-Bölüm2-

128 10 1
                                    

Yüzünü görmediğim bir el yerden telefonumu aldı ve kapattı. Sonra bana uzattı. Ekranı çatlamıştı. Telefonuma bakarken aynı el ayağa kalkmam için uzatılmıştı. Eli tuttum ve ayağa kalktım. Hala ikimizde bir şey dememiştik ve ben onun yüzüne bile daha bakmamıştım. Üstümü çırptıktan sonra telefonumu aceleyle cebime sokuşturdum. "Yavaş olsana be azcık!" diye çıkıştım. Popomun üstüne düşmüştüm ve popom acıyordu. "Aslında sen bana çarptın." dedi kendini beğenmiş bir ses. Yüzüne baktım ve içimden ister istemez işte bu çocuğa aşık olabilirm diye bir düşünce geçti. Ama bunu düşünür düşünmez Burak'a haksızlık yaptığımı düşündüm çünkü Burak'da bu çocuk kadar yakışıklıydı ama bu kadar tatlı değildi ve hemen bu düşünceden vaz geçtim. Önümde uzun boylu kaslı yapılı, sarışın, mavi gözlü bir genç duruyordu. Odun kişiliğimi bozmayarak "Sana çarpmıyım diye kenara çekilebilirdin. Daha yeni büyük şoktan çıktım. Niye insanlar bu kadar düşüncesiz?" dedim. Kahkaha attı "Şok pahallı, Bim'e gir." dedi. Gülmeye başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Normalde soğuk esprilere gülmezdim. Sonra birden bir şey oldu ve gülmeyi kestim "Niye bu iğrenç espriye güldüm ki ben şimdi? " diye kendi kendime mırıldandım. Kafam gerçekten çok güzeldi veya sinirlerim fazla gerilmişti. "Senle uğraşamam sert çocuk." dedim ve yürümeye başladım. Arkamdan koşarak bana yetişti "Her ne kadar sen bana çarpsanda ve sonra bana yavaş ol diye çıkışsanda seni affediyorum. Galiba telefonda "Alo? " diye seslenen babandı ve ben onun yüzüne telefonu kapattım." dedi.

"Hayır o babam değildi. Taksi durağını aramıştım."

"O zaman galiba taksi çağırmana engel oldum. Bu benim hatam. Seni arabamla eve bırakayım mı?" Sesindeki yardım etme çabası beni etkilemişti. Aslında eve otobüsle gitmeyi düşünüyordum ama kendini bana borçlu hissetmesin diye onla gitmeyi kabul ettim. Arabayı park ettiği otoparka doğru yürümeye başladık ve yol boyunca hiç konuşmadık.

Arabasının yanına geldiğimizde kapı kilitlerini açtı ve sonra sağ ön koltuğun kapısını da ben içeri girene kadar tuttu. İçeri girdiğimde kapıyı yavaşça kapattı. Şoför koltuğuna gelmek için arabanın öbür tarafına geçmesi gerekiyordu ki bunuda havalı havalı yürüyerek harika bir şekilde başardı. Arabayı çalıştırdı. Nereye gideceğimizi sordu ona evin yerini tarif ettim. Otoparktan çıktıktan sonrada pek konuşmadık. Benim için bu sessizlik idealdi. Elimi çantama attım ve biber gazını kavradım. Ne olur ne olmaz. En sonunda sessizliğe dayanamadı.
"Kaç yaşındasın? " diye sordu.
"Yirmi iki." dedim.
"İyi aynı yaştaymışız." dedi. Soru sorma sırası bendeydi "Adın ne? " dedim. "Mete Çarpıştırıveren." dedi gözünü yoldan hiç ayırmadan. Çarpıştırıveren komiğime gitmişti. Gülmeye başladım. Bir dakikalık gülmemin ardından ona "Şaka değil mi bu? Yani Çarpıştırıveren soy adın." dedim. Her ne kadar kendimi susturmaya çalışsamda başaramıyordum. Onun yüzüne baktım. Sırıtıyordu. " Evet." dedi " Çarpıştırıveren gerçek soy ismim değil. Gerçek soy adım Kahraman. Mete Kahraman" Gülmekten yüz kaslarımın ağrıdığını hissettim. "O zaman niye bunu dedin? " dedim şaşkın bir sesle sormaya çalışmıştım. Hayır tabiiki onu sorguya falan çekmiyorum. "Karşılaştığımızda şok geçirdiğini söylemiştin. Belki seni biraz eğlendiririm diye düşündüm." dedi. Sağ elimi uzattım "Bende Ecem Ergin." dedim. Elimi sıktı. "Tahminime göre Erginler Holding'in mirascısısın değil mi? " dedi. Sadece kafamı sallamakla yetindim. "Babam Ergiňler Holding'le ortaklık kurmak için çok uğraşmıştı ama baban ısrarla gelen teklifleri geri çeviriyordu. Bende babam öldükten sonra ortaklıkla pek uğraşmadım açıkcası. Hatta babamın kurduğu işi batırdım ve kendime lokum fabrikası açtım." dedi. Babam geçen yıllarda bir kaç defa bu ortaklık meselesinden bahsetmişti. "Baban öldüğü için üzgünüm." dedim. Gözlerini yoldan ayırmadan düz bir sesle duygularını saklamak istermiş gibi "Aslında annemde öldü." dedi. Niye öldüklerini soracaktım ki onu eski yıllara geri döndürmek istemedim.

Evimin önüne gelene kadar hiç konuşmadık. Ben arabadan inerken elimden tuttu ve, " Şey Ecem numaranı alabilir miyim? " dedi. Aslında bu tanışmanın burada kalacağını sanıyordum. Doğal olarak küçük bir şok daha geçirdim. Aceleyle numaramı verdim. Sonra "Görüşürüz." dedim ve BMW"nin kapısını hafifce çarpıp eve doğru yürümeye başladım.

Saat 22.00. Bu tabiki eve geldiğim en geç saat değil kızacaklarını sanmıyorum.

Ev kapısını anahtarla açtım. Acıkmışım. Hemen mutfağa girdim. "Hoş geldiniz Ecem Hanım." dedi mutfakta çalışan kızlardan biri. Çantamı ve üzerimdeki mevsimliği eline tutuşturdum ve, "Bunları odama çıkarır mısın? Teşekkürler." dedim ve buzdolabına gidip bir dondurma, Nutella, fıstık ezmesi aldım. Tezgahın üstündeki fındık kasesini almayı da unutmadım tabiki. Odama çıkarken (ev dublex ve iki katlı) Neslihan'la karşılaştım. Benim özel hizmetcim gibi bir şey ama ben nedense onu hizmetcim gibi değilde arkadaşım gibi görüyorum. "Annemler uyudu mu? " dedim. "Evet uyudu Ecem Hanım. Yarın önemli bir toplantıları varmış." dedi. Ona, bana hanım demesinden hoşlanmadığımı ve annemlerin olmadığı her an bana ismimle seslenmesini söylemiştim ama hala 'Hanım' diyordu. "Tamam." dedim. Merdivenlerden hızla çıkıp odama girdim. Bilgisayarı açtım ve Nutellamı yerken Faceboo'ta dolaşmak istedim. Açar açmaz bildirim yağmuruna tutuldum ve bir mesajla, arkadaşlık isteğine. Arkadaşlık isteği Mete'den geliyordu. Mesaj ise tabiki Eda'dan dı. Arkadaşlık isteğini onayladım ve Eda'nın "Mal mısın kızım sen? Niye evlilik teklifini geri çevirdin? " mesjına görüldü atıp bıraktım. Eda'yla uğraşamazdım. Şu an açıktı ve açık olduğumu görürse sorusunu tekrarlayacağını bildiğim için Facebook'u kapattım. The Vampire Diaries'ın yeni bölümü çıkmıştı. Yeni bölümü açtım ve izlemeye başladım. (Spoiler Uyarısı! ) Bonnie geri dönüyordu ve dönmeden önce Damon'ın annesini görüyordu.

Dizi bittiğinde zaten benim atıştırmalıklarımda bitmişti. Yatağıma girdim. Uykuya dalacakken mesaj geldi. Telefonumu elime aldım. Ekran kilidini açtığım anda ikinci bir mesaj gelmişti. Gelen kutuma tıkladım. Mesajlardan biri Burak'a aitti, diğeri ise bilinmeyen bir numaraya. Bilinmeyen numaradan gelen mesaja tıkladım ve okumaya başladım.
Numarayı kaydet.
-Mete Özgen
Numarayı aceleyle kaydettim. Öbür mesaja tıkladım.
Ah ne tatlı sözler hazırladım.
Kim bilir kaç aydır...

Böyle gitme nolur.
Böyle gitme nolur.
Biraz yanımda otur diyemedim.
Başımı yaslasaydım omzuna.
Ağlasaydım.
Öpüp koklasaydım.
Yapamadım, yapmadım. Utandım...
Daha fazla okuyamazdım çünkü okudukça kendimi suçlu hissediyordum. Mesajı okumadan hızla aşağı inmeye başladım. Bir kaç sms uzunluğunda göndermişti. Telefonu aceyle kapattım ve bu mesajları elimden geldiği kadar düşünmemeye çalışarak kafamı yastığa gömdüm. Uyumaya çalışacaktım.

Medyada Ecem var.

Mrs Odun Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin