5. Bölüm

78 5 2
                                    

"Adım anılmaz oldu, kapım çalınmaz oldu, ömrümün sonbaharında

Gönlüm katlansın diye gören göz görmez oldu, ömrümün sonbaharında"

Bir yandan çayımı yudumlarken bir yandan da radyo dinliyordum. Barış Manço'yu çok sevsem dahi bu şarkıyı şuan dinlemek istemediğimi fark edip radyoyu kapattım. 80'lerde yaşamıyorduk, isteyen istediği şarkıyı tek tıkla açıp dinlese de karşıma sürpriz şarkılar çıkmasını daha çok seviyordum. Hayattan istediğim tek sürpriz rastgele açtığım radyoda sevdiğim bir şarkıya denk gelmekti. Bundan öte bir sürpriz istemiyordum, beklemiyordum. 

Beklesen ne olacak sanki? Gelecek mi? 

Haklısın.

Bu şarkı sevdiğim bir şarkıydı ancak şuan dinlemek isteyeceğim bir parça değildi. Mutsuzluk beni iyiden iyiye kendine tutsak ederken ben de kendimi bu girdaba daha çok sokmak istemiyordum. Hafta sonuydu, dışarıda lapa lapa kar yağıyor, çocuklar bir yandan kar topu oynarken bazıları da en büyük kardan adamı yapmayı çalışıyordu. Pencerenin önünde durup onları seyre koyuldum. Elimdeki çayı yudumlarken zihnimde kartopu oynayan çocuklar değil yerde ölü bedeni yatan o kız çocuğunun yüzü canlanıyordu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, daha fazla evde kalmak istemiyordum. Belki biraz yürüyüş yapar, bir kafede kahve içerdim. Ya da birkaç kitap alırdım. Alışveriş yapardım ya da kendime güzel bir termos hediye alırdım.

Çayımı mutfağa bırakıp başıma bir şalı üstünkörü doladım. Erzurum soğuğu için kendime siyah, dünyanın en kalın kabanı olduğunu düşündüğüm bir kaban almıştım. Ancak yine de üşümeye devam ediyordum.

Üşümek de güzel, üşüdüğümüze göre demek ki hâlâ yaşıyoruz.

Sen mi üşüyorsun sanki? Ben üşüyorum.

Sen üşüyünce ben de üşüyorum.

Çok romantiksin.

Siyah atkımla yine kendimi sarıp sarmalamıştım, siyah kalın kar botlarımı giyip kapıyı açtım. Artık birazcık neşelenmek benim de hakkım, diye düşündüm. Kardan daha neşe verici ne olabilirdi ki? Şu koca dünyada karın örtemediği bir kötülük yok sanıyordum.

...

Botlarımın altında ezilen karların sesi öyle hoştu ki, en güzel şarkıdan bile daha güzel bir tını çalınıyordu kulaklarıma. Dışarıya çıkıp biraz yürümemle rüzgar çıkmış, tipi şeklinde kar yağmaya başlamıştı. Çocuklar, yarısını bile bitiremedikleri kardan adamı bırakıp koşarak evlerine girdi. Hayattaki şansım demek istemiyordum ama bu duruma başka da ne denirdi bilmiyordum. Eve gitmek istemiyordum, sokaklar artan tipinin etkisiyle boşalmış, yollardaki arabalar ise iyice seyrelmişti. Ayaklarım istem dışı okula doğru gidiyordu, belki bahçede biraz otururdum. Hem tanıdık birini görürsem okulda bir şeyimi unuttuğumu söyler deli damgası yemekten sıyrılırdım. İnsanların ne dediğini takmıyormuş gibi gözüksem de aslında çoğu zaman içim içimi yiyordu. Bu yüzden burada tanıştığım kimseye de psikolojik sorunlarımdan bahsetmemiştim. Kimsenin bana anlayışlı, acıyan, ya da merhametli olduğunu umduğu ancak benim için dünyanın en samimiyetsiz bakışı olan hallerini görmek istemiyordum. Okulun önündeki bankta oturup sırtımı geriye yasladım. Başımı gökyüzüne çevirip gözlerimi kapayarak yağan karın yüzüme vurmasına izin verdim. Üşüyordum ancak bu soğuk, kar taneleri, esen rüzgar bana kendimi unutturuyordu. Duyduğum araba sesiyle gözlerimi açtım, okulda sadece okul müdürünü vardı sanırım çünkü arabasını görmüştüm. Belki okuldan ayrılıyordu diye başımı önüme çevirip oturuşumu düzelttim. Karşılaştığım yüz okul müdürü değil iki hafta önce kapısını çarparak odasından çıktığım savcıydı. Bu iki haftalık süre zarfında savcı bey üç kere okula gelmiş; müdür, yardımcıları ve bazı öğretmenlerle görüşmüş ancak tesadüfen karşılaşmalarımız dışında hiç yüz yüze gelmemiştik. Çoğu öğretmene bazı sorular sorup bazı öğrencilerle teneffüs aralarında onları ürkütmemek adına okul koridorlarında sohbet etmişti. Bu sohbetlerin içeriğini bilmesem de intihar olayıyla ilgili olduğunu tahmin edebiliyordum. Bu konuda en ufak bir fikri olabilecek herkesle konuşuyor ancak aldığım mesajdan haberdar olmasına rağmen beni görmemezlikten gelmeye devam ediyordu. Oldukça kötü hissettiğim bir gün sınıfa giderken yanımdaki duvardan destek alıyordum. Sadece o gün bana isteyerek bakmış, bir şey diyecekmiş gibi olmasına rağmen ben oradan hızla uzaklaşmıştım. Büyük ihtimalle sahte nezaket gösterisini sürdürüp bana "iyi misiniz?" diye soracaktı. 

Karanlıktan AydınlığaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin