Onbeş: Kısa

44 8 0
                                    

Biraz geç oldu, farkındayım.

İlham çocuğumun gelmesini bekliyordum sadece ama, fazla geç oldu. Kusura bakmayın artık. Uzun, eğlenceli, acayip açıklamalar dolu bölüme geçin bakalım. Yazım yanlışım olduysa şimdiden özür dilerim. Bu bölümü çok acayip şartlar altında yazıyorum. İyi okumalar dilerim.

Medya: miray afra alaska

°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°°

Belki tanırsınız hayatı yollarda geçmiş insanlar vardır. Ailesi yüzünden, amaçları, hayalleri, umutsuzluğu ve her şeyi bir kenara bırakarak kaçması yüzünden. Yollarda harcanmış vakitler vardır..

Bir çok neden için giden var hayatta. Ben ise kendimden gittiğim için hiç başka bir yere gidemedim. Kendini kaybeden insan, ne kadar çabalarsa çabalasın bir daha bulamazdı. Her şey boş gelirdi, anlamsızdı.

20 yaşıma kadar böyleydim ben de. 20 yıl... koskoca 20 yılı bir hiç uğruna yaşamak...en büyük pişmanlığımdı.

20 yaşıma kadar hiç keşke yapsaydım demedim ben. Çünkü hep yaptım. Hayatı istediğim gibi, sonunu düşünmeden yaşamamın bedeliydi belki de bunlar. Çünkü biliyordum, bir kural vardı ve ben çiğnemiştim. Bedelini ödemek zorundaydım. Hatalarım çoktu. Gururuma yenik düşmem en büyük hatalarımdan biriydi.

Soğuk hava vicdanımın yaktığı canımı daha çok yakmak için esiyordu sanki. Ciğerlerim yanıyordu da ses etmiyordum dışarıya. ikinci kattaki evimizin balkonunda, sallanan kanepede oturuyordum ve yavaş yavaş sallanıyordum. Aslında 'Ne düşünüyorsun?' Deseler verecek bir cevabım yoktu. Kendimi?...Hayır hayır...Kendimi de düşünmüyorum. Hiçbir şeyi düşünemiyordum.

Buz gibi bir kasım ayında balkonda öylece oturmamın da bir sebebi yok aslında. Sadece...verecek bir cevabım yok. Bazen bilerek yapmaz insan. Bilerek çıkmaz ağzından bir söz, bilerek sogukta dolaşmaz benim gibi.

Sürgülü balkon kapısının açılması ile başımı o yana çevirdiğimde yorganını sırtına sarmış bir Taha görmek gülümsememe sebep olmuştu. Uyku mahmurluğu ile saçları dağılmış ve gözleri yarı açıktı. Kapıyı kapatıp yanıma gelip oturdu ardından yorganın sağ tarafını açarak beni de kocaman yorganın içine aldı. Yanağını saçıma yasladı. 

Erkek kardeşlerimi dışarıya ne kadar uyuz olarak yansıtsam da öyle değildi aslı. Kardeştik bir kere, olur muydu hiç öyle ayı gayrı. 15 kişiydik biz. 14 erkek ve aralarındaki tek kız olan ben. kardeşim dediğim bu adamlar dan sadece 2 tanesi özdü ve diğerleri bir zamanlar hiç tanımadığım adamlardı. Kardeş olmak için kan bağı gerekmiyordu. Kalbime bağlamıştım hepsini.

"Niye uyumadın?"

Sessizliği bozan onun sesiydi. Derin bir nefes alıp konuştum. "Sebebi yok."

"Her şeyin bir nedeni var diyen birinin sebep göstermemesi sence komik değil mi." Soru değildi dedikleri. Kendi tezimi çürütmem hoşuna gitmemişti anlaşılan. Gülerek konuştum.

"Kendi kendimi nakavt etmezsem ölecekmişim."
Çünkü acıyı anlatmanın farklı yolları var der John Green, ben de mizah olanı seçtim. Daha az acıtıyor gibiydi..

Yutkunuşunu duydum. Ölüm...bizi yaralayan bir kelimeydi. Başımı kaldırıp geriye çekildim ve sağ elimi önüne gelen saçlarını geriye yatırmak için kullanırken konuştum.

Çıkabilir Miyiz?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin