi deriden yapılmış asimetri kesim, mini bir etek ve aynı deriden tek omuzlu mini bir büstiyer. Hayret içinde, ağzı açık kaldı. Onu bu hale kim getirmişti. Saçlarının ön tutamları örülmüş, çiçeklerle süslenmişti. Biri onu yıkayıp paklamış, saçlarını tarayıp, üzerine acayip giysiler giydirmişti. O her kimse onu bulup, eşofmanlarını geri almalıydı. Kendini çırılçıplak hissediyordu. O asla bu tarz şeyler giymezdi…

Burnundan soluyarak, yirmi metre ilerdeki geniş girişe yöneldi. Açıklığa yaklaştıkça, dışardan gelen neşeli sesleri duyar oldu. Öfkesi yerini meraka bırakmıştı. Adımlarını hızlandırdı.

Girişe vardığında, kendini cennete düşmüş gibi hissetti. Geniş bir bahçeyi andıran çember alan, yeşilliklerle sarmalanmıştı. Önünde uzanan manzarada, sürekli hayallerini süsleyen bir neşe, kol geziyordu. Oynayıp, cıvıldaşan çocukların aydınlattığı koskoca bir dünyanın eşsiz güzelliğiyle büyülenmişçesine, dalgın dalgın seyre daldı.

X Serisi 1-DENGE (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin