1,5

226 49 79
                                        

Bölümümüzün şarkısı;

(Ne yazık ki watty efendinin nazından ötürü fotoğrafı koyamadım. Ondan ötürü fotoğraf yüklemedim :( :/ üzgünüm güzellikler :/ )

Mustafa Ceceli & Ekin Uzunlar ➡ Öptüm Nefesinden

Sınırın geçilmesi biraz zaman aldı ☺️ Ondan biraz geç oldu. O zaman bildirimi alan gelmişse bir işaret bıraksın ☺️

Bölüm bomba olabilir😉😎 Elinize ve kendinize dikkat edin

Yazar uyarısını yapar sizi bölümden içeri alır😊😁










''Dil düğümlenmiş, kelimeler susmuşken o an da bağıra bağıra; haykıra haykıra konuşur. Bir çift göz...''

A.N.Ü










İki genç adam yan yana karanlık sokakta ilerlemekteydi. İkisinin de akıllarında 3,5 sene evveli ile 2-3 ay evveli arasında geçirdikleri. Kalbi sıkışmaya başlamıştı Ömer Ali'nin. Sıkışmama gibi bir lüksü de yoktu. Başını yanındaki Umut'a çevirdi. Umut, kendisinden tam bir yaş küçüktü. Zamanında abisi kispetinde olmuştu ona. Son iki üç ay da muazzam bir savaş ilan etmişti kendisine karşı. Lakin Hafsa Gül'den vaz geçmemişti. Ne kadar Ömer Ali'yle çatışsa da onun kız kardeşini hep sevdi ve bundan muaf tuttu Umut. Anlamlandıramıyordu.

Madem bu denli seversin madem bu denli değer verirsin neden vaz geçersin. Tuttuğun o eli neden bırakırsın? Bu zulüm değildi de neydi? Buna mı deniyordu İslam? Sevdiğin çocuğun, kadının elini bırakmak... Bu zulümden öteye gitmiyordu bile. Madem evlenilince helalin olunuyor neden baş üstü evlenmiyor da bu zulmü seçip adına da İslam deniyordu? Bir şeyler eksikti. Bir bağlaç olmadan iki ayrı cümleyi birbirine bağlayamıyordu. Sebep bir tarafta sonuçta bir taraftaydı. Ama onların bağlantısını kuracak bir bağlaç yoktu. Ya da doğru bağlacı bulamıyordu.

Bir Tanrı'nın varlığını mecburdu kabul etmeye. Hafsa Gül'ün o yazdıkları onu iki hafta boyunca aç, susuz ve uykusuz bırakmıştı. Sürekli düşünmekteydi Umut. Her şey doğa ana etkisindeyse ve kendi kudretiyle kendisine yetebiliyorsa neden meyvesinden yararlandırsın ağaç? Şahsen kendisi asla müsaade etmezdi buna. Güneş. İsteseydi Dünya'ya daha yakın veya daha uzak durarak mahvedebilirdi. Durduk yere mi yanıyor Güneş? Bir ağaç. Durduk yere mi çıkıyor? O zaman istediği yer de bitmez miydi?

Kabul etmeliydi. Vardı bir Tanrı. Ve ne yazık ki bunun aksini savunacak bir delil de yoktu. Evet. Yoktu. Başını parke taşlarından Ömer'e kaldırdı genç adam.

''İnsan... Nereye kadar alışabilir Ömer? Nereye kadar sevdiğinden uzak kalabilir? Bu sokaklardan geçiyorsun Ömer. Onunla geçtiğin bu sokaklardan. Acı vermiyor mu ha? Gözlerinden belli olunuyor. Ondan mı başın önünde gidiyorsun?''

Ömer kendisine yöneltilen bu soruların hızına yetişememişti. Yine de buruk tebessümünü dudaklarına aldı. Başını sorularını cevabını merakla beklemekte olan Umut'a çevirdi. ''Sevmek nedir bilir misin Umut? Nasıl bir şeydir? Maddi bir varlığı yok bunun. Lakin yüreğini, ruhunu ve göğsünü kaplayabilecek, sıkıştırabilecek ve onu besleyebilecek bir büyüklüğü vardır sevmenin. Ben hayatımda iki kadını çok sevdim. Birincisi kız kardeşim Hafsa'm, ikincisi de... Berna'm... Ben... Vaz geçmem... Hiçbir şeyden kolayca vaz geçmem. Geçemem.''

Ne Oldu Bize?|textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin