"O yapmadı, biliyorsun değil mi?" Bert çatık kaşlarıyla Brian'a baktı. Brian bakışlarını kaçırıp masaya baktı, parmaklarıyla masada ritim tutuyordu. Gergin olduğu belliydi. Bert elini masaya koyup Brian'a eğildi. "Frank bıçak bile tutamıyor, bu yaralar-"
"Biliyorum. Temizler." Brian gözlerini kaldırıp Bert'e baktı, Bert irkilmişti. En az ruhu kadar karanlıktı gözleri, uzun göre bakmaya çekineceğiniz türdendi. "Zaten Frank'in benim yanımda tek tanıdığı Geoff, onu öldürmesi aptallık olurdu. Çekiniyor herkesten."
"Çekindiği için onu suçlama. Bizim gibi değil o."
"Biliyorum Bert." Brian göz kontağını kırmadan cevap verdi.
"Belki kişisel bir şeyden ötürüdür." Bert arkasını dönüp Frank'e baktı, eğilip bar tezgahına dirseklerini yaslamış, yüzünü ellerinin arasına almış, öylece duruyordu. Gözleri ıslaktı. Onları dinliyor olsa da Bert'ün ona baktığını fark etmemişti bile.
"Öyle olsa burada öldürülmezdi, ya da cesedi burada bırakılmazdı." Brian cebinden sigara paketini çıkardı, Bert'e de bir tane uzatıp sigaralarını yaktı. "Yaralar cerrahi yara gibi, sanki nereyi keseceğini iyi biliyormuş gibi, anlarsın ya." Brian sigarasının dumanını üfledi, Bert Brian'a soğuk bir yüz ifadesiyle baktı.
"Jepha'nın yaptığını ima ediyorsan bütün gece benimleydi."
"Bir şey ima etmedim, olanı söylüyorum." Brian gözlerini Bert'e dikti. Frank hala tezgahın arkasında duruyordu, tek kelime etmemişti. Geoff'e çok sinirliydi, hatta ondan bu Brian olaylarından dolayı nefret bile ettiği söylenebilirdi ama ölmesi, bu bambaşka bir şeydi. Ayrıca, sıradaki Frank de olabilirdi. Belki de Brian'ın düşmanlarından biri onu uyarmak için bara girip barmeni öldürmüştü, şimdi sıra diğer barmendeydi. Frank panik atak geçirecekmiş gibi hissediyordu, kendisini tezgahtan uzaklaştırıp tuvaletin yolunu tam tutacaktı ki Bert ona seslendi.
"Frankie." Frank ona baktı, Bert gerçekten endişeli görünüyordu. "İyi misin sen?"
"Bayılacak gibiyim." Frank kollarını göğsünde kovuşturdu, göğsüne baskı uygulamaya çalıştı. Nefesi çok hızlıydı, sakinleşmesi gerekiyordu.
"Frank gel otur." Brian sandalyeyi çekti, Frank hayır anlamında kafasını sallasa da Brian itiraz etti. "Konuşalım, gel. Lütfen."
Frank bir şey demeden oturdu, gözleri hala doluydu. Brian garip bir şekilde sakin görünüyordu. "Frank. Korkuyor musun?"
Frank bakışlarını kaçırdı, kafasını evet anlamında salladı. "Frank. Ben buradayken sana hiçbir kimse bir şey yapamaz, tamam mı?"
"Ama Geoff-"
"Haklısın, şu anki durum kötü ve onu koruyamamış olmak benim hatam. Sana böyle bir şey olmayacak. Söz veriyorum olmayacak." Brian elini masaya koyup Frank'e yaklaştı. "Duydun mu beni?"
Frank kafasını kaldırıp Brian'a baktı, ondan böyle sözler duymayı beklemiyordu. Gözlerini elinin tersiyle sildi, burnunu çekip kafasını salladı. "Daha iyi misin?""İyiyim." Frank Brian'ın sözlerini geçiştirdi, Bert'e baktı. "Sen neden buradasın?"
"Brian'dan bir iki şey almam lazımdı, hem seni de yalnız bırakmak istemedim."
Frank tek kelime etmedi, sadece kafasını salladı. Quinn neredeydi belli değildi, Gerard uzaktaydı. Bert'ün mal alabileceği tek kişi Brian kalmıştı. Sadece ne ara bu kadar sakince konuşacak kadar yakın olmuşlardı, onu merak ediyordu. Daha bir ay önce Brian'a rastlamamak için beraber kıçlarını yırtıyorlardı. Frank bunu Bert'le sonra konuşacaktı, şu an hali yoktu. Hoş, ne konuşacaktı ki? Kendisi de Brian'laydı sonuçta artık. Bert sigarasını Frank'e uzattı, Frank ona bakmadan sigarayı aldı. Bert Brian'dan bir iki hap ve bolca ot aldı, Frank'in umrunda değil gibiydi. Andan kopmuş gibi duruyordu, Brian fark etmişti. Brian paraları cebine koyup iç çekti, kolunu Frank'in omzuna koydu. "Frank. Bunu söylemekten nefret ediyorum ama akşam çalışman lazım." Frank yine tepki vermedi. "İstersen akşama kadar evine falan git, kafanı dağıt, akşam gelirsi-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
shotgun sinners (türkçe)
Fanficthe used/mcr "...ve bu berbat, ama aynı zamanda sadece seni daha çok istememe sebep oluyor."