Her şey sadece birkaç dakika içinde olmuştu. Neler döndüğünün farkına bile varamamışlardı.
Jimin ikisine bakıyor, diğer ikisi ise sadece birbirine bakıyordu. Planlanmış bir şey değildi. Aniden hissettikleri doğrultusunda yapmışlardı bunu. Rüya olma ihtimali çok yüksekti.
Evdeki kalabalık şoku atlattığında, üçlüyü göz hapsinden ayırıp kendi hallerinde eğlenmeye devam ettiler. Aralarında ters bakışlar atanlar olsa da, kimse karışmadığı sürece sorun olmuyordu.
Hoseok kendisini hemen geriye çekip neler olduğunu sorgulamaya başladı. Az önce olanlar gerçek miydi? Jimin'i öpmek isterken, aynı anda bunu Yoongi'nin de yapacağından habersizdi.
Onu öpmek istemişti çünkü aklı karmaşadan geçilmiyordu, hislerinden emin olamıyordu. Gördüklerine inanmak yerine hislerine inanmak istiyordu. Yapmıştı çünkü Yoongi'den hâlâ hoşlandığını saklamak istiyordu, üstelik aynı anda Jimin'den hoşlanırken...
Yoongi sadece gözlerini kocaman açmış bir şekilde Jimin'in gülümseyen suratına bakıyordu. Neden gülüyordu sanki? Komik bir şey yoktu ya?
Hoseok'un hızlıca evi terk ettiğini fark ettikleri an bakışmaları son buldu. Ne yapacaklarını bilememişlerdi, peşinden gitmeli miydiler?
Jimin kapıya doğru ilerlediğinde Yoongi onu durdurdu. "Evdeki yabancıları tek bırakamazsın. Ben gideyim."
Doğru ya! Şu an evi yabancılar tarafından istila edilmişti. Onları kendisi çağırmıştı, kendisi kovmalıydı... Yoongi'nin dediklerine sadece baş sallamayla cevap verdi. Birkaç kişinin oturduğu koltuğunun köşesine kıvrıldı, beklemekten başka çaresi yoktu.
Bu sırada Hoseok gözyaşlarıyla cebelleşiyordu. Yaşadığı şoku atlattığı an yüzüne vuran gerçekler karşısında gücünü yitirmişti. Yoongi asla onu sevmemişti, onun istediği kişi Jimin idi. Onu öpmek için uzanmıştı, hedefinde kendi dudakları yoktu.
Tekrar büyük bir hıçkırığı dudaklarından koyverdi. Canı yanıyordu. Kendi kalbinde herkese yetecek sevgiyi barındırabiliyorken, kimsenin kalbinde baş harfine dahi yer olmadığını bilmek, canını yakıyordu.
Nereye gittiğini bilmeden yürüyordu sadece, kaybolup kaybolmamak umrunda değildi. Bu hislerin verdiği düşünceleri kafasından atması için ne kadar yürümesi gerekirse, o kadar yürüyecekti.
Sevilmek için ne yapması gerektiğini anlayamıyordu, aklı almıyordu bunu. Nasıl birisiydi de kimsenin ona olan duyguları daimi kalamıyordu? Bir sebebi olmalıydı!
Bacaklarındaki titremenin durmadığını, daga da arttığını fark ettiği sırada en yakınındaki duvara yasladı kendisini. Dayanacak gücü kalmamıştı. Kendisini bencil olarak görmeye başlamıştı. Başkalarının sevilmesi gerektiğinde hemfikirdi, kendisi her zaman ikinci planda kalıyordu.
Nasıl bir insan kendisini mutlu etmek yerine, başkalarını mutlu ederdi?
Hoseok gibileri.
Hoseok her zaman mutlu etmesi gereken başkalarıymış, onları memnun etmeliymiş gibi hissederdi. Sanki kendi mutluluğu buna bağlıydı. Onlar mutlu ise, mutlu olurdu. Bunun ne kadar tatmin edici olduğunun ucu açıktı. Asla cevap veremezdi, bu durumdan hoşnut muydu?
Eğer insanlar kendisini sevecekse, evet. Sevmezlerse, hayır.
Kendisini tek seven insan yine kendisi olmuştu. Kimseden sevgi alamadan büyümüş, hep itilip kakılan olmuştu. Şimdi ise üçüncü teker oluyordu.
Gözlerini yolun kenarındaki sokak lambasına sabitledi, etrafındaki kelebekleri izledi. Başı düşüncelerden dolayı ağrıyor, ayakları titriyor ve midesi bulanıyordu.
Her şey bir yana sanki halüsinasyon da görüyordu. Gözlerini birkaç kez kırptı, yaşla dolu oldukları için görüşü bulanıktı. Nefes alışverişlerini yavaşlattı.
Karşısında, sokak lambasının altında oturan Yoongi gördüğünü sandı. Gözünü ondan kaçırdı, eğer başkasıysa utandırmak istemedi. Yoongi olduğunu sandığı için yanakları kızarmaya başlamıştı bile. Onu hâlâ seviyordu...
"Hoseok."
Duyduğu adıyla nefesini tuttu. O buradaydı. Tam karşısında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how love goes | yoonminseok
Fiksi PenggemarJimin eski sevgilisine olan hislerinin yaşattığı tüm karmaşalardan kurtulmak istiyordu. Threesome. Poliamori. Yoonminseok.