Bir süre sonra Hoseok yüzünde güller açarak geldiğinde, dikkatini ilk çeken kendisine bunca zaman kolayca ısınamayan, yanına oturması için bile aylarını harcadığı arkadaşının, Jimin ile kahkahalarını paylaşması oldu. Birbirlerini güldürüyorlardı. Yoongi, Jimin'in ona dokunmasına izin veriyordu.
Gözlerini sıkıca kapattı, tekrar açtığında bunun kendi kuruntusu olmasını diledi yalnızca. Derin nefes al, üçe kadar say. Nefesini bırak. Her şey aynı. Yoongi aynı değil.
O benim tanıdığım aynı insan mı? Beyni sorularla doldu. Sadece gülümsemesi mi bunu düşündürdü ona? Yoksa başka bir şeyler mi vardı ortada?Ne yapacağını bilemedi ama daha fazla kaldırımda dikilemezdi de. Öksürerek sesini kontrol etti. Her şey yolundaydı. Bir an belki de sesini kaybettiğini düşündü. Hiçbir şey olmamış gibi nasıl davranacaktı? Midesindeki bu ağrının sebebini biliyordu ancak bilmiyor gibi nasıl davranacaktı?
Tam ilk adımını attığı sırada Jimin gülümseyerek ona baktı. Tabii ki de gülümsetir seni. Tek düşündüğü bu oldu o an. Jimin'in gülümsemesi bulaşıcıydı.
Kendisinin geldiğini gören ikili hızla ayağa kalkıp, gidecekleri yere doğru yürümeye başladı. Benim yanlarına ulaşmamı beklemeyecekler mi? Adımlarını hızlandırdı, belki de kuruntu yapıyordu. Arkada kalmamak için hızlandı. Birkaç kişiyle kolları çarpıştı. Dikkati dağılmıştı, odaklandığı tek şey vardı; bir sineye çektiğini düşündüğü duyguları acaba aslında hiç kendisini terk etmemiş miydi?
Jimin arkasından gelen insan homurtularına kısa bir göz attığında hepsinin Hoseok'a bakıp bir şeyler fısıldadığını fark etti. Yoluna yürüyemiyordu resmen. Hızla yönünü değiştirip birkaç metre ardından gelen , gelmeye çalışan , bedene doğru koştu. Gözleri sadece kaldırımdaki taşları izliyordu, ona dokunanın kim olduğuna bile bakmamıştı. Jimin hemen Hoseok'un beline yerleştirdiği eliyde ona destek olmaya çalıştı. Hoseok hâlâ ona bakmıyordu. Bir elini kaldırıp kendi omzuna sardı. Şimdi yürüyüşünü düzeltmişti işte.
Hoseok'un dalgın gözleri birden Jimin'in endişeli küçük gözleriyle buluştuğunda ikisi de bir an nefesini tuttu. Sanki soğuk bir rüzgar yalnızca ikisine değmişti. Herkesin hareket ettiği o kaldırımda, yalnızca ikisini durduran bir şey olmuştu. Akhilleus,Patroklos'un ölümünü duyduğunda da bu lanet rüzgar göğsünü sıkmış mıydı? Vücudunu rahatsız eden bu oksijen, ölümü olur muydu?
"İyi misin?"
Değildi. Hiç iyi değildi. Berbattı. Gözlerinin içine bakan bu kişi, az önce bir saniyeliğine de olsa nefret ettiği kişi miydi? Yoksa bu duygu saf nefretten mi geliyordu? Hayır. Ondan nefret edecek kadar ne olmuştu ki? Gülümsüyordu sadece. Tek suçu güzel olması mıydı yani?
"Üzgünüm, bir an kendimi toparlayamadım."
Kendisini bir şeyler söylemeye zorladığında ağzından çıkan bu olmuştu. Jimin ise belindeki elini daha da sıkılaştırıp desteğini yineledi. Ben buradayım.
Gözlerini kaçırıp kendilerine bakan Yoongi'yi izledi. Endişelenmiş miydi acaba? Yoksa o da mı bu rüzgarı tatmıştı?
Olmamasını dilerim, diye geçirdi içinden. Keşkelere yer vermek istemiyordu. Eski günleri hatırlamak için fazla güzel bir gündü, günü henüz başlamadan batıramazdı. Kendisine bakan arkadaşına gülümseyip, endişe etmemesini işaret etti. Jimin de hemen yanında onun bu surat ifadesine gülüyordu.
Henüz çok erken. Henüz emin olmak için çok erken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how love goes | yoonminseok
Fiksi PenggemarJimin eski sevgilisine olan hislerinin yaşattığı tüm karmaşalardan kurtulmak istiyordu. Threesome. Poliamori. Yoonminseok.