2

134 12 8
                                    

"İçmek için biraz erken değil mi?" Frank, Bert'ün yanına bir sandalye çekip kollarını barın tezgahına yasladı. Kendi çalıştığı barda tezgahlar en kirli yerler olurdu, ne kadar temizlenirse temizlensin bakteri kaynayan, kusmuk ve birayla kaplı tezgahlar... istemsizce kollarını geri çekip bira bardağını kafasına dikmiş olan Bert'e baktı.

"Quinn'e ayıkken tahammül edemiyorum." Bert parmaklarını uzun, siyah saçlarına geçirdi, sonra da kollarını kendisine yastık yapıp tezgaha uzandı. Frank, Bert'ü uyarmak istese de şu an Bert'ün umurunda olacak en son şeyin bakteriler olduğunu biliyordu. İç çekip elini Bert'ün omzuna koydu. "Salak Gerard, şehir dışına çıkacak zamanı buldu." Bert kafasını kaldırıp Frank'e baktı, Frank pek de iyi uyumuşa benzemiyordu. Nedenini sormak istese de geçiştirdi, dert dinleyecek halde değildi. Başı ağrıdan çatlıyordu, eklemleri ağrıyordu. Birkaç saat içinde birkaç tane ağrı kesiciyle beraber Xanax çekmezse kafayı yiyecek hale gelecekti. "Hey."

"Hm?"

"Jepha'nın haberi yok, değil mi?"

"Hayır be." Frank Bert'ün birasından bir yudum aldı, Bert kedi gibi Frank'in eline hafifçe vurunca Frank kıkırdadı. "Seni bulup eve götüreceğimi söyledim."

"Quinn'den sonra eve gidelim mi? Yalan söylememiş de oluruz."

"Yok ya, ben bugün içmem. Çok yorgunum."

"Sen bilirsin. O zaman-" Bert sandalyesinden kalkıp gerindi, gerçekten de bir kedi gibiydi. "-ben biraz Quinn'le takılırım, oradan da eve geçerim. Nerede kaldı bu salak ya..." Bert telefonunu çıkartıp Quinn'in numarasını çevirdi, telefon birkaç saniye sonra suratına kapanınca da gözlerini devirdi. "Dramatik orospu çocuğu. Geldi galiba." Bert gözlerini kapıya dikti, Quinn'i aramaya başladı.

"Yine kavga mı ettiniz?"

"Sorma ya, gerizekalı."

Frank biraz endişeli bir şekilde Bert'e baktı. Quinn'i çok tanımıyordu, sadece birkaç kere ondan ot almıştı ama Bert'ün anlattıkları kadarıyla asla anlaşamayan birer kedi ve köpek gibilerdi. Bert arkadaşıydı, onu umursuyordu ve üzülmesini, sinirlenmesini istemiyordu. Kim arkadaşı için böyle bir şey isterdi ki zaten? Anlayabildiği kadarıyla Jepha da Quinn'den çok hoşlanmıyor gibiydi, ama sanırım onların anlaşmama nedeni bambaşkaydı. Eskiden üçü de arkadaştı sonuçta. Frank her ne kadar merak etse de sormaya çekiniyor, belki onlar bir gün anlatır diyerek merakını susturmaya, bastırmaya çalışıyordu.

"Gel hadi." Bert Quinn'den gelen mesajın bildirimini görünce ayağa kalkıp barın tuvaletine yürümeye başladı, Frank de arkasından gitti. Tuvalete girdiklerinde Quinn tek başındaydı, Bert tuvaletin ana kapısını kilitleyip elindeki parayı hızlıca Quinn'e uzattı, Quinn de tek kelime etmeden parayı aldı, Bert ve Frank'e küçük plastik poşetler içinde birkaç tane hap uzattı.

"Ben istemed-"

"Hediye." Quinn yarım ağız güldü, Frank poşetin içindeki mor haplara baktı. Ne olduklarını bilmiyordu bile. "Yeni geldi, hoşuna giderse bende daha çok var." Quinn gülüp Bert'e baktı, sonra da Frank'e. Garip bir sessizlik çökmüştü, Bert gözlerini Frank'e dikip kocaman açtı. Bu sanırım bizi yalnız bırak anlamına geliyordu.

"Görüşürüz." Frank arkasına bile bakmadan kapıyı açtı, kapatıp bardan çıktı. Bert ve Quinn'i yiyişirken izlemek gibi bir planı yoktu. Bardan hızlıca çıkıp cebini yokladı, bu hapları kullanır mıydı, emin değildi. Kendini geri çıkamayacağı bir kuyuya sürüklüyormuş gibi hissediyordu, korkuyordu.


Saat beşe yaklaşıyordu, işe gitse iyi olacaktı. Oraya şimdiden alışmış gibi hissediyordu, belki de Mikey'nin cana yakın tavırları yüzündendi, bilmiyordu ama orada daha ikinci günü olacak olmasına rağmen rahattı, sanki senelerdir orada çalışıyormuş gibi hissediyordu. Biraz yürüdükten, yürürken de birkaç tane Misfits şarkısı mırıldandıktan sonra bara girdi. Daha açılmamışlardı, Frank kapıyı ittirip barın mutfak bölümüne girdi, Mikey bardakları yıkıyordu.

shotgun sinners (türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin