3. BÖLÜM –Aşk mı? Savaş mı?-
Yine aynı dehşet sahnesi gözlerinin önünde uzanıyordu. Aynı kristal taş paramparça olmuş, bütün vücudunu örümcek ağ gibi dolaşıyor, şah damarından girip, kendi kanıyla yer değiştiriyordu. Kanı değişiyordu. Damarlarından boşalan saf kanının, yerde oluşturduğu gölede gözlerini korkuyla dikmiş, çığlıklar atıyordu ve nihayet rüyasından kopmayı başarabildiğinde, kendini kan ter içinde, yatağıyla savaş halinde buluyordu.
Üzerinden beş ay geçmiş olmasına rağmen, kâbuslarından kurtulmak Satenay için mümkün olmamıştı. Oysa şimdiye kadar çoktan unutmuş, hatta hayatıyla ilgili daha büyük sorunlara odaklanmış olmalıydı. Fakat aksine o her geçen gün, daha da derinlere gömülüyordu. Artık bu kâbusların işkenceden farkı kalmamıştı.
Sıkıntıyla yatağının kenarına oturup, başını ellerinin arasına aldı ve bir süre kımıldamadan durdu. Saate baktı. Gece olmak üzereydi. Kahve içmeye vakit yoktu. Rüyalar, kâbuslar derken, maçına geç kalacaktı. Gece yarısı olmadan arenada olmalıydı. Aksi halde mağlup sayılacak ve adil bir yöntemle olmasa da, rakibini sevindirmiş olacaktı. Yataktan kalkıp, odasında bulunan ebeveyn banyosuna gitti.
O geceden sonra hiçbir maçı kaybetmemişti. Bazen aklına, o gece olanların hayatını etkilediği düşüncesi geliyordu. Yani sanki içinde bambaşka, büyük bir güç doğmuştu. Artık maçları kaybetmiyor olması değildi kafasını kurcalayan; dev gibi adamları birkaç darbede yerden kalkamaz hale getirmesiydi!
Aceleyle elini yüzünü yıkayıp, eski bir blucine, üzerine de siyah yüzücü atletini ve spor ayakkabılarını giyinerek, sırt çantasını omuzuna takıp, evden çıktı. Son anda motorla gitmeye karar verince, iki adım uzaklaşmadan geri döndü. Motosikletin anahtarını sürekli sırt çantasında bulundurma alışkanlığına sevindi. Ani karar değişikliklerinde, zaman kaybını önlüyordu. Ayrıca eve hırsız girmesi durumunda motoru kolaylıkla götürmesini engellemiş oluyordu. Tabi hırsızların artık engel tanımadığını saymazsak…
Bahçenin arka tarafından motoru çıkarıp, üzerine atladı.
Görmezden gelmeye çalıştığı mavi parıltı, Lemi’nin üst kat penceresinden taşıp, bahçeye hafif bir aydınlık veriyordu. Tuhaf, son birkaç gündür ışıltıyı yeniden görür olmuştu. Omuzlarını silkti. Kaskını takıp, marşa bastı. Motor hırlayarak öne atıldı ve Satenay, hızla oradan uzaklaştı.
Soyunma odasındaki sıralardan birine oturmuş, adının açıklanmasını bekliyordu. Son ana kadar antrenman yapması gerekiyordu ancak antrenman yapacak kadar iyi hissetmiyordu kendini. Hatta maça çıkacak kadar da iyi hissetmiyordu ama maçı ertelemek gibi bir lüksü yoktu. Dolayısıyla ringe çıkmalı ve mümkünse yine kazanmalıydı. Nede olsa tek geçim kaynağı buydu.
Salon, kimsenin dikkatini çekmeyecek bir arka mahallenin ücralarındaydı. Buraya çok az baskın olur, olduğunda da salon sahibi Koral içerideki kalabalığa ve o sırada bir karşılaşmanın ortasındaysalar şayet, ona da, mutlaka tatmin edici bir cevap bulurdu. Polisler geldiği gibi gitmek zorunda kalırdı. Bazen olay daha basit çözülür, ufak miktarlarda sus payıyla halledilirdi. Salonda bahis oynandığı asla tespit edilemezdi…
Aslında Satenay, başka işlerde yapabilirdi, ama aklına spordan başka bir şey gelmiyordu. Bir iki salondan eğitmenlik için teklif almış olmasına karşın, hiç tereddütsüz reddetmişti. Maaşlı eleman olarak çalışmak ona göre değildi. Maçların getirisi tatmin ediciydi. Hatta bankada bir miktar parası bile birikmişti. Tamamen battıktan sonra, bu büyük gelişmeyi yabana atmamak gerekirdi. Tabi kardeşinin ameliyatı için gereken parayı toparlamanın uzun süreceğinin farkındaydı, ama bu engel değildi. Başaracaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X Serisi 1-DENGE (Tamamlandı)
FantasyKitabın; 26. bölüm dahil, devamını yayınlıyorum. Keyifli okumalar Denge Türkiye'nin en iddialı Vampir romanı! Bu kitapta aşkın sihrini, acının yankısını, savaşın vahşetini ve nefretin en karanlık yüzünü göreceksiniz!