12 - Bir İstanbul Macerası

31 3 3
                                    

Herkese merhaba! Hala okuyan, bekleyen var mı bilmiyorum. Ancak okunma sayısı 1K olmuş. ❤️ Bölüm çoook gecikti biliyorum. İyi okumalar...

Saat gece yarısına geliyordu ve Kağan henüz eve gelmemişti. Ben ise ani bir kararla valizimi toplamıştım.

Berkay konusunu tamamen geride bırakmamın vakti gelmişti ve artık geçiyordu. Önce İstanbul'a gidecektim, Kağan'ın evini karıştırıp istediklerimi bulduktan veya bulamadıktan sonra da nereye istersem oraya gidip bir süre kafa dinlemeye karar vermiştim. Belki gittiğim yerden Okan'ı arayıp çağırırdım. Belki de tek başıma tatil yapardım. Her türlü Ankara'dan uzaklaşmaya ve kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı.

Yatağımın üzerindeki telefonum çalmaya başladı. Berkay arıyordu. Telefonu açıp kulağıma götürdüm. "Efendim?"

"Nasılsın?" diye sordu.

"İyiyim, teşekkür ederim." dedim. Onun nasıl olduğunu artık merak etmiyordum. Berkay'a karşı ilk kez bu kadar hissizdim.

"Okan'ın polis olduğunu biliyor muydun?" kelimelerin yan yana bu kadar anlamsız geldiği daha önce hiç olmamıştı.

"Hayır, o bir barmen." kaşlarım çatılmıştı. İçinde olduğum konuşmaya anlam veremiyordum.

"Ben de öyle olduğunu düşünüyordum." kısa bir iç çekişten sonra devam etti. "Ama polismiş."

"Berkay, emin misin?"

"Elimde birkaç fotoğraf var. Sana yollayabilirim. İnanıp inanmamak sana kalmış." Ahizeden gelen hışırtıdan sonra kulağımdaki telefon mesaj sesiyle çınladı. Berkay'a herhangi bir şey söylemeden aramayı sonlandırdım ve titreyen ellerimle gelen mesajları açtım. Okan'ın sivil giyinmiş fakat belinde silahla emniyetin önünde çekilmiş birkaç fotoğrafı vardı. Bu hiçbir şeyi kanıtlamayacağı gibi birçok şeyi de gözler önüne seriyordu aslında. Fakat daha büyük bir sorunum olmuştu artık. Okan neden benimle ilgileniyordu?

Bu sorunumla daha sonra ilgilenmeye karar verdim. Evden bir an önce çıkmaya karar verdim. Kağan gelmeden, kimse beni görmeden ve durdurmadan...

Oturduğum yerden kalktım ve valizimi alıp kapıya gittim. Arabamın anahtarını kapının girişinde vestiyerde duran kaseden aldım. Evimin anahtarını aldım ve kapıyı kilitledim. Zihnim bomboştu. Gitmekten başka hiçbir şey düşünemiyordum. Kafamdaki sesler tamamen susmuştu. Huzur, böyle bir şey miydi? Yoksa artık hissedecek başka his kalmamış mıydı?

Ne düşüneceğimi bilemez bir şekilde apartmandan çıktım ve hızla arabama ilerledim.

***

Şeritler gecenin karanlığında hızla akarken gözlerimin önünde sadece hayatımdan kareler gelip geçiyordu. Henüz Ankara'dan çıkmamıştım ve Berkay beni tam beş defa aramıştı. Okan ise mesaj atıp evimin önünden beni alma planlarını yazmıştı. İkisine de cevap vermemiştim.

Ülkenin batı yakasına doğru hızla ilerlerken ilerideki benzinlik gözüme çarptı. Durup ATM bulmalıydım. Sahibini tanıdığımız bankanın kartlarını kullanırsam beni elleriyle koymuş gibi bulurlardı. Belki de Kağan'ı veya daha da kötüsü Berkay'ı peşime takabilirlerdi. Ben ise istediğim zaman dönmeliydim.

***

Arabanın içini dolduran müzik kafamdaki sesleri engelleyemiyordu. Kafamdakilerden kaçamıyordum. Üç saattir araba kullanıyordum.

Bacaklarımın arasındaki termosa baktım. Kahvem yine bitmişti. Bir yerde durup sıcak su almalıydım. Karnım gurulduyordu. Belki yemek yerdim.

İçimden hayatımın en güzel yemeği olmasını istedim.

Birkaç küçük tesis geçtikten sonra gece karanlığında ışıklarıyla parlayan kocaman bir yer gördüm. Dikkatli bir şekilde yanaştım ve girip arabamı park ettim. Elime aldığımda telefonun parlayan ışığına kaydı gözüm. "Park ettiniz." Harika! Telefonum beni adım adım izlerken rahat olmam pek de mümkün değildi.

Kadın İşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin